Fıtrat Üzere Çocuk Eğitimi

Fıtrat Üzere Çocuk Eğitimi

Çocuğun anne karnına düştüğü ilk andan itibaren uzuvlarını oluşturan, onun beslenmesini sağlayan, annesinin yaşadığı duyguları hissetmesini sağlayan hiç şüphesiz ki Allah’tır. İşte bu yüzden ebeveynliğin ilk şartı “bismillah’’ demektir. “Ben bilmem Rabbim bilir, benim gücüm yetmez Rabbimin gücü yeter’’ gereğine boyun emektir.                               

Kur’an-ı Kerim’in ilk ayeti olan “Oku! Yaratan Rabbinin adıyla oku’’ ayetinde Cenab-ı Hak, yeryüzünün halifelerine okumayı emrediyor. Peki, okumaktan kasıt ne? Okumaktan kasıt; gören gözlerle ve berrak bir zihinle kâinatı, insanı, yaratılan her şeyi okumaktır. Çocuk eğitiminde de ilk adım okumaktır. Peki, bize Cenab-ı Hak tarafından emanet edilmiş, hediye edilmiş çocuğu nasıl okuyacağız? Çocuğun Allah tarafından yazılmış olan fıtrat programını okuyarak… Yani çocuğun fıtratına keşfe çıkarak…

Çocuklarda sıfır iki yaş arası’’ oku’’ ayet-i celilesinin bir yansıması hükmünde olan fıtrat okuma dönemidir. Ebeveynlere düşen en önemli görev bu yaş aralığında çocuğunu tanımaya çalışmaktır. Allah her insanı bir fıtrat üzere yaratmıştır. Efendimiz (s.a.s)’in de en önemli nebevi öğretilerinden biridir fıtrata saygı. Hz. Muhammed (s.a.s) Ashâb-ı Kiram’ı da var olan özellikleri ile daima yüceltmiştir. Onda bulunan özellikleri bir eksiklik ya da kusur olarak görmemiştir. Kimi sahabenin cömertliğini kimi sahabenin de cesaretliliğini ön plana çıkarmıştır. Peki, günümüz ebeveynlerine baktığımızda çocuk fıtratına ne derece saygı gösteriliyor? Günümüz ebeveynlerinin pek çoğu çocuğunda var olan normal bir özelliği anormal olarak görebiliyor. Örneğin, hareketli olan bir çocuğa “hiperaktif’’ etiketini yapıştırabiliyor. Ebeveynlerin çocuklarına yapıştırmış oldukları etiket çocukların hayat yolculuğunda sürekli onlarla birlikte yol alacaktır ve bu etiketler çoğu zaman yegâne engeller oluşturacaktır.

Pedagoglar sıfır altı yaş dönemini “altın çağ’’ olarak nitelendiriyorlar. Bu dönem aynı zamanda Hz. Muhammed (s.a.s)’in anlatmasını değil yaşamasını emreden ‘’örnek olma’’ dönemidir. Bu dönemde çocuklar sürekli olarak çevresinde gelişen olayları izler, gözetler vaziyettedir. Çocuğun karakterinin %85’ inin şekillendiği dönem bu dönemdir aynı zamanda.

Çocuğun eğitimi aslında insan eğitimidir. Hayatın ilk anlarından itibaren atılan tohumlar sadece o ana etki etmeyecektir. Bu nedenden ötürü her anne bir insan yetiştirdiğinin farkında olmalıdır her daim. Çocuğunu eline aldığı ilk andan itibaren çocuğunun ilerde nasıl bir insan olmasını istiyorsa çocuğuna o şekilde muamele etmelidir. Ebeveynler çocuklarının bazı hasletlere sahip olmasını isterler ve bu hasletleri çocuklarına kazandırabilmek için var güçleriyle çabalarlar. Ebeveynlerin çocuklarına kazandırmaya çalışacakları hasletlerden biri de diğerkâmlık olmalıdır.

Batılılar diğerkâmlığı “empati’’ olarak nitelendirirler. Aslında diğerkâmlık ile empati arasında göz ardı edilemeyecek derecede bir fark var. Çocuklarımıza empati öğrettiğimiz taktirde çocuklarımız kendini karşısındaki kişinin yerine koyacak ve onun halini anlayabilecektir. Tabii ki bu süreç zihni bir süreç olmaktan öteye geçmeyecektir. Ama çocuklarımıza diğerkâmlığı öğrettiğimizde çocuğumuz karşısındaki insanın halini zihnen değil kalben anlayacaktır. Üzülen insanın üzüntüsünü, acısını kalbiyle hissedecektir.

İsra Suresi 11. ayette’’ İnsan pek acelecidir’’ der Cenabı hak. Kimi zaman duamızda acele ederiz, kimi zaman da dünyevi işlerimizde.. Oysa Yüce Mevla kuluna daima yavaşlığı telkin eder. Aksine günümüz ebeveynleri ise çocuklarının yaptığı her işi hızlı yapmasını ister. Çocuk yemek yerken, su içerken ya da odasını toplarken çocuklarında bu hızlı olma halini görmek ister. Ebeveynlerin çocuklarının hızlı olmasını istemeleri çocukta belirli bir zaman sonra duyarsızlık duygusunun gelişmesini sağlar. Ebeveynin gözünün içerisine bakarak yalan söyleyebilen ya da çok rahat bir şekilde hırsızlık yapabilen bir çocuk olur.

Allah-u Teala ayet-i celilesi’ nde emzirme süresinin iki yıl olduğundan bahseder. Peki, niye Cenab-ı Hak özellikle bir sınırlama getirmiş? Baktığımız zaman çocuklardaki ilk iki yıl güven ve sevgi duygusunun oluştuğu zaman dilimidir. Çocuk bu iki yıl anneye ne kadar yakın olursa çocukta güven ve sevgi duygusu o kadar gelişir. Bazen anne baba babaların çocuklarına hiç yoktan öfkelendiklerine şahit oluruz. Çocuk hiçbir şey yapmasa da bazen anne ya da babasının sesi ile irkilebilir. Çocuğa olmadık yerde öfkelenmemizin sebebi, aslında hayat içinde gücümüzü aşan koşuşturmacalarımız, hayal kırıklıklarımız ya da mutsuzluklarımızdır. Ve biz hayata karşı olan bu kırgınlıklarımızı çoğu zaman çocuklarımızdan çıkarırız.                                                                    

Çocuğuna öfkelenmeyen, bağırmayan anne baba elbette yoktur. Fakat öfkelendiği zaman, aslında dönüp kendisine şu soruyu sorması lazım: Çocuğuma duyduğum bu öfke Allah adına mı nefsim adına mı? Bu soru kişinin kendi duygularını çocuğunun duygularından ayırmasının ilk şartıdır aslında.                                                                                     

Peygamber Efendimiz(s.a.s) bir hadisinde “Mümin karnını tam doyurmaz’” der. Bir başka hadisinde ise tam acıkmadan sofraya oturmamızı, tam doymadan da sofradan kalkmamızı bizlere tavsiye eder. Efendimiz(s.a.s)’in bu hadislerine baktığımızda az yemenin makbul olduğunu görüyoruz. Burada toplumumuzda kabul görmüş bir uygulamaya değinmekte fayda var diye düşünüyorum. Aslında bizim toplumumuzda özellikle çok yiyen çocuklar makbul sayılır. Çocuk zayıfsa, az yiyorsa bunun sorumlusu olarak anne görülür. Ve çoğu zaman anneye “bir çocuğa bile bakamıyor’’ etiketi yapıştırılır. Bazı anneler ise toplumun nazarında bu etiketi almamak için çocuğun peşinden tabak ve kaşıkla dolaşır. Çünkü çocuk ne kadar kiloluysa anne o kadar iyi bir annedir toplumun gözünde.                      

Ebeveynlerin çocuk yetiştirmede dikkat etmeleri gereken diğer önemli bir husus da mahremiyet kavramıdır. İlk dört yaş çocukta mahremiyet duygusunun oluşması bakımından kritik bir dönemdir. Dört yaşından sonra bir çocuğun vücudundan herhangi bir yere dokunulduğunda bundan rahatsızlık duymalı. Bu minvalde ailelerin çocukların mahremiyetine saygı göstermesi gerekir. Çocuğu kendi kendini öptürmek istemediği halde ebeveyni tarafından sürekli öpülen, mıncıklanan çocuğun mahremiyetine saygı gösterilmiyor demektir. Oysaki çocuğun bedenine ve mahremiyetine saygı duymak gerekir. 

Günümüzden birkaç nesil öncesine baktığımızda bir anne ya da babanın çocuğunu kucağına oturtması, onu sevmesi ya da ona ismiyle hitap etmesi ayıp karşılanırdı. Ya da ya da günümüzden birkaç nesil öncesine kadar sosyal medya ve teknoloji hayatımıza bu denli yerleşmemişti, toplumda o kadar yaygın değildi. Ama günümüze baktığımızda o engeller aşılmış durumda ve aynı zamanda günümüzde çocuklar ve gençler sosyal medyayı çok aktif bir şekilde kullanıyor. Dolayısıyla biz birkaç nesil önceki ebeveynler gibi çocuklarımıza davranamayız. Yani anne babamızdan gördüğümüz gibi anne baba olmamız çocuklarımıza en büyük haksızlıktır. Çünkü çağ değişti, asır değişti. Bizim çağımızın, asrımızın ebeveyni olmamız elzemdir. Aksi taktirde çocuklarımızı anlamak gerçekten çok zor.

Cüneyd-i Bağdadi şükrü; Allah’ın verdiği nimetlerle Allah’a isyan etmemek olarak tarif eder. Bu minvalde göz bir nimetse onun şükrü Allah(c.c)’ın haram kıldıklarına bakmamaktır. Kulak bir nimetse şükrü haram seslere sağır olmaktır. Dilin şükrü ise boş laflara, gıybet ve fesada ses olmamaktır. Anne baba olmanın şükrü ise çocuğu Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda büyütmek ve çocuğun Allah tarafından verilen bir nimet olduğunu unutmamak. Evet, çocuk Allah’ın ebeveynlere verdiği en büyük nimetlerden biridir. Dolayısıyla çocuğuna bağırıp çağıran, onu döven ebeveynler farkında olmadan Allah’ın nimeti ile Allah’a isyan etmektedir.

 

Melek BELLİBAŞ

 

Kaynak: Hatice Kübra Tongar, Fıtrat Pedagojisi, Hayy Kitap, 2015

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir