A
akçe: Osmanlı Devleti’nin ilk gümüş para birimi ve ilk sikkesi.
ajans: Haber toplama, yayma ve üyelerine dağıtma işiyle uğraşan kuruluş.
aleyh : Bir şeyin veya bir kimsenin karşısında olma, leh karşıtı.
altyapı: Bir yerleşim yeri veya bir yapı için gerekli olan yol, kanalizasyon, su, elektrik vb. tesisatın tümü.
astronomi: Gök cisimlerinin konumlarını, hareketlerini, birbirine olan uzaklıklarının ölçülmesini, bunların fizik ve kimya bakımından yapılarını inceleyen bilim.
aşar vergisi: Türkiye’de 1925 yılına kadar tarımsal ürünün onda biri oranında aynî olarak alınan vergi.
B
banker: Para, altın vb. taşınır değerlerin ticareti ile uğraşan kimse.
bedesten: Kumaş, mücevher vb. değerli eşyaların alınıp satıldığı kapalı çarşı.
berat: Osmanlı Devleti’nde bir göreve atanan, aylık bağlanan, san, nişan veya ayrıcalık verilen kimseler için çıkarılan padişah buyruğu.
beşeriyet: İnsanı insan yapan, insanın doğasını oluşturan niteliklerin hepsi, insaniyet.
C
cebir: Artı ve eksi gerçek sayılarla, bunların yerini tutan harfler yardımıyla nicelikler arasında genel bağlantılar kuran matematik kolu.
cihan: Üzerinde yaşadığımız toprak ve denizler, yeryüzü.
cirit: At koşturup birbirine değnek atarak takım hâlinde oynanan oyun.
Ç
çağ: Kendine özgü bir özellik taşıyan zaman parçası, dönem, devir.
çırak: Zanaat öğrenmek için bir ustanın yanında çalışan kimse.
D
darüşşifa: İslam dünyasında klasik hastanelerin genel adı.
derviş: Bir tarikata girmiş, onun yasa ve törelerine bağlı kimse, alperen.
devrim: Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik.
dijital: Verileri bir ekran üzerinde elektronik olarak gösteren.
diyalog: İki veya daha çok kişi arasında geçen karşılıklı konuşma.
E
elçi: Bir uzlaşma sağlamak veya iş bitirmek için birinin yanına gönderilen kimse.
elektronik posta: Bilgisayarlar veya bir ağ içindeki belli gönderim merkezleri arasında elektronik bilgi iletişimi.
enderun: Devlet görevlilerini yetiştiren okul.
endülüjans: Orta Çağ Avrupası’nda bir tür günah çıkarma ve ölümden sonra cennete gitmek için Papa’nın sattığı af belgesi.
estetik: Güzellik duygusu ile ilgili olan.
eş güdüm: Belli bir amaca ulaşmak için türlü işler arasında bağlantı, ilişki, düzen ve uyum sağlama, koordinasyon.
evrensel: Evrenin bütününe yayılan, evrenin bütünü ve evrendeki her şey için geçerli olan.
F
ferman: Osmanlı Devleti’nde padişahın verdiği, uyulması gerekli hükümleri taşıyan yazılı buyruk.
figür: Resim ve heykel sanatlarında varlıkların biçimi.
filozof: Felsefe ile uğraşan ve felsefenin gelişmesine katkıda bulunan kimse.
G
galip: Bir yarışma, karşılaşma, çatışma vb. sonunda yenen, üstün gelen, başarı kazanan.
gelenek: Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar, anane.
göçebe: Değişik şartlara bağlı olarak belli bir yöre içinde çadır, hayvan ve öteki araçlarla yer değiştiren, yerleşik olmayan (kimse veya topluluk), göçer, göçkün.
H
han: 1. Yol üzerinde veya kasabalarda yolcuların konaklamalarına yarayan yapı. 2. Osmanlı padişahlarının adlarının sonuna getirilen unvan.
hanedan: Hükümdar, devlet büyüğü vb. bir kişiye dayanan soy, büyük aile.
hayrat: Halkın yararlanması için yapılan okul, çeşme, hastane vb. yapı.
hidrografi: Bir bölgedeki bütün yer altı ve yer üstü sularına ait bilgi.
hudut: İki komşu devletin topraklarını birbirinden ayıran çizgi.
hutbe: Cuma ve bayram namazlarında minberde okunan dua ve verilen öğüt.
hümanizm: İnsanlık sevgisini, insan ululuğunu en yüce amaç ve olgunluk sayan öğreti.
İ
icat: Bilinen bilgilerden yararlanarak daha önce bilinmeyen yeni bir bulguya ulaşma veya yöntem geliştirme.
ikta: Bir kişinin mülkiyetinde olmayıp devlete ait toprakların vergilerinin veya gelirlerinin asker veya sivil erkâna hizmet ve maaşlarına karşılık verilmesi.
ilke: Temel düşünce, temel inanç, prensip.
imar: Gelişip güzelleşmesi, hayat şartlarının uygun duruma getirilmesi için üzerinde çalışılmış olan, bakımlı.
imaret: Yoksullara ve öğrencilere yiyecek dağıtmak için kurulmuş hayır kurumu.
istifade: Bir şeyden yararlanma eylemi.
istihdam: Bir görevde, bir işte kullanma.
istila: Bir ülkeyi silah gücüyle ele geçirme.
işgal: Bir yeri ele geçirme.
itilaf: Anlaşma, uyuşma, uzlaşma.
ittifak: 1. Anlaşma, uyuşma, bağlaşma. 2. Oy birliği.
ivme: Hareket eden nesnenin kısa bir zaman içinde, hızında oluşan değişmenin bu zamana oranı.
K
kadı: Tanzimata kadar her türlü davaya, Tanzimat ile Medeni Kanun arasındaki dönemde ise yalnız evlenme, boşanma, nafaka, miras davalarına bakan mahkemelerin başkanları.
kale: Düşmanın gelmesi beklenilen yollar üzerinde, askerî önem taşıyan şehirlerde, geçit ve dar boğazlarda güvenliği sağlamak için yapılan kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapı.
kamu: Halk hizmeti gören devlet organlarının tümü.
kapitülasyon: Bir ülkede yurttaşların zararına olarak yabancılara verilen ayrıcalık hakları.
katolik: Hristiyanlığın mezheplerinden biri.
kerpiç: Duvar örmekte kullanılmak için kalıplara dökülüp güneşte kurutulmuş saman ve balçık karışımı ilkel tuğla.
konferans: Topluluğa bir konuda bilgi vermek amacıyla yapılan konuşma.
kurultay: Eski Türklerde devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı meclis.
kil tablet: Eski medeniyetlerden kalma, pişmiş veya güneşte kurutulmuş kilden yapılmış, üzerinde çivi yazısı ile metin yazılı belge.
kitle: Bir yerde toplanmış, bir araya gelmiş insan topluluğu.
kuşatma: Bir ülkenin veya bir yerin dış dünya ile olan her türlü bağlantısını kuvvet kullanarak kesme, abluka, ihata, muhasara.
külliye: Bir caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane vb. yapıların tümü.
L
liman: Gemilerin barınmalarına, yük alıp boşaltmalarına, yolcu indirip bindirmelerine yarayan doğal ya da yapay sığınak.
lonca: Belli bir iş kolunda usta, kalfa ve çırakları içine alan dernek.
M
mağlubiyet: Bir uğraşta, bir savaşta başarısızlığa uğrama, kaybetme, yenilgi.
manevra: Geminin bir yere yanaşmak veya bir yerden çıkmak için yaptığı hareket.
mebus: Anayasaya göre millet meclisine seçimle giren millet temsilcisi.
mezhep: Bir dinin görüş, yorum ve anlayış ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her biri.
mihrap: Cami, mescit vb. yerlerde Kâbe yönünü gösteren, duvarda bulunan ve imama ayrılmış olan oyuk veya girintili yer.
millî güvenlik: Devletin her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunması.
millî irade: Ulusça kullanılan ve hiçbir gücün etkileyemeyeceği kuvvet.
minber: Camilerde hutbe okunan merdivenli, yüksekçe yer.
monarşi: Siyasi otoritenin genellikle miras yolu ile bir kişinin üzerinde toplandığı devlet düzeni veya rejim, tek erklik.
mucit: Yeni bir buluş ortaya koyan, icat eden kimse.
muteber: Saygın, itibarı olan, hatırı sayılır, sözü geçer.
müderris: Medresede ders veren yüksek rütbeli hoca.
mürekkep: Yazı yazmak, desen çizmek veya basmak için kullanılan, türlü renklerde sıvı madde.
N
nezaret: Bakanın yönetimi altındaki kuruluşların bütünü.
O
otorite: Yaptırma, yasak etme, emretme, itaat ettirme hakkı veya gücü, yetke.
Ö
öngörü: Bir işin ilerisini kestirme veya bir işin nasıl bir yol alacağını önceden anlayabilme ve ona göre davranma.
P
pasif: Bir şeye karşı tepki göstermeyen, etkinliği olmayan, başkasının etkisinde kalan, edilgin.
pir: Herhangi bir konuda, bir meslekte deneyim kazanmış, eskimiş kimse.
politika: Devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme esaslarının bütünü, siyaset.
R
rafineri: Şeker, petrol vb. maddelerin arıtıldığı yer.
refah: Bolluk, rahatlık ve varlık içinde yaşama.
rejim: Bir devletin yönetim biçimi.
S
sarnıç: Yağmur sularının biriktirildiği üstü kapalı yapı.
sağdıç: Düğünde gelin veya damada kılavuzluk eden kimse.
sedir: Arkalıksız, üstü minderli ve yastıklı olabilen, oturmaya veya yatmaya yarayan ev eşyası, divan.
sektör: 1. Bölüm, kol, dal, kesim. 2. Aynı işi yapan topluluk.
sikke: Osmanlı Devleti’nde hükümdarın simge veya yazısının yer aldığı madenî para türüdür.
skolastik: İnanç ve bilgiyi kiliseyle uyumlu bir biçimde birleştirmeye çalışan Orta Çağ felsefesi.
sofa: Evlerde oda kapılarının açıldığı genişçe yer, hol.
sosyalleşme: Bireyin kişilik kazanarak belli bir toplumsal çevreye hazırlanması, toplumla bütünleşmesi süreci.
sosyoloji: Toplumun oluşum, işleyiş ve gelişim yasalarını inceleyen bilim dalı.
sözleşme: Hukuki sonuç doğurmak amacıyla iki veya daha çok kişinin, kuruluşun karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarıyla gerçekleşen işlem, bağıt, akit, mukavele, kontrat.
statü: Bir kimsenin, bir kurum veya bir toplum içindeki durumu.
stratejik: Politik, ekonomik, psikolojik ve askerî açıdan önemi olan.
sur: Stratejik bir yeri, bir geçidi korumak amacıyla inşa edilen askerî yapı, kale duvarı.
süreç: Aralarında birlik olan veya belli bir düzen veya zaman içinde tekrarlanan, ilerleyen, gelişen olay ve hareketler dizisi.
Ş
şeyh: Tarikat kurucusu, bir tarikatta en yüksek dereceye ulaşmış olan kimse.
T
tasarı: Hukuki bir işlemin, o işlemi yapmakla yetkili kurul veya organ önüne getirdiği andaki durumu, üstünde görüşme ve oylama yapılabilir durumdaki metin, layiha.
tasarım: Bir araştırma sürecinin çeşitli dönemlerinde izlenecek yol ve işlemleri tasarlayan çerçeve, tasar çizim, dizayn.
tebaa: Bir devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olma durumu.
tekel: Bir malın yapımının yalnızca bir kuruluşun elinde bulunduğu durum.
telgraf: İki merkez arasında, kararlaştırılmış işaretlerin yardımıyla yazılı haberlerin veya belgelerin iletimini sağlayan bir telekomünikasyon düzeni.
terhis: Askerlik ödevini bitirenleri ordudan bırakma.
tersane: Gerek donanmanın ihtiyacı olan gerekse ticari gemilerin inşa ve tamir edildiği yer.
tezyin: Sanat eserlerinin yüzeyini süslemek için kullanılan motif, oyma vb.
ticaret: 1. Ürün, mal vb. alım satımı. 2. Kazanç amacıyla yürütülen alım satım etkinliği.
timsal: Duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaret.
tuğra: Osmanlı padişahlarının imza yerine kullandıkları, özel bir biçimi olan sembolleşmiş işaret.
U
uluslararası: Milletlerin arasında çok yönlü ilişkilerle ilgili olan, milletlerarası.
uygarlık: Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü, medeniyet.
Ü
üs: Bir askerî harekâtta birliklerin gereksinim duyduğu her türlü gerecin toplandığı, dağıtıldığı bölge.
V
vakıf: Bir hizmetin gelecekte de yapılması için belli şartlarla ve resmî bir yolla ayrılarak bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk, para.
vuzuh: Sözlü ve yazılı anlatımda anlam açıklığı, anlaşılırlık.
Y
yargı: Yasalara göre mahkemece bir olay veya olgunun doğuşuna etken olan sebeplerin de göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi sonucu verilen karar.
yasama: Yasa koyma, yasa yapma, teşri.
yaylacılık: Koyun ve sığır sürülerinin yazın yaylaya çıkarılması işi.
yurttaş: Yurtları veya yurt duyguları bir olanlardan her biri, vatandaş.
yürütme: 1. Uygulama işi, icra. 2. Merkezî yönetim ve yerinden yönetim kuruluşlarının hepsi.
yüzyıl: Milat başlangıç alınarak 1-100, 101-200, 201-300 vb. olarak sayılan yüzyıllık dönem.
Z
zanaat: İnsanların maddeye dayanan gereksinimlerini karşılamak için yapılan, öğrenimle birlikte deneyim, beceri ve ustalık gerektiren iş, sınaat.
ziraat: Bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi, kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, uygun koşullarda korunması, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanması, tarım.