Skip to content
Medeniyet ve Sanat
MEDENİYET VE SANAT
Her medeniyetin olmazsa olmazlarından biri, sanattır. Sanat, “insanların gördükleri, işittikleri, his ve tasavvur ettikleri olayları ve güzellikleri insanlarda estetik bir heyecan uyandıracak tarzda ifade etmeleridir.” Sanat, hayata renk katar, onu daha kaliteli hale getirir. Mesela insanın patates yetiştirmesi midesinin ihtiyacına bakarken, lale yetiştirmesi ruhunun estetik ihtiyacına bakar.
Tahtaları belirli uzunluklarda kesip birbirine çivileyerek bir rahle yapmak mümkündür. Tahtaların üzerini oyarak veya sedeflerle süsleyerek de bir rahle yapmak da mümkündür. Bu takdirde sanata güzellik girmiştir.
“Sanat, insan hayatının ayrılmaz parçası ve onun dünyayı güzelleştirme vecibesini gerçekleştirdiği alandır.” Mesela sözün sanatlı hali şiir, sesin sanatlı hali beste; taşın sanatlı hali mimaridir.
Sanat, bir medeniyetin en zarif, en çok gönül okşayan alanıdır.
Felsefe, gerçeği bulmaya çalışır. Sanatın hedefinde ise “güzellik” vardır.
Sanat, faydalı olanın ötesinde bir durumdur; faydayı gözeten sanat, sanat olmaktan çıkar.
Sanat, insanları birbirine yaklaştıran en kuvvetli araçlardan biridir… O, aynı ülkenin fertlerini birbirine yaklaştırmakla kalmaz; etkisini milli sınırların ötelerine de duyurur.”
Sanatsız bir medeniyet düşünülemez. Medeniyet göstergelerinden biri de sanattır. Medeniyetin olduğu yerde resim, müzik, heykel, tiyatro, minyatür, tezhip, hat, süsleme, ebru, mimari gibi sanatlar da vardır. Bu sanatlar insanın estetik yönünün tecessüm etmiş yansımalarıdır.
Bir kültürü, bir dünyayı anlamanın en kısa ve en kolay yolu sanattan geçer. Hakikat anlayışının ve bununla çok sıkı bağlantısı bulunan estetik duyarlılığın dışa vurumu olarak sanat, bu konuda çok büyük imkânlar sunar.
Kültürün en önemli unsurlarından biri dindir ve “Bir din, en iyi ifadesini sanatla bulur.”
En büyük sanatkâr Allah’tır. “Allahın nimetleri yalnızca iyi ve faydalı değil, aynı zamanda güzeldir.” Kendisinde ilahi ruhtan bir nefha bulunan insan tabiatında, fıtri olarak sanat duygusu da vardır. Sanatkârlık, Allahın Sani isminin bir tecellisidir. “Her şeyi sağlam yapan”, “yarattığı her şeyi güzel kılan Allah” bizleri de sanatkâr olmaya, güzel eserler vermeye sevk eder. Hz. Peygamber bunu şöyle bildirir.
“Allah güzeldir, güzeli sever.”
Bu bakış açısına göre mutlak güzel olan Allah’tır. Eşyadaki güzellik ise, Allah’ın cemal sıfatının yansımasıdır. Bu zaviyeden bakıldığında
“İslam sanatı, kesret âleminde tevhidin tezahürünün bir sonucudur,
Necip Fazıl şöyle der:
“Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış. Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.”
Ramazan Altıntaş, İslam Sanatıyla ilgili hassas bir duruma şöyle dikkat çeker:
“Grek ve Batı sanat anlayışından İslam’ın ayrıldığı en önemli farklılık, Müslüman sanatkârın güzelliği yarattığına değil, keşfettiğine inanmasıdır. Esasen İslam sanatkârlarının estetiğinde “yaratma” diye bir problem yoktur ve de hiç olmamıştır. Allah’tan başka ilah olmadığı inancından hareketle Müslüman sanatçı doğadaki hiçbir şeyin Allah’ı temsil edemeyeceğini bilir. Bundan dolayı Müslüman sanatçı soyut resme yönelmiştir.”
“İslam sanatı” derken, “İslam dünyasında meydana gelen sanat” manası anlaşılmalıdır. Yoksa bu sanatların tümünü İslam’ın öngördügünü, tamamen İslam’dan çıktığını söyleyemeyiz. Bu sanatların meydana gelmesinde
-o muhitin tarihi birikimi,
-geleneksel tecrübeleri,
-başka medeniyetlerden etkilenmeleri gibi durumlar elbette göz ardı edilmemelidir.
İslam Dünyasının hemen her köşesinde kendine özgü sanatsal görüntüler vardır. Bu eserlerin benzerliklerini, değişmez özelliklerini veren etken İslam Dininin kuralları olmuştur. Kur’an’ın güzel bir sesle okunması, güzel yazıyla yazılması, etrafına süs yapılması gibi durumlar hep birer sanattır.
Hat sanatı, Kur’anın da teşvikiyle çok gelişmiştir. Bu sanat dalı İslam’a mahsustur. Müslümanlar, canlı objelerin resimlendirilmesi ve bunların suretlerinin elle yapılması yoluyla aksettiremedikleri estetik duygularını, bu yolla ifade imkânını bulabilmişlerdir.
Kur’an, ilk inen ayetinde “Allahın kalemle öğrettiğinden” söz eder. Ayrıca ilk inen surelerden biri Kalem Suresidir. Bu surenin başında “kaleme ve (yazanların) yazdıklarına” yemin edilmektedir.
Ünlü İspanyol ressamı Picasso (1881-1973), gördüğü bir hüsn-i hat levhası karşında şöyle demekten kendini alamaz: “Benim soyut resimde varmak istediğim noktaya, hüsn-i hat çoktan varmış.”
Lozan görüşmeleri sırasında İngiliz Başbakanı David Lloyd George “Türklerin, şimdi hak istedikleri Anadolu’da nesi var? Orada medeniyet vesikası olarak ne kalmışsa Yunan’ın, Roma’nın, Bizans’ındır. Türklerin Anadolu’daki evleri sazdan ve kerpiçten harabelerden ibarettir. Şimdi böyle bir âlemi veya onun güzel parçalarını Türklere nasıl bırakırsınız?”
der. Batılı düşünürlerden Eugene Pitard, gazete diliyle bu iddiaya şöyle cevap verir:
“Efendiler! Konya’daki İnce Minare’nin kapısı ile İstanbul’daki muhteşem Süleymâniye’nin kubbelerini yapan millete karşı böyle söylenemez. Haddinizi biliniz…
Olaylarla ve Örneklerle İslam Medeniyeti, Şadi Eren s. 53-58