Ramazan, Rabbe Râm Olmaktır
Zamanın kollarında yeni fırsatlar kollarken, kendimizi Şehr-i Ramazan’ın kucağında bulduk. Rahmet ayı kulları yine kuşattı.
Kahredici bir hayatın kavurucu sıcağında rahmet meltemleri yüreklerimizi okşuyor, ruhumuzu besliyor…
Ruhun açlığını, kalbin açıklığını başka nasıl giderebilirdik? Hamdolsun ki; Ramazan ayı yetişti bize.
Rahman, Ramazan, Kur’an, Furkan birbirinin mütemmimi… Ne muhteşem kelimeler… En güzel kelimeler, en güzide insanların gündeminde ve gönlünde yer etti. Bu kelimelerle yürüyen yürekler, yeryüzünün efendileri, vahyin şahitleri olma şerefi ile arzın imarını, nesillerin ıslahını üstlendiler…
Oruç günleri, Allah gündemli günlerdir. Kendini Allah’tan gayrısına kapatmış oluyorsun. Allah’tan başkasına geçit yok, diyorsun…
Ramazan orucu Âlemlerin Rabbine râm olmaktır. Tüm benliği ile kulun Kur’an’a raptolmasıdır…
Oruç tutmak aslında kendini tutmaktır. Yani durulması gereken yerde durmaktır. İçgüdülerin güdümünden kurtulup Allah’ın habline/ipine ve Habibine tutunmaktır…
Ramazan hilali ile yeni bir hâle ve yeni bir hayata doğru hareketlenmiş oluyoruz. Dağınık, belirsiz, bulanık ve boş bir yaşamın kuşatmasından kurtulup, kullukta toparlanmak için oruç en güzel bir fırsattır. Bu vesile ile hayatı rotasına oturtma imkânı bulmuş oluyoruz…
Kulluğun sağlaması, hataların telafisi için oruç önümüzü açtı. Kırık-dökük, derme-çatma bir yaşama çeki-düzen vermek için ele geçen bu fırsatı basiretli kullanmalıyız. Çünkü oruç saatleri, sahihleşmenin, salihleşmenin, safileşmenin süreci olarak bize sunuluyor… Çamurumuzu tesviye, ruhumuzu tezkiye, nefsimizi terbiye, kalbimizi takviye bu günlerde gerçekleşir…
Evet, bedenin yorgunluğunu atıp, dünya yükünü hafifletip emaneti taşımaya, teklifi yaşamaya daha bir kararlı olmaktır…
Gerçek olan şu ki; Ramazan ayı ayılma ayıdır. Günahtan ayrılma ve arınma hâlidir. Lezzetler, şehvetler, istekler hepsi ama hepsi geri çekilir, öne çıkan sadece O’nun sözüdür…
Doyumsuz nefisleri durdurmanın yolu oruçtur… Hamlıklardan kurtulmanın, tutkuları aşmanın, tutsaklığı kırmanın şifresini Ramazan bize veriyor…
Ramazan bir seferdir. Rutin dışı bir çıkış… İçsel bir inkişaf… Aşkın bir atılım… İçkin bir fetih…
Ramazan; bilmek, bilenmek ve bilinçlenmektir. Birlikte olmanın ruhuna ve huzuruna ermektir… Tek kişilik dünyalardan sıyrılıp biz iklimine yürümektir…
Oruç, deruni bir hicret, enfusî bir cihad, engin bir urûctur.
Rabbanileşme yolunda ince bir rikkat, derin bir dikkat üzere olmaktır…
Hayattan kopmadan, hayatın içinde kalarak Hayy ve Kayyum olanla iletişim kurmuş oluyoruz. En azından süreli de olsa dünyevileşmeye ara vermiş, Hedonizme “dur” demiş oluyoruz…
Arada kalan insanlar aradıklarını ancak Ramazanda bulur…
Evet, oruç üzerinden kendimizi bakıma almış oluyoruz… Tevbe ile durulup kendimizi tamamlamış oluyoruz… Dua ile doyum ve dolum gerçekleşiyor…
“Ol”manın, olgunlaşmanın, onurlanmanın zemini ve zamanı Ramazan günleridir… Çünkü oruç Allah’tan kuluna verilmiş açık bir çektir… Aklını kullananlar için tükenmez bir kredidir…
Kulluğun kalitesi, ruhun rehabilitesi oruçla gerçekleşir.
Şeytanı savmak için, savm…
Saim ve kaim olanlar sırat-ı müstakimde daim oldular… O halde savm ü salât üzerinden feyz ü necata yürüyoruz…
Abid olmak… Arif olmak… Akif olmak… Yani adam olmak… İşte bunun mektebi Ramazandır… Çünkü onda Kur’an indirildi…
O Kur’an ki; beyan, furkan, hidayet onda…
Bir Ramazan ayında indirilen Kur’an, bu Ramazanda bizim hayatımıza inecek mi, yürekten yürürlüğe girecek mi? Yoksa Mushaf hafızalarda mahfuz mu kalacak?
“Gerçek şu ki; Biz onu (Kur’an’ı) kadir gecesinde indirdik.
Kadir gecesinin ne olduğunu sana bildiren nedir?
Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır” (Kadir, 97/1-3)
Kadir gecesi ile kıymet kazanmanın eşiğindeyiz. Kadir gecesinin kadri nereden geliyor? Çünkü o geceye Kur’an indi. Neden bin aydan daha hayırlı? Çünkü Kur’an’ı bize taşıyan geceydi…
O halde kendisine, hayatına Kur’an inen kişi binlerce kişiden hayırlı olmaz mı?
Kendisine Kur’an inen toplum binlerce toplumdan daha hayırlı değil midir?
Kendisine Kur’an inen evin binlerce evden daha hayırlı olduğuna kuşku kalır mı?
Ama merak ediyorum; acaba mirasla ilgili ayetler ailemize indi mi?
Faizle ilgili ayetlerin işyerimize indiğinden emin miyiz?
Adalet ve ahlâkla ilgili ayetlerin toplumumuza ulaştığını söyleyebilir miyiz?
Evet, öncelikle ten toprağımızdaki fıtrat tohumunu vahiy yağmuru ile sulamamız gerekiyor. Çürümemek ve çamurlaşmamak için…
Ramazan hasat zamanıdır, harman vaktidir…
İtikâfla, ittika ile ve tüm ihlâsımızla bu ilahi gündemden nasiplenmeye bakalım. Evet, inziva değil itikâf…
“Şüphesiz ben yakınım” diyene yakın durmaktan daha büyük devlet olabilir mi? İşte oruç tutmak, Allah’a yakın durmaktır…
Bize düşen görev; “Şah damarımızdan daha yakın” olana tüm benliğimizle bende olmaktır…
Rüştümüzü ispat etmek istiyorsak, temyiz gücümüzün ortaya çıkmasını bekliyorsak ve temiz kalmak niyetinde isek ne yapacağımız bellidir…
Allah’a firar etmek… Rabbe rücû etmek… İşte feraset budur, beklenen fırsat da bu günlerdir…
İstemez miyiz, “Allah yürüyen ayağımız, tutan elimiz, konuşan dilimiz, gören gözümüz” olsun?
Yoksa kör, kötürüm, topal ve lâl olmaktan kim bizi kurtarır?
O halde, hazır mıyız? İtikâf ile Allah katında itibar kazanmaya… İlahi nefha ile soluklanmaya… Allah ile ilişkileri yoluna koymak için itikâf bulunmaz bir fırsattır.
Ruhun yorgunluğunu, zihnin dağınıklığını, kalbin kasvetini ne ile gidereceğiz? Bu sorunun cevabı Ramazan programımız ve yoğunluğumuz ile ilgilidir…
Oruç, Rabbe razı olanların eylemi ve rızayı arayanların seferidir…
“Allah sizi daru’s-selama/barış yurduna davet eder.” (Yunus, 10/25)
Şayet Ramazanımız Ramazan, orucumuz oruç olursa sonrası; selamdır… Daru’s-selamdır… Ve de bayramdır…
Bayram bir “hak ediş”tir…
Bayram, rengârenk elbiseler giyme işi değil, takva elbisesi giyme işidir…
Bayram, yağlı-ballı yemek işi değil, takva azığına nail olma işidir…
Bayram, jeeplere binme işi değil, sırattan geçme işidir…
Bayram, diploma ve kariyer işi değil, kitabı sağ tarafından alma işidir…
Meryem oğlu İsa (as)’ın dili ile diliyoruz ki;
“Öncemiz ve sonramız bayram olsun.” (Maide, 5/114)
———————————-
Ramazan Kayan