“Kur’an’la Diriliş: Gençlerin Kalbini ve Yolunu Aydınlatan İlâhî Rehber”
Genç kardeşim,
İnsanın kalbi bazen, herkesin kalabalıklar içinde kaybolduğu bir çağda, kendini yalnız ve yönsüz hisseder. Ekranlar üzerimize bilgi yağdırdıkça hakikati daha çok kaybediyoruz. Sesler çoğalıyor, ama hak sözü duymak zorlaşıyor. İşte tam bu noktada Rabbimiz, çağlar üstü bir sesle bize şöyle sesleniyor: “Bu, kendisinde asla şüphe olmayan bir kitaptır; muttakiler için bir rehberdir.” Kur’an, tarih içinde bir kere inmiş ama her gün yeniden doğan bir hitaptır. O, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) nazil oldu; ama her devirde gençlerin omuzuna emanet edildi. Bugün o emanet, senin omuzlarında.
Kur’an nedir?
Kur’an, sadece Arapça kelimelerden oluşan bir metin, sadece ezberlenecek sayfalar değildir. Kur’an, lafzı ve manasıyla Allah’ın kelamıdır; Cebrâil (a.s.) vasıtasıyla Peygamberimiz’e indirilmiş, mushaflarda toplanmış, tevatürle nakledilmiş, okunmasıyla ibadet edilen, benzeri getirilemeyen ilahî bir mucizedir. Ama bu tanımın ötesinde Kur’an, senin hayatına dokunmak için gönderilmiş bir rahmet mektubudur.
O, gökten yere sarkıtılmış bir kurtuluş ipi, karanlıklar içinde yönünü şaşırana gösterilmiş pusula, “Ben kimim, niçin varım, nereye gidiyorum?” diye soran kalbe verilmiş ilahî cevaptır. Kur’an, kâinat kitabının tercümanıdır; gökyüzüne baktığında, bir çocuğun yüzüne baktığında, içinden geçirdiğin bir duyguda bile Allah’ın ayetlerini görmeyi öğreten öğretmendir.
Bir Müslüman için Kur’an ne ifade eder?
Bir Müslüman için Kur’an, sadece “okunacak” bir kitap değil, yaşanacak bir hayattır. Müslümanın aklını aydınlatan nur, kalbini yumuşatan rahmet, yürüyüşünü belirleyen yol haritasıdır. Kur’an, Müslümanın hayatında üç temel hak iddia eder:
Birincisi, Kur’an zihnine taliptir. Düşünce dünyanı şekillendirmek, neye “doğru”, neye “yanlış” diyeceğini öğretmek ister. Sana sadece neye inanacağını değil, nasıl düşüneceğini de öğretir. Sorgulayan ama saygılı, araştıran ama hududu bilen, hakikati ararken nefsine değil, Rabbine kulak veren bir zihin inşa eder.
İkincisi, Kur’an kalbine taliptir. Korkularını, ümitlerini, yalnızlığını, kırılmışlığını, öfkeni, sevincini terbiye eder. Kalbi sadece dünyaya bağlamaz; dünyayı kalbinde küçültür, ahireti büyütür. Kalbini, insanların alkışına, beğenisine değil, Allah’ın rızasına bağlamayı öğretir. Çünkü Kur’an, bir yönüyle de kalp eğitimidir.
Üçüncüsü, Kur’an amelinedir. Sadece düşünce ve duyguda değil, davranışlarında da hükmetmek ister. Nasıl bir arkadaş olacağın, nasıl bir eş, bir evlat, bir öğretmen, bir talebe, bir komşu olacağın… Ticaret ahlakından sosyal medyadaki üslubuna kadar, hayatının her alanını kuşatmak ister. Kur’an’ın istediği Müslüman, sadece namazda Kur’an okuyan değil, namazdan çıkınca Kur’an gibi yaşayan insandır.
Kur’an bir hayat kitabıdır
Kur’an’ı anlamak için onu sadece “dini metin” kategorisinde görmemek gerekir. Kur’an, bir hayat kitabıdır. İnsanın en temel sorularına cevap verir: “Hayat nedir? Ölüm nedir? Acı niye vardır? Adalet nasıl tesis edilir? İlişkiler neye göre şekillenir? Zenginlik ve fakirlik nasıl anlamlandırılır? Güç, makam, şöhret neye yarar?”
Kur’an, insanı hayatın merkezine değil, kulluğun merkezine yerleştirir. Çünkü hayatı anlamak, önce kendini “kul” olarak tanımakla başlar. Kul olduğunu fark eden insan, benliğinin putlarını kırar. Ne kariyerine tapar, ne bedenine, ne paraya, ne de başkalarının beğenisine. Kur’an, “Özgür ol!” der ama bu özgürlüğü “nefsine köle olmaktan kurtul, sadece Allah’a kul ol” diye tarif eder.
Kur’an, bir genç için niçin olmazsa olmazdır?
Gençlik; gücün, enerjinin, arzuların, hayallerin, kırılmaların ve arayışların en yoğun olduğu dönemdir. Bu çağda ya içini bir hakikat doldurur, ya da bomboşluk doldurur. Boş kalan kalbi, ideolojiler, akımlar, modalar, sanal dünyalar doldurur. İşte bu yüzden genç, Kur’an’a herkesten daha çok muhtaçtır.
Kur’an, genç insana üç büyük nimet sunar: Kimlik, istikamet ve sükûnet.
Kimlik: Kur’an, sana Müslüman kimliğini verir. “Ben kimin kuluyum? Kime dayanıyorum? Kiminle yürüyorum?” sorularını cevapsız bırakmaz. Seni ayakları havada, aidiyetsiz bir birey olmaktan kurtarır; seni Allah’ın yeryüzündeki şahidi, şerefi, halifesi yapar.
İstikamet: Kur’an, hayat yolculuğunda yönünü belirler. Üniversite tercihini, meslek seçimini, dostluklarını, sevgini, öfkeni, sosyal medyadaki tavrını, her şeyi “Allah benden ne ister?” terazisinde tartmayı öğretir. Kısa vadeli hazlara göre değil, ebedî hayata göre plan yapmayı fısıldar kalbine.
Sükûnet: Kur’an, kaygıların, sınav stresin, gelecek korkuların, “Yetişemiyorum, yetemiyorum” duyguların arasında kalbine huzur indirir. “Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur” hakikati, Kur’an’la her karşılaşmanda yeniden dirilir. Ayetleri okudukça, dünya aynı dünya ama senin içinde bakan göz, duyan kulak, hisseden kalp değişir.
Kur’an sadece okunmak için değil, anlaşılmak ve yaşanmak için gönderildi
Kur’an’ın en çok maruz kaldığı haksızlıklardan biri, onu hayatın dışına, duvara asılmış mushaflara, sadece cenazelerde okunan ayetlere, sadece Ramazanlara sıkıştırmaktır. Oysa Kur’an, “Beni düşünün, benim üzerinde tefekkür edin, benimle hayatınızı inşa edin” diye seslenir.
Kur’an, tefekkür davetidir. Yalnızca sesli okumaya değil, derin bir iç okumaya çağırır. “Onlar Kur’an üzerinde düşünmüyorlar mı?” uyarısı, sadece bir ayet değil, her Müslümana yöneltilmiş ilahi bir sorudur. Tefsir dersinin özü de işte buradadır: Kur’an’ı sadece “okumak” değil, onunla düşünmek, onunla konuşmak, onu hayatına tercüme etmektir.
Kur’an’ın bir kelimesini anlamaya çalışmak, modern dünyanın en büyük ibadetlerinden biridir. Çünkü anlamadan okunan Kur’an, sevap kazandırsa da, hayatı dönüştürmede eksik kalır. Bugünün Müslümanı, özellikle bugünün genci, anlamadan Kur’an okumakla yetinemez. Kur’an’ı anlamak, artık bir lüks değil, kimliğini koruyabilmek için bir zarurettir.
Mekke ve Medine: Kur’an’ın gençlere verdiği iki büyük ders
Kur’an’ın iniş sürecine baktığımızda, Mekke ve Medine dönemleri aslında bir gencin iç ve dış dünyasını anlatır gibi durur. Mekke ayetleri daha çok tevhid, iman, ahiret, sabır, teslimiyet, direniş, putları kırmak üzerinedir. Bu, bir gencin iç inşasıdır. Önce kalp inşa edilir, dünya konusu sonra gelir. Genç, önce “Ben kime iman ediyorum? Ne için yaşıyorum?” sorularına sağlam cevap bulur.
Medine ayetleri ise sosyal hayatı, toplumu, aileyi, hukuku, ekonomiyi, savaş ve barışı, yönetimi, ümmet olma şuurunu inşa eder. Yani inanan bireyden, inşa edilen topluma geçiştir. Genç, Kur’an’dan şunu öğrenir: “İman sadece iç dünyanda taşıdığın bir duygu değil; sosyal hayata yansıyan bir duruştur.”
Bugün bizim yapmaya çalışacağımız tefsir dersleri de, Mekke’den Medine’ye doğru bir yolculuk gibi olmalıdır. Önce kalpleri tevhid ile dolduracağız, sonra hayatı Kur’an ile şekillendirmeye gayret edeceğiz.
Kur’an’la ilişkimizi üç basamakta yeniden düşünmek
Bu derslerde üzerinde özellikle duracağımız üç temel halkayı şimdiden kalbine yazmanı isterim: Okumak, anlamak, yaşamak.
Okumak: Kur’an’a dokunmak, onu eline almak, tilavet etmek bir rahmet kapısını aralar. Her harfine sevap yazılan bir kitapla karşı karşıyasın. Ama bu okumayı sadece diline değil, gözlerine, kulaklarına, kalbine yaymayı hedefleyeceğiz. Ayetlere sanki ilk defa iniyormuş gibi bakmayı deneyeceğiz.
Anlamak: Kur’an’ın indiği dil, tarihi bağlamı, ayetin öncesi–sonrası, klasik tefsirlerin birikimi, sünnetin açıklayıcı rolü… Bütün bunlar, anlamaya giden yolda bize ışık olacak. Ancak bu anlama sürecinde, Kur’an’ı bir felsefe nesnesi değil, bir hidayet rehberi olarak göreceğiz. Tartışmak için değil, teslim olmak ve yaşamak için anlamaya çalışacağız.
Yaşamak: Bir ayeti anlamanın en güzel delili, onun hayatında meydana getirdiği değişimdir. Kur’an’ı gerçekten anlamaya başladığında, konuşman değişecek, bakışın değişecek, harama karşı tavrın, helale karşı iştahın, mazluma karşı merhametin, zalime karşı duruşun farklılaşacak. Kur’an, kitaplıktan değil, gözlerinden ve ahlakından okunur hale gelecek.
Gençlere yönelik bir Kur’an bilinci: Kur’an’ı sevmeden Kur’an’ı anlayamazsın
Bilmelisin ki Kur’an’la bağ kurmanın ilk adımı, onu sevmektir. Kur’an, sadece saygı duyulan bir metin değil, âşık olunan bir kelamdır. Kur’an’ı severken; sesine, manasına, şifacılığına, bizi terbiye edişine, bize açtığı ufuklara hayran oluruz. Kur’an sevgisi, insanı günahlarından utanmaya, hatalarından dönmeye, Rabbiyle bağını tazelemeye iter.
Kur’an’ı sevmek, onunla vakit geçirmekle olur. Nasıl ki bir insanla ne kadar çok konuşursan, onu o kadar tanırsın; Kur’an’la da ne kadar çok baş başa kalırsan, onunla o kadar yakınlaşırsın. Bu derslerde Kur’an’ı sadece sınıf ortamında değil, odanda, yolculukta, gece yalnız kaldığında, imtihan stresinin ortasında, sevinç ve hüzün anlarında yanında taşıman için seni yüreklendireceğiz.
Ey genç kardeşim,
Bu tefsir dersleri, bir akademik programdan, bir sınav hazırlığından çok daha fazlası olsun istiyoruz. Amacımız sadece bilgi yüklemek değil; kalpleri Kur’an’la diriltmek, hayatı Kur’an’la yeniden okumak, çağın fitnelerine karşı Kur’an’la ayakta kalabilecek bir gençlik yetiştirmektir.
Kur’an seni bekliyor. Onu, evde yüksek yerde duran bir mushaf olmaktan çıkarıp, kalbinde en çok yer verdiğin misafir yapmaya niyet et. Çünkü Kur’an, kendisine adım atana koşarak gelir. Sen bu derslere, “Rabbim, kelamını anlamak ve onunla yaşamak istiyorum” niyetiyle geldiğinde, her ayet senin için yeni bir başlangıç, yeni bir diriliş vesilesi olacaktır.
İnşallah önümüzdeki derslerde, Kur’an’ın giriş kapısı olan Fâtiha’dan başlayarak, kısa surelerle hayatımıza ışık tutan ayetleri birlikte okuyacak, birlikte düşünecek, birlikte yaşayacağız. Her derste bir ayetin altında biraz daha emeğimiz, biraz daha duamız, biraz daha gözyaşımız olacak.
Rabbim, Kur’an’ı kalbimizin baharı, gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru, hayatımızın anayasası kılsın. Onu okuyup uzak kalanlardan değil, onu anlayıp yaşayanlardan eylesin. Ve bu dersleri, senin hayatında yeni bir Kur’an baharının başlangıcı kılsın.
