Dindar Nesil Değil Çocuk Tanrılar Nesli

Dindar Nesil Değil Çocuk Tanrılar Nesli

 

Günümüzde anne ve babalar liberal yada postmodern yaşamlarının etkisiyle çocuklarının narsizmlerini kutsadıkları için “insanlaşamamış” çocuk tanrılar yetiştirmektedirler. Çocuklarına tapan, depresyonundan çıkamamış anneler ve ergenliğini aşamamış babaların aile bağları günden güne çürümektedir. Eski zamanlardaki geniş aileler çoktan yok olmuşken toplumun en küçük birimi olan çekirdek aileler de gün geçtikçe tükenmektedir. Çocuk tanrılar öfkelerine esir olmuşlardır.Bu nedenle sosyal hayatlarında kurdukları iletişim şiddet içermektedir. Gerçeklikten uzak bir hayatı yaşayan yeni nesiller zihinlerinin içerisinde tasarladıkları tekil bir hayatı yaşamaktadırlar. Kendisi olamamış, toplumsallaşamamış, acıları ve dertleriyle baş edememiş, yalnızlık ve yabancılaşma sendromu yaşayan nesilleri kim nasıl eğitebilir?

Çocuk değil tanrı doğurmuş annelerinin ve “Otorite”si yerle bir edilmiş babalarının birbirleriyle çatışmalarını tiyatro seyreder gibi ömür boyu seyreden çocukların deist ve biseksüel bir nesil olmasına şaşırmamak gerekir. Önümüzdeki dönemde Milli Eğitim Bakanlığı, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi”ni desteklemeye devam ederse, çocuklarımızın cinsiyetleri adeta kurban edilecek ve düzeltilemez çok büyük bir sorunla millet olarak karşı karşıya kalacağız..

Çocuk tanrıları nerde görebiliriz ve nasıl tanıyabiliriz?

Sokakta ve toplu taşıma araçlarında gençlerin gözlerine, ağızlarına, kulaklarına hatta duruma göre göğüslerine bakmak zorunda kalmaktayız. Başkalarının bakışını çekmek için takılan piercingler, çocuksu tanrılarımızın en önemli göstergesidir. Yahudilik ve Hristiyanlık bu süreçte ailevi değerleri açısından deprem etkisine çoktan girmiştir. İslamiyet ise öncü sarsıntıları yaşamaktadır. Bu öncü depremlere tedbirler alınmadığı takdirde büyük depremin yıkıcı etkisi kaçınılmaz olacaktır. Sosyolojik ve metafizik son uyarılarıların da dikkate alınması adına umudumuzu yine de hala diri tutalım.

Büyük çoğunluğu kabile ya da pagan inançları olan deniz aşırı ülkelerdeki bazı dinlerde piercing dini bir gereklilik olarak görülmektedir. Bu ritüeli inançlarına dahil eden insanlar vücutlarının belirli bölümlerini deldirerek bütünlük ve kenetlenmenin altını çizdiklerini düşünüyorlar.

Çocuksu tanrılar, kabile dinlerinin yani pagan inançların ritüeli olan piercing ile tarih öncesi ilkel çağlara dönme çabasındadırlar. Tahammülsüz, tatminsiz bir o kadar da bencil ve depresif bir hayat içinde bocalamaktadırlar.

Din ve eğitim kurumları da bu yeni nesli anlamakta zorlanmaktadır. Batı toplumlarında Hz Musa ve Hz İsa yol göstericiliğini çoktan kaybetmişlerdir. Hz Muhammet’in de etkisini yok etmek için bıkmadan usanmadan çabalayan ilahiyatçı hocaların çabaları zamanla toplumda güçlü karşılık bulursa Müslüman ve Türk memleketlerinde de İslamiyet kimlik belirleyicisi olma vasfını kaybedecektir.

Liberal yada postmodern yaşamlarda mutluluğu elde etmek için tükettikçe tüketmek artık yetersiz kalmaktadır. Değerlerimizi yitirdiğimiz için artık kendimizi unuturcasına ve kendimizi kaybedercesine geçici olarak kendimizi yok etmemiz gerekiyor. Piercing’li yeni nesil gençlerimiz acılarını dindirmek için artık sarhoş olana kadar alkol tüketmeyi yetmezse kendinden geçmeye varana değin uçucu ve uyuşturucu madde kullanmayı kaçınılmaz olarak denemektedirler.

Egemen Güçler Ekini ve nesli bozmaya başladılarsa, Köle kadınlar efendilerini doğurmaya başlamışsa ahir zaman yakın demektir. Dünyanın, insanlığın son günleri; kıyamete yakın yıllar ve günlerdeyiz. O mutlu günlerimiz mazide şimdi…

 

Psikolog Hüseyin Kaçın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir