TOPLUMSAL DEĞİŞİM VE DAVET
“Sizden her kim bir kötülük görürse, eğer gücü yetiyorsa eliyle düzeltsin. Yetmezse, diliyle düzeltsin. Onu da yapamazsa, hiç olmazsa kalbiyle buğz etsin. Fakat bu, imanın en zayıf mertebesidir.”(2) (Tirmizi, Fiten, 11; İbnu Mace, Fiten, 20; Ebu Davud, Salat, 242.) burada düzeltsin diye tercüme edilen kelimenin asıl çevirisi, (yuğayyir) değiştirsin şeklindedir. Ama cümlenin akışı gereği düzeltsin şeklinde ifade edilmektedir. Aşağıdaki Rad 11. Ayet vb. nice ayetler de değişim ve dönüşümü net olarak emreder.
Değişim fıtrat gereğidir. Ya değiştirirsiniz, ya da değiştirilirsiniz. Siz insanlığı batıldan hakka, şerden hayra, zulümden adalete, iyiden kötüye değiştirmezseniz, sizin aksi yönde değişiminiz başlamış demektir. Çünkü bu insanın hatta varlığın yaratılışında var olan bir vakıadır. Özellikle yaratılışında sosyal olan insan bu değişimden vareste kalamaz. Kaldı ki batıl cephenin değişimi etkileyen, tetikleyen araç gereçleri, ulaşım ve iletişim imkânları, eskiye göre binler katı güçlenmiş durumdadır. Dolayısıyla insanlığı hakka doğru dönüştürüp değiştirme konusunda elimizi çabuk tutmazsak, bir de bakarız ki neslimiz tümden batıla dönüşüvermiş. Nitekim bunun acılarını son yıllarda kemiklerimize kadar hisseder olduk.
Tüm peygamberler fatihtir. Ancak fethe kalplerden başlamışlardır. Kur’an’da ismi geçen ve onların onlarca katı ismi geçmeyen tüm peygamberler önce yüreklerin sonra yörelerin fatihleridirler. İslam davetçileriyse bu peygamberlerin emanet ettikleri davet sancağını, onların kaldığı yerden taşımaya devam eden, sapasağlam ve selametle kendilerinden sonraki nesillere teslim edenlerdir.
Kalplerin fethiyle başlamayan fetihler, sadece geçici birer işgal olup yok olmaya mahkûmdurlar. Çünkü zoraki teslim almalar fetih değil işgaldir. Kendisi, toprağı veya herhangi bir değeri işgal edilenler, doğal olarak işgalciye karşı bilenir, kin ve öfke depolar. Vakti gelince ve fırsat düşünce de hiç affetmeksizin akarte eder.
Yüz yirmi dört bin Peygamber gelip geçmiş. Bu peygamberlerden hiç biri kendi zamanının genelkurmayı, askeri idaresi, orduları veya üst düzey bürokratlarıyla anlaşma yaparak, tepeden inme darbeyle gelmemiştir. Aksine onlar, vahyin öğretilerini yüreklere ve akıllara ilmek ilmek örmüş ve tamamen fıtri olan ve gönüllü rızaya dayanan fetihler gerçekleştirmişlerdir.
İknadan mücerret zorbalığa dayalı teslimiyetler, çok kere insanı münafık yapar. Ama içten içe kin ve nefretler devam eder. Bu da işin bir başka önemli yanıdır. Bir toplum; kafası ve kalbiyle düzelip iyileşmediği ve iyiliğin taraftarı olmadıkça, sizin zorlamanız sonucu, değişmiş gibi görünmesi, asla çare değildir. Allah (cc) şöyle buyurur: “Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez.” (Ra’d 13/11)
Toplumsal değişim veya yürek fethinin formülü: “Müslüman fert, Müslüman aile, Müslüman toplum”… Çünkü toplum ailelerden, aileler de fertlerden meydana gelir. Dolayısıyla bir yandan kâmil manada Müslüman ferdi oluşturmaya çalışırken, diğer yandan Müslüman aileleri de oluşturmaya çalışacağız. Tabi bu, aynı zamanda kâmil manada Müslüman toplumun da inşası demektir.
Yüreklerin fethi ve toplumsal değişim olmadan siyasette tulum çıkarsanız da çere değildir.
Toplumsal değişim sosyal, siyasal, kültürel kısaca tüm yönlü felah ve ferahtır. Bu değişim neticesi hayatın tüm yönleri doğal olarak iyiye evrilecektir.
Toplumsal Değişim Davetçilerin Gayretiyle Olacaktır
Peki, bu değişim nasıl olacak, yeniden bir peygamber mi gelecek? Hayır, çünkü Resulullah(sav) son peygamber idi. Peki peygamber (sav) ve sahabeleri (ra) kabirlerinden dirilip yeniden at deve sırtında veya yaya olarak kıtalar dolaşıp insanlığı hayra, hakka, adalete, İslam’a, davet edecek. Elbette değil, şimdi nöbet bizde ve bunu biz yapacağız. Eğitim, terbiye, davet, tebliğ ama özellikle de temsil ile… Evet, öncelikle hareket ve davranışlarımızla örneklik yapmak ve beraberinde davet ve tebliğ ederek… Davete icabet edenleri de asla ihmal etmeden nebevi metot üzere eğitip terbiye ederek…
İşte bu değişimin lokomotif gücü, nübüvvet çağlarında, peygamberler idi. Ama Resulullah(sav) tan sonra peygamber gelmeyeceğine göre asrımızda bu güç, davetçilerin gücüdür. Evet, ümmetin bu gün, çok acil olarak bu sorumluğun farkında ve taşıdığı yükün ağırlığını bilen davetçilere ihtiyacı var. Sadece ümmetin de değil, tüm insanlığın İslam’a ve dolayısıyla İslam’ı yaşayıp temsil edecek ve aynı zamanda davet ve tebliğ yapacak samimi davetçilere ihtiyacı vardır. Farkında mıyız? “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar. Onu insan yüklendi. Şüphesiz o çok zalimdir, çok cahildir.” (Ahzab 33/72)
Ayrıca bu değişim sihirli bir değnekle olmayacaktır. Ve bunun sadece resmi kurumlar ve siyasi çalışmalarla olması da mümkün değildir. Çünkü insan eğitiminde gönüllülük esastır ve resmi kurumlarda bu gönüllüğü yakalamak maalesef kolay değildir. Çünkü maaş, para, makam vs. girdiği yeri ciddi manada bozmaktadır.Acil bir manevi kalkınma hamlesine ihtiyaç vardır. Duble yollar, teknolojik hamleler, sağlık, ekonomik ve askeri güç önemli ama aynı oranda gönül köprüleri ve kalplere varan yollar da inşa etmek zorundayız. Bu konuda yine tüm eğitim ve irşat camiaları; üniversiteler, milli eğitim, medreseler, diyanet, tarikatlar, cemiyet ve cemaatlere büyük görev düşmektedir. O halde haydi; kadın erkek, genç ihtiyar hep beraber görev başına… Selam… Dua…