Bazen Sadece Yürekler Konuşur

BAZEN SADECE YÜREKLER KONUŞUR

 Hamd, dile verdiği konuşma kabiliyetini, seçtiği kullarının yüreğine de veren Allah’a mahsustur. Salat ve selam, mesaj verdiği kişinin yüreğinde atarak gönüller fetheden Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem” in üzerine olsun. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, inayeti ve hidayeti, kendisine bahşedilen yürek nimetinin şükrünü, onunla konuşarak gönüller fetheden gönül insanlarının üzerine olsun… Sözlerin bangır bangır bağırarak söyledikleri, duyulmaz bazen… Şekilden şekle girer de beden dili, mesajını ulaştıramaz dibindeki uzaklıklara… Derdini anlatmaya çalışmaktan dilinde “tüyler ormanı” dikilmiş olanlar, hak ettiği ilgiyi görmek için o yoldan bu yola başvuranlar, göze gireyim derken göz çıkaranlar, karşısındakini memnun etmek için saçlarını süpürge yapan hanımlar ve beyler! Buraya dikkat kesilin! Konuşmak sadece dil ve bedenle yapılmaz. Derdini anlatmaya çalışma! Derdini dinlet! Oyle bir iz bırak ki muhatabında, ağzından çıkan her sözü emir telakki etsin. Hak ettiğini düşündüğün ilgi var ya onu önce senin hak etmen gerek. Sadece karşından beklediğin ilgi, hak etmediğin ilgidir. Bu arada ilgi çekmek için girdiğin o şekiller, pek dikkat çekmiyor haberin olsun! Gözüne girmek istiyorsan, önce gireceğin gözü iyi tanı, ona iyi davran, rahatsız edip kapanmasına sebep olan çerçöp olma. Insan ruhu tıpkı göz gibidir. Tıpkı göz gibi kendisine yabancı gelen davranışları, ani reflekslerle reddeder ve onu sergileyeni yüreğinin dışında tutar. Ona, kendinden bir parçaymış gibi bakarak nazikçe yaklaşırsan o da sana sonuna kadar kapılarını açar. Artık sen ondansındır, o da senden. Onu memnun etmek için saçını süpürge etmene gerek kalmamıştır artık. Gözünden samimiyetle girdiğin o yürekle beraber atmaya başlarsın. Mesafeler yakın olmasa da onun yüreğindeki sancıyla ağlar, yüzündeki tebessümle gülersin. Bir de bakmışsın beraber atan tek yüreğin, iki ayrı bedendeki temsilcileri olmuşsunuz. “Olmuşsunuz” diyorum. Çünkü artık “ben-sen” yoktur. “Siz” varsınız.

Görünürde birbirinize benzemenize lüzum yok. Kalbiniz ile birbirinize saliseler içinde verdiğiniz zamanlar ötesi mesaj, kalpler birbirine kapılarını kapatmadığı sürece hızla ulaşmaya devam eder. Burası buz dağının görünen güzel tarafı. Bir de görünmeyen “harikalar diyarını” gezdireyim size. Eşi, bulunması oldukça zor olan bu iki benzer kalbin Allah sevgisi ile dolu olmasıdır. İşte size “nurun ala nur” olan kocaman iki yürek!

Bu iki güzel yürekle neler yapılmaz ki? Ne badireler atlatılmaz ki? Ne güzellikler etrafa bulaşmaz ki? Ne zorluklar aşılmaz ki?

Hikâye burada bitiyormuş sanmayın sakın! Daha yeni başlıyor. Bu iki benzersiz yüreğin haset edeni de düşmanı da şeytanı da nefsi de bol olur. Mümin olarak yaşamak isteyen, eşine az rastlanır o peygamber sevdalılarına dünya zindan olur. Kapatıldıkları dört duvarı “dünya cennetine” dönüştürmek de bilhassa onlara nasip olur. İçlerindeki bitmek bilmeyen ahiret sevgisi, belki de bir gün hayatlarına mal olur. Geri dönmek, vazgeçmek, girdiği yoldan şüphelenmek, yanlış olanlara meyletmek onlara ar gelir. Nice zorluklarla geçtikleri imtihanların ardından verilen cennet, onlara yaren olur.

İşte bu, yürekleriyle konuşanların hikâyesi! Bu; eşiyle, ailesiyle, çocuklarıyla ve sevdikleriyle çoğu kişinin bilmediği bir yolla konuşanların hikâyesidir. Bu, Hz. Hatice ile peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sevdasının, peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile kızı Fatıma’ nın muhabbetinin özetidir. Gerçek sevda budur kardeşler! Anlayış budur, huzur ve hoşgörü budur. Saygı ve tek yürek olmanın adı budur.

Çoğu zaman yüreklerdeki acıyı dile getirir dil. Derdi başkasına bir şey anlatmak değil, içindeki yangını dışarı çıkarmaktır. Ama bilmez ki bu, acısını daha da artırır. O başkası kimse, onu da uzaklaştırır. Sessiz çığlıklarla büyük suskunluk göstererek karşısındakini yok sayanları da bu gruba dâhil ediyorum. Seslice veya sessizce eziyetlerle içindeki boşluğu dolduramazsın. Böyle yaparak yangınına benzin ekleyip durmaktasın. Belki de yangını söndürmek istemediğin için böyle davranırsın. Ancak bu kısır döngüye çare aramaktaysan önce yangını söndürecek su bulmalı ve acilen alevlenmiş bölgeyi sulamalısın. Sakın, közleri olduğu gibi bırakma, tekrar alev almasın. Acele etme. Bekle! Yangının, ardında bıraktığı tahribatları tamir etmek zaman alacaktır. Belki büsbütün eskisi gibi olmaz. Ama şimdiki gibi acı vermeyeceğine emin olabilirsin. İşte kendinle yüzleşmek budur. Bunu tamamladıktan sonra Allah’ın izniyle samimi olduğun sürece giremeyeceğin gönül yoktur. Zaman içinde kelimelerle değil, yüreğinle konuşmaya başlarsın. Çünkü her zaman kelimler konuşmaz, bazen sadece yürekler konuşur, konuşmasını ve anlamasını bilene tabi ki…

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur…

Halime YILMAZ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir