Yaşadığımız Süreçteki Mücadele Çizgisine Dair

ZEKERİYA ŞENGÖZ’ÜN

“YAŞADIĞIMIZ SÜREÇTEKİ MÜCADELE ÇİZGİSİNE” DAİR KONUŞMASI…

 

‘Bismillah’

 “O ümmî Peygamber’e uyanlar (var ya), işte o Peygamber iyiliği emreder, onları kötülükten sakındırır, temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber’e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nur’a (Kur’an) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.” (Araf,157)

“Sizleri eteklerinizden tutup cehennem çukuruna düşmekten alıkoymaya çalışıyorum ama siz elimden kurtulup doğruca cehennem çukuruna koşmaya devam ediyorsunuz.” diyordu bu kutlu yolun öncüsü, kalplerimizin ve gönlümüzün serdarı, davamızın son peygamberi Hz. Muhammed(sav).

Bir hikâyesi olmalı insanın, terk edip giderken ardında bıraktığı ya da gideceği yere önden gönderdiği. Uğruna harcadığı her şeyiyle kazıyarak yazdığı.

Bir derdi olmalı insanın, kavurmalı içini yaka yaka, pişirmeli toprağı, kıvamına getirmeli çamurdan insanı.

Bir dostu olmalı insanın, kapısını çalınca açacağından emin olduğu; yol sorunca geri çevirmeyeceği, yanlışına yanlış doğrusuna doğru diyeceği.

Ey yüreği peygamberin ve ashabının muhabbetiyle dolanlar, dünyanın acılarını, sancılarını arkalarında bırakanlar!

Ey şafağa sevdalı yiğit beyler, hanımefendiler!

Ey yeryüzünün hadimi genç kardeşlerim, dostlarım, hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.

Allah rızası için attığımız hiçbir adımın karşılıksız kalmayacağından eminiz. Onun rızası için söylediğimiz hiçbir sözümüz boşa gitmez, yazdığımız hiçbir söz, kalemin sahibinin kontrolü dışında olmaz, o her şeyi bilir ve her şeyi kaydettirir. Gönül coğrafyamızın kurtuluşu için gece gündüz çalışıp, iyilik üretmeye çalışan siz değerli yol arkadaşlarım, kendi iç dünyalarında yaptıkları muhasebeleri ortamımıza taşıyarak yarınlarımızı inşa etmek için birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye ederek motive aracı olmaya namzet kardeşlerim, gününüz ve programınız mübarek olsun.

Değerli Dostlar; İslam coğrafyasının yenilenmeye ihtiyacının olduğu hepinizin malumudur. Bu coğrafyada görev ve sorumluluk alan herkes, sorumluluğunu layıkıyla yerine getirmelidir. Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz durumu tespit ederken; kaç zamandır ümmet olarak zihinlerimizde kopan fırtınaları dindiremiyor, zihinlerimizi karmaşıklaştıran sorularımıza ve sorunlarımıza çözüm bulamıyoruz; son birkaç asırdır içine düştüğümüz düşünce karmaşasından bir türlü çıkamıyoruz. İçine düştüğümüz dar kalıplarımız bizleri olabildiğince birbirimizden uzaklaştırıyor. Siyasi birliktelikler bir yana, kültür birliğimizi, yaşam birliğimizi, medeniyet birliğimizi ve en acısı zihin birliğimizi kaybettik.

Düşünce kısırlığı yaşadığımız son birkaç asırdır, sudan bahanelerle kardeşlik iklimini yok ediyoruz. Mezhep farklılıklarımız, düşünsel aykırılıklarımız, yorum farkları bizi derin uçurumlara sürükledi. Dolayısıyla uzun zamandır coğrafyalarımızda huzursuzluk ve buhran hali hüküm sürmektedir. Kriz dönemlerinde meydana gelen gelenekçi, modern, liberal, ihyacı, tecditçi, reformist, selefi gibi düşüncelerin sarmalından bir türlü çıkamaz olduk. Düşünce üretemediğimiz gibi öz kültürümüze, coğrafyalarımıza ve köklerimize yabancı, bir türlü sindiremediğimiz kısır döngülerde patinaj yaptık. Kendimize ve benliğimize yabancılaştık, bir şey olmaya çalışırken başkaca şeylere, yönlendirilmeye müsait agresif toplumlara dönüştük. Allah’ın bizi şereflendirerek bağışladığı hilm, suhulet ve sükûnet gibi değerlerimizi yitirdik. Yaşadığımız çağın ruhuna uygun düşmeyen, dinin kök değerleriyle bugünü harmanlayarak insanı bugünün insanı yapamayan, yaşadığı çağın yabancısı haline getiren, hatta tabiata, çevreye, zamana, mekâna, şehre, mahalleye ve evrene düşman kılan düşünce tarzlarıyla içinde bulunduğumuz buhranı daha da derinleştirdik. Çağdaş dünyada karşımıza çıkan özgürlük, çoğulculuk, tolerans, saygı, eşitlik gibi öz değerleri bizim değilmiş gibi amansız bir şekilde savmaya çalıştık. Ne yazık ki bugün insanın hak ve özgürlüklerini kısıtlayarak insanı baskılayan devletlerimiz, halkından korkan ve politikalarını korku endeksinde üreten idarelerimiz ve idarecilerimiz var.

Medeniyetimizin öncülerini unutup köksüz bir tasavvur var ettik. Coğrafyalarımız emperyalistlerin laboratuvarlarına, insanımız kobaylara dönüştü. Zilletin ve zelilliğin pençesinde çırpınıp duruyoruz. Bizden kaçanlarımız denizlerde çoluk çocuk sahillere vuruyor. Bizim bizde bulamadığımız güven ve selameti emperyalist ülke yönetimlerinde arıyoruz. İnsanın doğduğu, insanlığın inşa edildiği “Medine”lerimizde küresel emperyalizmin pençesinde inim inim inleyen kardeşlerimiz var.

Oysaki Müslüman zihnin yeryüzüne yayacağı tek şey selam ve güven yurtlarıydı. Bir yerde Müslüman varsa oradaki herkes emniyetteydi. Kadınların, çocukların ve yaşlıların garantörü oradaki Müslüman ya da Müslümanlardı.

Değerli Dostlar! Davamızın çağdaş dünyada karşılık bulması, yaptığımız ve yapacağımız çalışmalara bağlı; Rabbimizin bizden istedikleri, konuşmama başlarken okuduğum ayette gizlidir. Bundan neleri anlamamız gerekiyor?

1- İyilik Yapacağız

 “İnsanlık için çıkarılmış hayırlı ümmet” düsturu ile insanlık için hayırlı ve iyi olan her faaliyeti gerçekleştireceğiz.

Hz. peygamberin hılfu’l fudul üyeliğinden ilham alarak hangi konuda olursa olsun, dünyanın neresinde olursa olsun ve hangi ırk ve dinden olursa olsun, iyilik adına yapılan her ne varsa, Müslüman olarak elimizin o işin işinde olması gerekir.

2- İyiliği Emredeceğiz

Mümin, iyiliklerin yaygınlaşması ve kötülüklerin bertaraf edilmesi için çaba gösterir. Mümin bu bakımdan peygamber yolunun yolcusudur. Hz. Peygamberin, “Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle düzeltiniz! Ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz!” hadisini hatırlayalım! (Tirmizi, İbni Mace; fiten)

Her Müslümanın kendi iktidar alanında emr-i bi’l-ma’ruf sorumluluğu vardır. Aile içinde, okulunda, iş yerinde vb. yerlerde iyiliği emretmek, kurumsal bir sorumluluktur aynı zamanda. Toplum içinde bu işi deruhte eden bir grup bulunmalı; toplumsal sürekliliği sağlamalıdır. Bu grup, aklın ve dinin güzel gördüğü şeylerin yaygınlaşması, bunların kabul etmeyeceği kötülüklerin de önüne geçilmesi için çaba göstermelidir. Bu bakımdan Allah Teâlâ: “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten meneden bir topluluk olsun! İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” buyurur. (Al-i İmrân,104)

3- Dünyayı Yaşanır Kılmak İçin Pis Şeylerden Uzak Duracağız

Yaşadığımız dünyaya karşı sorumlu olduğumuzun ve yeryüzünü ifsat etmek isteyenlere karşı mücadele etmemiz gerektiğinin bilincinde olmalıyız. Çevre kirliliğine, kimyasal atıklara, tohumların genetiği ile oynamaya kadar dünyanın ekolojik dengesini bozucu her harekete karşı durmalıyız.

Bugün, sadece bizim değil, ortak yurdumuz olan dünyamızın da güvenliği ve geleceği tehlike altındadır. İnsanoğlu; hırsına, tamahına, kibrine, hükümranlık arzusuna yenilmiş; maddi menfaatleri ve çıkar savaşları için attığı umursamaz adımlar yüzünden tabiatın dengesini bozmuş; yeryüzünde fesat ve bozgunculuk için yeni kapılar açmıştır. Denizler, akarsular, toprak ve hava kirlenmiş, bitkiler ve canlılar âlemi zarara uğramış, nesillerin sağlığı ve huzuru göz ardı edilmiştir. (Mehmet Görmez; Hz. Peygamber ve Güven Toplumu)

İçinde yaşadığımız bu dünyayı düzeltmek ve daha yaşanılır bir hale getirmek için nereden başlamamız gerektiğini anlatan bir örnek vermek istiyorum:

Bir adam, bütün bir haftanın yorgunluğundan sonra, pazar sabahı kalktığında keyifle eline gazetesini alır. Bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşünürken oğlu yanına gelir ve parka ne zaman gideceklerini sorar. Baba, bu hafta sonu parka gideceklerine dair oğluna söz vermiştir. Ama dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekir. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişir. Dünya haritasını küçük parçalara ayırıp oğluna uzatır:

― “Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni parka götüreceğim!” der. Sonra da:

― “Oh be, kurtuldum! En iyi coğrafya profesörünü bile getirse bu haritayı akşama kadar düzeltemez!” diye düşünür. Aradan on dakika bile geçmeden çocuk koşarak gelir:

― “Babacığım, haritayı düzelttim. Artık parka gidebiliriz!” der.

Adam önce inanamaz ve görmek ister. Gördüğünde de hayretler içinde kalır ve oğluna bunu nasıl yaptığını sorduğunda çocuk şu ibretlik açıklamayı yapar:

“Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzeltince dünya da kendiliğinden düzeldi.”

Evet, insanın kendisi düzeldiğinde içinde bulunduğumuz okul, şehir, ülke ve dünya da kendiliğinden düzelecektir.

Daha yaşanılır bir dünya için yapmamız gereken tek şey: Kendimizden başlamak…

4- Güzel ve Temiz Şeyler Üreteceğiz

İnsanlığın yararına olan şeyler üreteceğiz. Barutu bulduğu halde bomba yapmayan, pusulayı bulduğu halde coğrafî keşifleri vesilesi ile ülkeleri sömürmeyen bir yaklaşım içerisinde olacağız.

Sağlıksız olan şeylerin üretimini yapmayacağız ve üretimini yapanlara müsaade etmeyeceğiz. Kazançlarımız helal ve temiz olacak. Ellerimiz her zaman için harama bulaşmamış ve uzattığımızda Hz. Musa (as) gibi ellerimiz bembeyaz olacak.

5- Rıza-i Bâri İçin Yaşayacak ve Onun İçin Öleceğiz

“De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’am,162)

Sorumluluk omuzlarımıza bindiği andan itibaren O’nun rızasına uygun bir hayat yaşamak, O’nun emir ve yasaklarını gözetmek, O’nun kutlu elçisinin ahlakı ile ahlaklanmak her dava arkadaşımızın görevi olmalıdır. Yaşantımızla, duruşumuzla, ticaretimizle, evliliğimizle ve ailemizle topluma örnek olacağız.

İnsanı insan kılan ve insanı var kılan bu değerlerle insanlığa İslam’ı sunacağız. Eylemlerimizin özgürleştirici yönünü, zincirleri kırdıran ve kaldıran yönünü, ilahi düstur ve ilkelerle sabit kılacağız.  Merhum Akif diyor ki:

Âlemde ziya kalmasa, halk etmelisin, halk!

Ey elleri böğründe yatan şaşkın adam, kalk!

Değerli Dostlar; var olmak, özne olmak ve yeniden tarih sahnesindeki yerimizi almak için Kur’an’a, Hz. peygamberin örnekliğine ve kadim ilmî kültürümüze yaslanarak geleceği inşa etmeliyiz.

İslam dünyasının, batı karşısında girdiği yenilmişlik psikolojisinden kurtulma isteği; dinî, siyasî, ekonomik ve ahlak açısından yeni bir toplumun inşası ile gerçekleşecektir. Böyle bir toplumun oluşması, İslami hareketin güçlü bireyler yetiştirmesi ile mümkündür.

Değerli Dostlar; “Gençliği olmayan milletler ve toplumlar yok olmaya mahkûmdur.” düsturu ile gençliği merkeze alan bir yapıyız. Ancak karşımızda dünden farklı, sosyal medya ile büyüyen bir gençlik var. Dünün dili ile bugünkü gençliği ikna etmemiz imkânsız görünüyor. Bugünkü gençliğin ne olduğunu, beslenme kaynaklarını, hangi dili konuştuklarını, ne tür argümanlar kullandıklarını kapsayacak, bilimsel ve akademik bir gençlik çalıştayı yapmak mecburiyetindeyiz.

Kur’an’ı incelediğimizde gençlikle ilgili üç model ile karşılaşmaktayız:

Yusuf; iffet ve hayâ: Yusuf, makam sahibi güzel bir kadının bütün isteklerini, zindana atılma tehditlerine ve çeşitli komplolarına rağmen geri çevirmiştir. İlkelerinden taviz vermemiş, henüz gençlik döneminde Mısır yönetimi kendisine teslim edilmiştir.

Ashab-ı Kehf; inançta sebat: Kehf süresinin 13, 14 ve 15. ayetleri; gençlerin “hakkı kabul” ve “Allah’a iman” konusunda toplumlarından farklı bir sağduyuya sahip olabileceklerine işaret eden ayetlerdir. Gençlik, davete cevap verebilen bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

Meryem; iffet: Hz. Meryem’in iffeti Kur’an’a konu olmuş ve adına bir sure nazil olmuştur.

Sevgili Gençler!

Bu geçici dünyada iffet ve hayâ konusunda; erkekler Hz. Yusuf’u; kızlar Hz. Meryem’i örnek almalıdırlar.

Gençler! Gömlekleriniz asla önden yırtılmamalı; çünkü gömleği önden yırtılan bir gençlik yarını asla inşa edemez. Ülkenin yönetimi, ancak, ilkelerinize bağlı kalıp gömleği muhafaza ederek ve her daim Allah’a sığınarak sizlere nasip olacaktır.

Hz. peygamberin (s.a.v) şu hadisinden ilham alarak; yarınlarda toplumu şekillendirecek, geleceğimizin mimarları olan gençlerimizi dualarımıza taşımamız gerekmektedir: ‘‘Allah’ım, şu iki adamdan -Ebû Cehil ve Ömer b. Hattâb’tan- sana en sevimli olanı ile İslam’ı güçlendir.” (Tirmizi- Müsned, 2/25) Davet ve tebliğ görevini ifa eden her bir arkadaşımızın, kendi çevresinde, dini düşüncenin toplum üzerinde etkili olmasına katkıları olacak iki kişiyi gözüne kestirmesi gerekmektedir.

Önce tespit edeceğiz, ‘hangi iki kişi?’ diye… Sonra dualarımıza taşıyarak Rabbimizden yardım niyaz edeceğiz. Daha sonra da onları vahiyle buluşturarak özgün ve özgür bireyler olarak yetiştireceğiz.

Yeteneklerin Allah’ın birer ayeti olduğunu ve dolayısıyla gençlerimizin yeteneklerinin köreltilmesinin, insanın halife oluşunu zedeleyeceğinden hareketle, gençlerimizi yeteneklerine uygun bir şekilde yetiştirmeliyiz.

Yeteneklerini geliştirebilecek ortam ve zeminler oluşturmalıyız. Sanatta, edebiyatta, sporda, tiyatroda, sinemada, mimaride ve diğer alanlarda yeteneği olan gençlerimizi yönlendirmeli ve gelişmeleri için katkılar sunmalıyız.

Okuyan, eleştiren, sorgulayan, analitik düşünebilen, taassup ve asabiyetten uzak, tevhit bilinci gelişmiş, kendi tarih ve medeniyetinden haberdar bir gençlik ile ancak, ümmet olarak verdiğimiz varlık mücadelemizi tamamlamış oluruz.

Özgürlük, adalet ve merhamet kavramlarını özümsemiş; iffeti, güzel ahlakı ve sadakati ilke edinmiş; ihyayı, ıslahı ve imarı düstur edinmiş; fedakârlık, diğergamlık ve vefakârlığı şiar edinmiş; toprağa, bitkiye ve suya karşı hassas; sorumluluk bilinci gelişmiş bir gençlik yetiştirmeliyiz.

Değerli Dostlar! Eğer bu nesil, bizim tarafımızdan inşa edilmezse, fazilet hissini yitirmiş güçler, teknikler ve medeniyetler, tek dişi kalmış canavar haline dönüştüreceklerini daha modern şartlarda, tüm imkânlarıyla devam edeceklerdir.

Asımın Nesli; dinini, vatanını, milletini, değerlerini ve tüm ümmeti kucaklayandır. Haksızlığa tahammülü yoktur. Haksızlığa karşı susmayan, haykıran ve hatta bileği ile düzeltmeye çalışan gençtir. Vahyin şahitliğini üstlenen, iman ettiği ilahi değerleri hayata taşıyan, taşımakla kalmayıp, yaşayarak içinde bulunduğu topluma örnek olan bir nesildir.

İnandığı değerler uğruna bedel ödeyen, ayaklarını sırat­-ı müstakimde sabit tutan bir genç nesil.

Kur’an’ı okudukça evrene, hayata, topluma, insana, zamana ilişkin yeni bir düşünce, yeni bir anlayış, yeni bir dünya görüşü ile bakan bir nesil. Varlığını Allah’a adayan bir nesil. Kirli hayatın acımasız kucağına düşmektense güzel ölümün şefkatli kollarına düşmeyi tercih eden bir nesil.

Yani tembellik, hazır olana konmak, egoist, hırs ve kıskançlık, neme lazımcılık, duyarsızlığın kendinden uzak olduğu bir ASIMIN NESLİ, günümüzün genç nesli…

Dilsiz, hafızasız, tarihsiz, kültürsüz, inançsız, bir nesil değil.

Kendi değerlerine sırtını dönmüş bir nesil değil. Milletin kaderini etkileyecek, idealist dava adamı bir gençlik.

Gençlik ile ilgilenen eğitimci kardeşlerimizin bilgi ve birikimlerini güncellemeleri gerekmektedir. Tek sermayesi gençlik yıllarında okuduğu kitaplar ve dinlediği sohbetler olan kardeşlerimizin gençliği etkilemeleri imkânsızdır.

Gençlik ile ilgilenen kardeşlerimizin;

Önce gençlik diye bir derdi ve davası olacak.

Kendisini yetiştirmiş ve her zaman yenileyen, gelişmelerden haberdar, dinamik ve çalışkan olacaktır.

Gençlerle zaman geçirecek, onların sorunlarını çözmeye çalışan fedakâr bir insan olacaktır.

Toplumun değişmesi ve dönüşmesine katkı sunacak lider ruhlu gençleri tespit edip onları vahiyle buluşturmaya gayret sarf edecek ve Rabbine, tespit ettiği gençlerin vahiyle buluşması için niyazda bulunacaktır.

Ve yeni bir dil ve söylem geliştirerek çağın ruhuna uygun mekânlar tahsis etmelidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir