Bir kitap: “İslâm’ı Nasıl Yok Edelim?”

                     BİR KİTAP: “İSLÂM’I NASIL YOK EDELİM?”
 
Başlığımıza taşıdığımız kitabın ismi, 1710 yılında İngiliz Sömürgeler Bakanlığınca Arapları Osmanlı’ya karşı örgütlemek amacıyla gönderilmiş “Hampher” isimli ajanın anı ve itiraf karışımı kitabına verdiği isimdir.
Buna hiç de şaşırmamak gerekir. Şurası hakikattir ki, küfür, İslâm’ın olduğu her yerde, onun varlığını söküp atmak ve yerine kendi varlığını oturtmak için elinden gelen bütün mücadeleyi vermiştir, vermektedir ve verecektir. Zira küfrün ve de elçilerinin, İslâm’ın adını dahi duymaya tahammülü yoktur. İster Hampher olsun ister bir başkası, bu böyledir ve bu hâl böyle olduğu sürece, o ve onun gibilerin yaptığı bu mücadele devam edecektir. Bu melun silahın kurşunları tarih durdukça İslâm’ı ve İslâm’a inananları hedef alacaktır.
Bu eşyanın, bu fikrin, bu maksadın ve bu mücadelenin tabiatı budur çünkü. Bununla beraber, bizdeki eşyanın tabiatı da bir başkadır ve küfre dair bu silahların kurşunları bizdeki eşyaya, fikre ve maksada has tabiatımızla Kur’an’a sarıldığımız ve ufkumuzu geniş tuttuğumuz müddetçe isabet kaydetmemiştir. İnanmayan Müslüman varsa, önce kendi eşyasının ve eşhasının tabiatını kontrol etsin, sonra dönüp Müslümana has bu eşya ve eşhasın tarihine baksın.
Öyle ki, Müslümanları bu eşya ve bu eşhas her daim kalkan olmuş ve bu melun saldırılardan kurtarmıştır. Ne zaman ki onlara hayat veren, kurtuluşlarının tek reçetesi dünya ve ahiret mutluluğu olan bu eşya ve eşhastan, hatta modernliğin diliyle bu imanî ideolojiden uzaklaşmışlar, onu ihmâl etmişler, işte o zaman da bu melun saldırı ile yaralanmış, hatta ölmemişlerse bile ölümlerine ramak kalmıştır.
Her iki kuvvetin eşya ve eşhası böyle olunca ve bir zaman diliminde küfrün eşhası kuvvetlenince, Müslümanların başına gelenler de tıpkı o eşya ve eşhasın tabiatı gibi ayan beyan ortadadır.
İşte bu “Hampher” denilen cesur Hıristiyanın sanki kendi toplumuna değil de bizlere ders olsun diye yazıp bugünlere ulaşan bu anı ve itiraf karışımı kitabı, tam da bu eşya ve eşhas karşılaşması ile bu karşılaşma esnasında olup bitenleri açık etmesi bakımından öncelikle biz Müslümanlar için hayatî öneme sahip bir vesika hükmündedir.
Hülâsa, mensubu olduğumuz ümmetin tarihi boyunca yaşanan olayların ve daha geniş olarak Müslümanların yaşadığı her yerde, onların arasında hüküm süren kin, nefret, tefrika, geri kalmışlık, fikrî donukluk, zafiyet, kargaşa gibi bütün kırılmaların kimler tarafından aramıza sokulduğunu ve Müslümanların bu sinsi oyuna nasıl geldiklerini anlatıp itiraf ediyor Hampher.
Kitabında dediğine göre 18. yüzyılın başlarında, İslâm ülkelerinde tıpkı kendisi gibi görevli İngiliz ajanlarının sayısı beş bin civarındaymış ve bu mahir ajanlar tarafından toplanan bilgiler İngiliz hükûmetinin Sömürgeler Bakanlığı’nca değerlendirildikten sonra alınan pek çok önlem ve uzun süreli plânın temelini oluşturuyormuş.
Kitabı okuduktan sonra cümle İslâm âleminde olup biten onca ayrılıkçılık, cehalet, fakirlik, hastalık ve ahlâksızlığının ha bire yayılarak gelişmesi ile Müslümanların nasıl olup da bu hâllere düştüklerini emin olun bütün sebepleriyle göreceksiniz.
“Mahir ajanlar” dedik ya, gerçekten de mahir adamlar/ajanlar olarak yetişmişler Hampher ve onun gibiler. Meselâ en başta Hampher, ilk olarak Arapçayı, tefsiri, fıkhı çok iyi öğrenmek ve Müslümanların durumunu İngiltere’ye rapor etmek için Hilâfetin başkenti İstanbul’a gönderilmiş. Dersaadet’te bir süre bulunduktan sonra Irak’a gitmiş.
Sonrası malûm, Irak’ta da Şii ve Sünnî çatışması yaratmak ve Şiileri Osmanlı’ya karşı ayaklandırmak için çalışmış yıllarca. Bu görevi yerine getirirken de ortalama bir Müslüman gibi yaşamış Hampher. Aynı zamanda casusluk görevini en iyi şekilde yerine getirebilmesi için Sömürgeler Bakanlığı’nın kendisine İslâm ülkeleri ve Müslümanlar hakkında bilgiler içeren iki ciltlik bir kitap verdiğini de eklemiş anılarına. Bu iki ciltlik kitapta olanlar ise, Müslümanlara dair akla ziyan derinlikte bilgiler içeriyor, yollar gösteriyor, öncelikle de Müslümana has o eşya ve eşhasın niteliği hakkında ipuçları sağlıyormuş Hampher’e. Dağıtılıp yıkılması için çaba sarf edilen bu Müslümana özgü hâlleri tarif ederken de şöyle diyormuş meselâ:
“Irkçı taassupla da olsa, gelenekçi kültürlerine ve tarihlerine bağlıdırlar. Faizi, ihtikârı (stokçuluk), fesadı, içki ve domuzu haram sayarlar. Din âlimlerine inanç ve imandan kaynaklanan bir sevgi ile bağlanırlar. İslâm’ın diğer din ve mezheplerden üstün oluşuna tam bir inançla inanırlar. Namaz, oruç, hac gibi dinî farizaların ifa edilmesine titizlikle riayet ederler. İslâm dini inançlarına iman ve ihlâs ile bağlıdırlar. Çocukların ve gençlerin eğitimine önem verirler, aile bağlarının sağlamlaştırılması ve babaların evlâtlarıyla ilişki kurmanın gerekliliğine inanırlar. Fesat ve gayrimeşru ilişkileri önlediği için kadınların örtünmelerine büyük önem verirler. Cemaat namazlarını ihmâl etmezler ve günde birkaç kez bu namazlar vesilesiyle bir araya gelirler. İslâm’ın önemli ilkelerinden biri olarak ‘emr-i bil maruf, nehy-i anil münker’ yapmayı farza yakın bir ibadet, vacip kabul ederler. İyilik yapmaya her daim önem verirler. Kur’an’a önem verirler ve Cennet vesilesi olacağı için ona uyarlar.”
Hampher’in koltuğunun altındaki bu incelikli kitapta ayrıca İslâm’ın temel ilkeleri, ahlâk ve düsturları maddeler hâlinde belirtildikten sonra, Müslümanların İslâm gerçeğinden habersiz tutulmaları, ayrıca kendi dinlerinin gerçeklerini öğrenmelerine izin verilmemesi gerektiği tembihleniyor ve âdeta, “Onlara karşı işleyeceğiniz melânetinizin başarısı için bu sağlam ve dirayetli eşya ile eşhasa dikkat edin!” öğüdü veriliyormuş.
Bununla da yetinmeyip, sanki çökerteceklerine dair bir hesaplı bir önyargı ile Müslümanların sömürgeleştirilmesi için alınacak tedbirler de şöyle sıralanıyormuş:
“Şii ve Sünnî Müslümanlar arasında birbirlerine karşı kötümserlik ve suizan duyguları icat edilerek mezhebî ihtilâfları körüklemek ve bu uğurda büyük meblağlarda para harcamaktan çekinmemek; Müslümanların cehalet ve bilgisizliğini korumak, her türlü eğitim ve öğretim merkezi kurulmasını önlemek; büyük din âlimleri ve müçtehitler aleyhine ithamlarda bulunmak; tembelliği teşvik etmek, ölümden sonraki hayatı anlatarak dünya için çaba sarf etmelerini engellemek ve sonuç olarak Cennet’e erişebilmek için ölüm meleğinin yolunu gözlemeye koyulmalarını sağlamak; her türlü dervişçe yaşama yaygınlık kazandırmak, halkı dünya ve onda olanlardan yüz çevirerek köşelerine çekilmesini sağlayacak kitapların çoğaltılarak halk arasında dağıtılmasını gerçekleştirmek; seyahat özgürlüğünü ortadan kaldırılmak, fitne ve karışıklığı körükleyip artırmak; kötüleri ve kötülükleri korumak, suçluların cezalandırılmasını önlemek, çapulculuğu teşvik etmek, bunları yapanlara silah ve para dağıtmak; İslâm memleketlerinde yoksulluğu, kıtlığı, harabeliği korumak, her türlü imar ve değişikliği önlemek; fitne ve kargaşayı körüklemek, ‘İslâm ibadet ve takva dinidir, dünya ve dünya işleri ile ilgisi yoktur’ düşüncesine yaygınlık kazandırmak; ekonomik alanda gerilemeye yol açarak işsizliğin ve yoksulluğun yayılmasını sağlamak; bunlarla birlikte gerileme hızını arttırmak için çiftçilerin harmanını yakmak, ticarî gemileri batırmak, ticaret merkezlerinde büyük yangınlar çıkarmak, barajları yıkıp mamur yerleri harabeye çevirmek, halkın içme suyunu zehirlemek gibi eylemlerde bulunmak; halkı fuhuş, kumar, içki gibi fesatlara sürüklemek; ırkçı ve milliyetçi duygular kamçılamak, eski kültür, dil ve tarihe sıkı sıkıya bağlı olmalarına neden olan düşünceleri takviye etmek; ailelere nüfuz ederek baba-evlât ilişkilerinin sömürü kültürünün etkisinde kalacak şekilde düzenlenerek artık büyüklerin nasihatlerinin dinlenmeyeceği derecede bozulmasına çalışmak; Müslümanları ibadetinden alıkoymak, ‘Allah’ın ibadete ihtiyacı yoktur’ konusu üzerinde durmak; Müslüman kadınların tesettürden vazgeçmeleri için olağanüstü bir çaba sarf etmek; Müslümanların zihnine özgürce düşünme fikrini, ‘niçin ve neden’ sorularını yerleştirmek, ‘Herkes özgürce düşünebilir, istediği her işi yapabilir’ diye düşünmeye sevk etmek, ‘İyiliklere sevk ve kötülüklerden alıkoymak vacip değildir’ dedirtmek, ‘İslâm ahkâmını yaymak gerekmez’ diye inandırmak…”
En başta Hampher ve onu gibilere için “mahir” dememiz boşuna değilmiş demek. Zira bu maharet koltuklarının altındaki kitapta da görüleceği gibi, öylesine elde edilmiş bir maharet olmanın ötesinde, bu bir devlet politikasıymış demek.
Ayrıca Sömürgeler Bakanlığı, yüzyıl içinde İslâm ve Müslümanları yenmek için takip edeceği çizgiyi de belirtmekten geri durmamış ve buna göre ayarlanan “Böl ve yok et” plânı ile yüzyıl sonra İslâm’ın tümüyle dünya yüzünden kalkarak sadece bir isim şeklinde kalacağını hükmetmiş.
İşte o “Böl ve yok et” plânından kısa başlıklar!
“1) Rusya İmparatorluğu ile güneyinde bulunan Buhara, Tacikistan, Ermenistan, Kuzey Horasan, Maveraünnehir gibi Müslüman bölgelere nüfuz etmek ve yine İran’a ait olan Türkmenistan ve Azerbaycan topraklarını istila etmek için geniş ve etkili iş birliği yapmak.
2) Fransa ile Müslüman devletleri içten ve dıştan yıkmak hususunda iş birliği yapmak.
3) İran ve Osmanlı arasında çok eskiye dayanan anlaşmazlıkları körüklemek, Türkler ile Farslar arasındaki kadim etnik düşmanlığın ateşini alevlendirmek. Irak ve İran’ın büyük şehirlerinin civarında yaşayan kabile ve aşiretler arasındaki anlaşmazlığı kışkırtmak. İslâm’dan önceki din ve mezhepleri yaymak için çaba sarf etmek. Hatta İran, Mezopotamya ve Mısır’da unutulmuş gelenekleri yeniden canlandırarak buradaki Müslümanlar ile diğer dinlere mensup olanlar arasındaki geçimsizliği ateşlendirmek.
4) İslâm ülkelerinin bazı arazi, şehir ve köylerini gayrimüslimlere tahsis etmelerini teşvik etmek. Örneğin Medine’ye Yahudiler, İskenderiye’ye Hıristiyanlar, İran’ın Yezd şehrine Zerdüştiler, Irak’taki Amare’ye Saibiler (Hıristiyanlığın bir kolu), Kirmanşah’a Aliyülahiler, Buşehr ve diğerlerine Hintlileri iskân etmek için idarecileri ikna etmek. Lübnan’da Trablus’u Dürzî kabilelere, Garz’ı Şii Alevilere, Maskat’ı Haricîlere tahsis etmeye çalışmak. Bu bölgeleri azınlıklara bıraktıktan sonra onları maddî, askerî ve savaş teçhizatı bakımından desteklemek.
5) Güçlü Osmanlı Devleti’ni parçalayarak küçük yerli yönetimler icat etmek; bir taraftan onlar ile merkezî hükümet arasında çatışma ve anlaşmazlık çıkarmak, diğer taraftan da plânı uygulamak için çok dakik ve uygulanabilir bir harita hazırlamak.
6) Düzgün ve plânlı bir biçimde İslâmî bölgelerde uyduruk mezhep ve inançların propagandasını yapmak. Öyle ki, propaganda yapıldıktan sonra çeşitli halk kitlelerinde müsait fikrî zeminler oluşturabilmek. Tabiî olarak bu sahte mezheplerin propagandasını sadece Şiiler arasında değil, dört Sünnî mezhep arasında da bu gibi uydurma mezhepler icat etmek. Bu fırkalar arasında da şiddetli çatışmalar çıkarmak, her fırkanın ‘kendini gerçek Müslüman, diğerlerini ise kâfir, mürtet ve katli vacip’ addetmesini sağlamak.
7) Zina, livata, içki içmek, kumar oynamak ve oynatmak; bu melânetleri Müslümanlar arasında yaygınlaştırılmaya çalışmak.
8) İslâm beldelerinde hassas işlerin sorumluluğuna fasit ve temiz olmayan kimseleri tayin ettirmeye çalışmak, hatta mümkünse bunların İngiliz Sömürgeler Bakanlığı memurlarından seçilmesini sağlamak.
9) Arap olmayan Müslüman bölgelerde Arap dilinin yayılmasını önlenmek. Bu bölgelerde Kürtçe, Peştuca ve Urduca gibi dillerin millî dil ve kültür olduğu propagandasını yapmak. Arap kabileleri arasında kendilerine has lehçelerin yayılmasına ve bu lehçelerin, fasih Arapçanın yerini almasına özen göstermek, böylece Arapların Kur’an’la bağlarını koparmaya çalışmak.
10) Hıristiyanlığı çeşitli İslâm toplumlarında maliye memurları, tabipler, mühendisler ve bunlara bağlı kişiler arasında yaymaya çalışmak. Kilise, özel okul ve bunlara bağlı sağlık ocaklarının sayısını arttırmak, propaganda mahiyetli kitapların ücretsiz dağıtımı ve Hıristiyan takviminin, İslâm takviminin yerine geçirilmesi gibi konulara önem vermek.
11) Müslüman genç erkek ve kızlar arasında kayıtsızlık ve dinsizliği yaymak, İslâm ilkelerine yönelik şüphe ve kuşkular uyandırmak. Kiliseye bağlı okullarda ahlâka ve İslâm’a uymayan kitaplar ve yayınlar dağıtmak, gayriahlâkî ilişkiler için spor merkezleri kurmak, gençlerin gayrimüslim dost edinmelerini sağlamak. Yahudi, Hıristiyan ve diğer dinlere mensup gençlerin katıldığı dernekler kurmak. Mümkün olan her vesileyi kullanarak Müslüman gençleri tuzağa düşürmek.
12) İslâm ülkeleri içinde ve dışında Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında çatışma ve kargaşa yaratmak veya Müslüman fırkalar arasındaki İslâm ittihadını zayıflatmak, böylece gelişme ve ilerlemelerini engellemek amacıyla aralarında sürekli ihtilâf ve geçimsizlik yaratarak diğer meselelerle ilgilenmelerini önlemek ve mevcut vahdeti ortadan kaldırmak. Fikrî güçlerini, millî servetlerini ve malî hazinelerini boşa harcatmak; gençlerin şevk dolu faal ruhlarını ortadan kaldırmak.
13) İslâm ülkelerinin tarımlarını veya diğer gelir kaynaklarını ve millî ekonomilerini felce uğratmak amacıyla barajları yıkmak, su kaynaklarını ortadan kaldırmak, tembellik ve uyuşukluğu teşvik etmek, yeni üretim imkânlarını sekteye uğratmak için halkın bıkkınlık ve nefret duygusunu güçlendirmek, kahvehane ve eğlence yerlerini arttırmak, halk arasında esrar ve diğer uyuşturucu madde alışkanlığını yaygınlaştırmak…”
Evet, görüldüğü gibi bu maddeler yoruma mahâl bırakmayacak kadar açık ve netler! Küfrün mahir adamları/ajanları ve yolcuları, her asır ve zamanda İslâm’ı ve Müslümanları yok etmek için akla hayâle gelmeyen plânlarını işte böyle uygulamış, savaş meydanlarında yenemedikleri Müslümanları içten içe yıkmaya karar vermiş ve maalesef büyük uğraşlar neticesinde de bu emellerine işte böylece ulaşmışlardır!
Bununla da kalmayıp, bu plânlarını uzun vadelerde uygulamaktan berî durmamışlar.
Kitapta bu konuyla ilgili olarak Sömürgeler Bakan Yardımcısı şöyle diyor: “Ben sana müjde veriyorum, bir asır zarfında istediklerimize kavuşacağız. Eğer bugünkü İngiliz nesli gelecekteki zaferleri göremeyecek olsalar bile, sonraki evlâtlarımız bu mutlu günleri göreceklerdir. Ne güzel söylemiş İran atasözü, ‘Öncekiler ekti, biz yedik’ diye! Büyük Britanya, İslâm’ı parçalamakta muvaffak olduğu vakit Hıristiyanlık âlemi on iki asırda katlandığı tüm eziyet ve zahmetlerden kurtulacaktır. Hıristiyanlığa hiçbir yararı olmayan Haçlı Savaşları gibi Moğol hücumları da onca yağma, yıkma ve tahribata rağmen İslâm’ı yok edemedi. Ancak bizim İslâm ile savaşımız, Moğollar gibi sadece birtakım askerî harekâtlar ve yakıp yıkmalar, yağmalamalar değildir. Bu işte pek acelemiz yoktur. Büyük Britanya Devleti, ciddî bir mütalaa ve çok iyi bir plânlama ile İslâm’ın yok edilişi için adım atacaktır. Düzenli ve dakik plânların uygulamasını sabırla izleyecektir. Sonunda amacına ulaşacaktır. Tabiî ki zaruret icap ettiği zamanlar ateşli silahlarımızla da saldıracağız. Ancak savaş, son başvuracağımız yoldur. Buna da İslâm topraklarında tam hâkimiyet elde edince, bize başkaldıranları ezmek için başvuracağız.”
Sonuç
Buraya kadar yazılan maddelerden de anlaşılacağı gibi bâtıl, hakkı yok etmek için en sinsi oyunlarını kıyamete dek oynayacaktır. Ne üzücüdür ki, İslâm ümmeti bu sinsi oyunlara gelmiş ve 14 asır varlığını sürdüren dünyaya nam salmış, eşi benzeri görülmemiş adalet, saadet, huzur ve ahlâk timsali İslâm’ın devleti yok edilmiştir.
Ezcümle, Müslümanları sömürgeleştirmek için sayılan bütün bu maddeler bugün itibarıyla gerçekleşmiş durumdadır. Ve hâlâ uyuyan devin uyanmaması için bütün bu oyunlar, entrikalar, savaşlar devam etmektedir.
Onların devletleri, kiliseleri, yöneticileri ta o zamandan, Hampher ve benzerlerini göndermeden önce, hatta daha eski zamanlardan beri böyle plân çizmiş, böyle davranmıştır çünkü.
Oysa Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Kâfirler, ellerinden gelse sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşa devam edeceklerdir.”(Bakara, 217)
“Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.” (Âl-i İmran, 118)
Kâfirler mallarını, insanları Allah yolundan saptırmak için harcamaktadırlar. Harcamaya da devam edeceklerdir. Sonra bu yaptıklarına büyük bir hasret duyacaklardır (emellerine ulaşamayacaklardır). Sonra mağlup olacaklardır. Sonra bütün kâfirler topluca; cehenneme sürülecektir.”(Enfal, 36)
“Size bir iyilik olursa, bu onları tasalandırır; size bir kötülük dokunursa, bundan mutluluk duyarlar.” (Âl-i İmran, 120)
Bize düşen, Rabbimizin bizi defalarca ayet-i kerîmelerde uyardığı gibi, kâfirlerin asla ve kat’â dostumuz olamayacağı gerçeğini idrak etmek ve onların oyunlarına, tuzaklarına düşmemektir. Çünkü onlar dinimizi değiştirmediğimiz müddetçe bizden asla razı olmayacaklardır. Unutmayalım ki, Allah nurunu tamamlayacaktır ve o gün tamamlanacak olan O Nur’a layık olmak gerekmektedir. Başka yolu yoktur ve onların destekleyicileri öyle deseler de Allah böyle buyurmuştur.
_________
 Mahmut Celâl ÖZMEN
 
*Kaynak: “İslâm’ı Nasıl Yok Edelim!” Bir İngiliz Ajanının Hatıraları, Hampher, Nehir Yayınları.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir