Veren Ele Sesleniş

                          VEREN ELE SESLENİŞ

Beş kişiydiler. Kadir abinin fırını da, onların oturduğu apartmandaydı. Her gün kişi başına birer ekmek düşecek şekilde, toplam beş ekmek verirdi Kadir abi, ücret almadan. Orhan’ın göreviydi ekmekleri fırından almak. Alan el olmak zordur, Orhan’a da zordu. Belki bu yüzden, yıllarca insanlardan para üstü alırken bile zorlandı, sıkıldı Orhan. Ekmekleri de zorlanarak, istemeyerek aldı hep.
.
Ramazan Bayramı gelmişti. O zamanlar bayramın her gününde, tüm dükkanlar ve fırınlar kapalı olurdu. Üç günde on beş ekmek lazımdı. Kadir abiden gidip on beş ekmeği almak lazımdı arefe günü. Yapamadı Orhan, istese de yapamazdı, kendini zorlasa da isteyemezdi.
Evlerinin kapısı çalındı. Açtıklarında, on beş ekmeği yüklenip gelen Kadir abiyi gördüler, mahcup bir yüz ifadesiyle gülümseyen. “Bayram günleri fırın kapalı, ekmeğinizi getirdim.” dedi. Tüm aile çok sevindi, ama en çok Orhan! Kadir abi bir de poşet uzattı onlara, içinde bir tepsi tel kadayıf olan. “Bu da bayram tatlınız. Afiyet olsun. Bayramınız şimdiden kutlu olsun.”
.
“Schindler’in Listesi”, Oskar Schindler adlı bir Alman işadamının, 2. Dünya Savaşı zamanında Polonya’da kurduğu fabrikada Yahudi işçileri çalıştırması ve bu sayede 1100 Yahudi’nin hayatını kurtarmasını konu alıyor. Filmin final sahnesinde, hayatını kurtardığı insanlar, ona teşekkür ediyor ve bir de yüzük armağan ediyorlar, minnettarlıklarını göstermek amacıyla. Fakat Oskar’ın reaksiyonu seyirciyi şaşırtıyor. Ağlamaya başlıyor. “Çok daha fazlasını kurtarabilirdim!”diyor. “Biraz daha param olsaydı… O kadar parayı çarçur ettim ki… Yeterince yapamadım. Bu araba on insana bedeldi. Bu rozet iki insan… Kurtarabilirdim ama yapmadım.” O ağladıkça, onlar için kendi yaşamını riske attığı insanlar da ağlıyorlar. Böbürlenmiyor Oskar, başlarına kakmıyor. Neden daha fazla can kurtaramadığını söyleyerek, düşünerek, içtenlikle ağlıyor. Sonra birbirlerine sarılarak, hep birlikte ağlıyorlar.
.
Yaradan biliyor, muhtacı da var, cömerti de insanoğlunun. Biliyor ki iyiler de olacak. Ellerindekini ihtiyaç sahipleriyle paylaşacaklar. Alan ele “Teşekkür et!” diyor; veren ele “Teşekkür bekleme!”… Dokunaklı bir hitap tarzı bu. Etkileyici… “Sen teşekkür et.” “Sen teşekkür bekleme.” Açıktan yapılan yardımı da emrediyor. Ama asıl teşvik ettiği gizli verilen. “Affa vesile olur.” diyor.
.
Her kavramı hoyratça ağzımıza aldığımız, hakkında kitaplar yazdığımız bugün, belki de en çok empatiye ihtiyaç var.
.
Bir kişiye bir poşeti sekiz kişiyle götürdüğümüz, kapıda bir de fotoğrafını çekip yayınladığımız günümüzde, ruhumuzu çıkartıp muhtaç kişinin, mağdur aile fertlerinin bedenine yollayalım, oradan kendi gözlerimizle bakalım kendimize.
.
Orhan’ı tanıyorum, Kadir abiyi hayranlıkla izlemişti. Yardım ederken, aslında ezilen biriydi sanki, tatlı tepsisini uzatan adam. O kadar edepliydi ki…
.
Bahsettiğim film, gerçek bir yaşam öyküsünden alıntı. Canını kurtardığı kişilerin karşısında, daha fazlasını yapamadığı için adeta af dileyerek ağlıyordu Oskar.
.
İnancım şudur:
Zekat, sadaka, yardım, zenginin fakire bir ikramı değil, fakirin zengindeki hakkıdır. İhtiyaç sahibine yardım sunumu çok dikkatli şekilde yapılmalıdır. Paraysa zarfa konmalı, poşetse gülümseyen bir yüzle verilmeli, kişilerin gönlü alınmalı, asla tepeden bakılmamalı, olabildiğince gizli yapılmalı, her konuda çok dikkatli olunmalıdır.
.
Aşık Veysel’e sormuşlar: “Üstad, dünyadan ne anladın?” “Say ki bir pazar yeri dolaştım” demiş. “Üç metre bez aldım, gidiyorum…”
.
-Fahri Erdinç-

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir