7. Sınıf Sosyal Bilgiler Sözlüğü

A

akçe: Osmanlı Devleti’nin ilk gümüş para birimi ve ilk sikkesi.

ajans: Haber toplama, yayma ve üyelerine dağıtma işiyle uğraşan kuruluş.

aleyh : Bir şeyin veya bir kimsenin karşısında olma, leh karşıtı.

altyapı: Bir yerleşim yeri veya bir yapı için gerekli olan yol, kanalizasyon, su, elektrik vb. tesisatın tümü.

astronomi: Gök cisimlerinin konumlarını, hareketlerini, birbirine olan uzaklıklarının ölçülmesini, bunların fizik ve kimya bakımından yapılarını inceleyen bilim.

aşar vergisi: Türkiye’de 1925 yılına kadar tarımsal ürünün onda biri oranında aynî olarak alınan vergi.

 

B

banker: Para, altın vb. taşınır değerlerin ticareti ile uğraşan kimse.

bedesten: Kumaş, mücevher vb. değerli eşyaların alınıp satıldığı kapalı çarşı.

berat: Osmanlı Devleti’nde bir göreve atanan, aylık bağlanan, san, nişan veya ayrıcalık verilen kimseler için çıkarılan padişah buyruğu.

beşeriyet: İnsanı insan yapan, insanın doğasını oluşturan niteliklerin hepsi, insaniyet.

 

C

cebir: Artı ve eksi gerçek sayılarla, bunların yerini tutan harfler yardımıyla nicelikler arasında genel bağlantılar kuran matematik kolu.

cihan: Üzerinde yaşadığımız toprak ve denizler, yeryüzü.

cirit: At koşturup birbirine değnek atarak takım hâlinde oynanan oyun.

 

Ç

çağ: Kendine özgü bir özellik taşıyan zaman parçası, dönem, devir.

çırak: Zanaat öğrenmek için bir ustanın yanında çalışan kimse.

 

D

darüşşifa: İslam dünyasında klasik hastanelerin genel adı.

derviş: Bir tarikata girmiş, onun yasa ve törelerine bağlı kimse, alperen.

devrim: Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik.

dijital: Verileri bir ekran üzerinde elektronik olarak gösteren.

diyalog: İki veya daha çok kişi arasında geçen karşılıklı konuşma.

 

E

elçi: Bir uzlaşma sağlamak veya iş bitirmek için birinin yanına gönderilen kimse.

elektronik posta: Bilgisayarlar veya bir ağ içindeki belli gönderim merkezleri arasında elektronik bilgi iletişimi.

enderun: Devlet görevlilerini yetiştiren okul.

endülüjans: Orta Çağ Avrupası’nda bir tür günah çıkarma ve ölümden sonra cennete gitmek için Papa’nın sattığı af belgesi.

estetik: Güzellik duygusu ile ilgili olan.

eş güdüm: Belli bir amaca ulaşmak için türlü işler arasında bağlantı, ilişki, düzen ve uyum sağlama, koordinasyon.

evrensel: Evrenin bütününe yayılan, evrenin bütünü ve evrendeki her şey için geçerli olan.

 

F

ferman: Osmanlı Devleti’nde padişahın verdiği, uyulması gerekli hükümleri taşıyan yazılı buyruk.

figür: Resim ve heykel sanatlarında varlıkların biçimi.

filozof: Felsefe ile uğraşan ve felsefenin gelişmesine katkıda bulunan kimse.

 

G

galip: Bir yarışma, karşılaşma, çatışma vb. sonunda yenen, üstün gelen, başarı kazanan.

gelenek: Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar, anane.

göçebe: Değişik şartlara bağlı olarak belli bir yöre içinde çadır, hayvan ve öteki araçlarla yer değiştiren, yerleşik olmayan (kimse veya topluluk), göçer, göçkün.

 

H

han: 1. Yol üzerinde veya kasabalarda yolcuların konaklamalarına yarayan yapı. 2. Osmanlı padişahlarının adlarının sonuna getirilen unvan.

hanedan: Hükümdar, devlet büyüğü vb. bir kişiye dayanan soy, büyük aile.

hayrat: Halkın yararlanması için yapılan okul, çeşme, hastane vb. yapı.

hidrografi: Bir bölgedeki bütün yer altı ve yer üstü sularına ait bilgi.

hudut: İki komşu devletin topraklarını birbirinden ayıran çizgi.

hutbe: Cuma ve bayram namazlarında minberde okunan dua ve verilen öğüt.

hümanizm: İnsanlık sevgisini, insan ululuğunu en yüce amaç ve olgunluk sayan öğreti.

 

İ

icat: Bilinen bilgilerden yararlanarak daha önce bilinmeyen yeni bir bulguya ulaşma veya yöntem geliştirme.

ikta: Bir kişinin mülkiyetinde olmayıp devlete ait toprakların vergilerinin veya gelirlerinin asker veya sivil erkâna hizmet ve maaşlarına karşılık verilmesi.

ilke: Temel düşünce, temel inanç, prensip.

imar: Gelişip güzelleşmesi, hayat şartlarının uygun duruma getirilmesi için üzerinde çalışılmış olan, bakımlı.

imaret: Yoksullara ve öğrencilere yiyecek dağıtmak için kurulmuş hayır kurumu.

istifade: Bir şeyden yararlanma eylemi.

istihdam: Bir görevde, bir işte kullanma.

istila: Bir ülkeyi silah gücüyle ele geçirme.

işgal: Bir yeri ele geçirme.

itilaf: Anlaşma, uyuşma, uzlaşma.

ittifak: 1. Anlaşma, uyuşma, bağlaşma. 2. Oy birliği.

ivme: Hareket eden nesnenin kısa bir zaman içinde, hızında oluşan değişmenin bu zamana oranı.

 

K

kadı: Tanzimata kadar her türlü davaya, Tanzimat ile Medeni Kanun arasındaki dönemde ise yalnız evlenme, boşanma, nafaka, miras davalarına bakan mahkemelerin başkanları.

kale: Düşmanın gelmesi beklenilen yollar üzerinde, askerî önem taşıyan şehirlerde, geçit ve dar boğazlarda güvenliği sağlamak için yapılan kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapı.

kamu: Halk hizmeti gören devlet organlarının tümü.

kapitülasyon: Bir ülkede yurttaşların zararına olarak yabancılara verilen ayrıcalık hakları.

katolik: Hristiyanlığın mezheplerinden biri.

kerpiç: Duvar örmekte kullanılmak için kalıplara dökülüp güneşte kurutulmuş saman ve balçık karışımı ilkel tuğla.

konferans: Topluluğa bir konuda bilgi vermek amacıyla yapılan konuşma.

kurultay: Eski Türklerde devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı meclis.

kil tablet: Eski medeniyetlerden kalma, pişmiş veya güneşte kurutulmuş kilden yapılmış, üzerinde çivi yazısı ile metin yazılı belge.

kitle: Bir yerde toplanmış, bir araya gelmiş insan topluluğu.

kuşatma: Bir ülkenin veya bir yerin dış dünya ile olan her türlü bağlantısını kuvvet kullanarak kesme, abluka, ihata, muhasara.

külliye: Bir caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane vb. yapıların tümü.

 

L

liman: Gemilerin barınmalarına, yük alıp boşaltmalarına, yolcu indirip bindirmelerine yarayan doğal ya da yapay sığınak.

lonca: Belli bir iş kolunda usta, kalfa ve çırakları içine alan dernek.

 

M

mağlubiyet: Bir uğraşta, bir savaşta başarısızlığa uğrama, kaybetme, yenilgi.

manevra: Geminin bir yere yanaşmak veya bir yerden çıkmak için yaptığı hareket.

mebus: Anayasaya göre millet meclisine seçimle giren millet temsilcisi.

mezhep: Bir dinin görüş, yorum ve anlayış ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her biri.

mihrap: Cami, mescit vb. yerlerde Kâbe yönünü gösteren, duvarda bulunan ve imama ayrılmış olan oyuk veya girintili yer.

millî güvenlik: Devletin her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunması.

millî irade: Ulusça kullanılan ve hiçbir gücün etkileyemeyeceği kuvvet.

minber: Camilerde hutbe okunan merdivenli, yüksekçe yer.

monarşi: Siyasi otoritenin genellikle miras yolu ile bir kişinin üzerinde toplandığı devlet düzeni veya rejim, tek erklik.

mucit: Yeni bir buluş ortaya koyan, icat eden kimse.

muteber: Saygın, itibarı olan, hatırı sayılır, sözü geçer.

müderris: Medresede ders veren yüksek rütbeli hoca.

mürekkep: Yazı yazmak, desen çizmek veya basmak için kullanılan, türlü renklerde sıvı madde.

 

N

nezaret: Bakanın yönetimi altındaki kuruluşların bütünü.

 

O

otorite: Yaptırma, yasak etme, emretme, itaat ettirme hakkı veya gücü, yetke.

 

Ö

öngörü: Bir işin ilerisini kestirme veya bir işin nasıl bir yol alacağını önceden anlayabilme ve ona göre davranma.

 

P

pasif: Bir şeye karşı tepki göstermeyen, etkinliği olmayan, başkasının etkisinde kalan, edilgin.

pir: Herhangi bir konuda, bir meslekte deneyim kazanmış, eskimiş kimse.

politika: Devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme esaslarının bütünü, siyaset.

 

R

rafineri: Şeker, petrol vb. maddelerin arıtıldığı yer.

refah: Bolluk, rahatlık ve varlık içinde yaşama.

rejim: Bir devletin yönetim biçimi.

 

S

sarnıç: Yağmur sularının biriktirildiği üstü kapalı yapı.

sağdıç: Düğünde gelin veya damada kılavuzluk eden kimse.

sedir: Arkalıksız, üstü minderli ve yastıklı olabilen, oturmaya veya yatmaya yarayan ev eşyası, divan.

sektör: 1. Bölüm, kol, dal, kesim. 2. Aynı işi yapan topluluk.

sikke: Osmanlı Devleti’nde hükümdarın simge veya yazısının yer aldığı madenî para türüdür.

skolastik: İnanç ve bilgiyi kiliseyle uyumlu bir biçimde birleştirmeye çalışan Orta Çağ felsefesi.

sofa: Evlerde oda kapılarının açıldığı genişçe yer, hol.

sosyalleşme: Bireyin kişilik kazanarak belli bir toplumsal çevreye hazırlanması, toplumla bütünleşmesi süreci.

sosyoloji: Toplumun oluşum, işleyiş ve gelişim yasalarını inceleyen bilim dalı.

sözleşme: Hukuki sonuç doğurmak amacıyla iki veya daha çok kişinin, kuruluşun karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarıyla gerçekleşen işlem, bağıt, akit, mukavele, kontrat.

statü: Bir kimsenin, bir kurum veya bir toplum içindeki durumu.

stratejik: Politik, ekonomik, psikolojik ve askerî açıdan önemi olan.

sur: Stratejik bir yeri, bir geçidi korumak amacıyla inşa edilen askerî yapı, kale duvarı.

süreç: Aralarında birlik olan veya belli bir düzen veya zaman içinde tekrarlanan, ilerleyen, gelişen olay ve hareketler dizisi.

 

Ş

şeyh: Tarikat kurucusu, bir tarikatta en yüksek dereceye ulaşmış olan kimse.

 

T

tasarı: Hukuki bir işlemin, o işlemi yapmakla yetkili kurul veya organ önüne getirdiği andaki durumu, üstünde görüşme ve oylama yapılabilir durumdaki metin, layiha.

tasarım: Bir araştırma sürecinin çeşitli dönemlerinde izlenecek yol ve işlemleri tasarlayan çerçeve, tasar çizim, dizayn.

tebaa: Bir devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olma durumu.

tekel: Bir malın yapımının yalnızca bir kuruluşun elinde bulunduğu durum.

telgraf: İki merkez arasında, kararlaştırılmış işaretlerin yardımıyla yazılı haberlerin veya belgelerin iletimini sağlayan bir telekomünikasyon düzeni.

terhis: Askerlik ödevini bitirenleri ordudan bırakma.

tersane: Gerek donanmanın ihtiyacı olan gerekse ticari gemilerin inşa ve tamir edildiği yer.

tezyin: Sanat eserlerinin yüzeyini süslemek için kullanılan motif, oyma vb.

ticaret: 1. Ürün, mal vb. alım satımı. 2. Kazanç amacıyla yürütülen alım satım etkinliği.

timsal: Duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaret.

tuğra: Osmanlı padişahlarının imza yerine kullandıkları, özel bir biçimi olan sembolleşmiş işaret.

 

U

uluslararası: Milletlerin arasında çok yönlü ilişkilerle ilgili olan, milletlerarası.

uygarlık: Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü, medeniyet.

 

Ü

üs: Bir askerî harekâtta birliklerin gereksinim duyduğu her türlü gerecin toplandığı, dağıtıldığı bölge.

 

V

vakıf: Bir hizmetin gelecekte de yapılması için belli şartlarla ve resmî bir yolla ayrılarak bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk, para.

vuzuh: Sözlü ve yazılı anlatımda anlam açıklığı, anlaşılırlık.

 

Y

yargı: Yasalara göre mahkemece bir olay veya olgunun doğuşuna etken olan sebeplerin de göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi sonucu verilen karar.

yasama: Yasa koyma, yasa yapma, teşri.

yaylacılık: Koyun ve sığır sürülerinin yazın yaylaya çıkarılması işi.

yurttaş: Yurtları veya yurt duyguları bir olanlardan her biri, vatandaş.

yürütme: 1. Uygulama işi, icra. 2. Merkezî yönetim ve yerinden yönetim kuruluşlarının hepsi.

yüzyıl: Milat başlangıç alınarak 1-100, 101-200, 201-300 vb. olarak sayılan yüzyıllık dönem.

 

Z

zanaat: İnsanların maddeye dayanan gereksinimlerini karşılamak için yapılan, öğrenimle birlikte deneyim, beceri ve ustalık gerektiren iş, sınaat.

ziraat: Bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi, kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, uygun koşullarda korunması, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanması, tarım.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir