İDRİS GÖKALP

Teknoloji Neslinin Dünyasını ve Dilini Anlayabilmek

Teknoloji Neslinin Dünyasını ve Dilini Anlayabilmek

“Belhi Sultanı İbrahim Ethem Hazretleri, bir gece saraydaki odasında, kuş tüyü yatağına yatmadan önce ellerini açar:

-Ya Rabbi, bana cennetini ver! diye dua etmeye başlar.

Tam bu sırada sarayın damından gelen ayak seslerini işitir. Sultan, gece vakti sarayın damında dolaşılmasından dolayı sinirlenir ve:

-Kimdir o? Ne arıyorsun bu saatte sarayın damında? diye seslenir.

-Devemi kaybettim onu arıyorum, diye bir cevap gelir. Bunun üzerine Belh Sultanı:

-Damda deve mi olur be adam! diye bağırır. Damdaki adam biraz duraksadıktan sonra:

-Ey hükümdar! Damda deve aranmayacağını biliyorsun da kuş tüyü yatakta cennet aranmayacağını neden bilmiyorsun? Damda deve aramak bundan daha mı acayip! der.”

Bu uyarı üzerine tahtını tacını bırakan Belh Sultanı, artık cenneti bulmak için mürşidi kâmillere hizmet ederek derviş olur. Başka bir ifadeyle cenneti kazanmak için İbrahim Ethem Hazretleri; sarayından, tacından ve kuş tüyü yatağından fedakârlık eder.

Evet, anne baba olarak İbrahim Ethem Hazretleri gibi sarayımızdan, saltanatımızdan ve tacımızdan değil baş tacımız olarak gördüğümüz, yatarken yastığımızın altına koyduğumuz ve en önemlisi elimizden hiç düşüremediğimiz akıllı telefonlarımızdan fedakârlık etmemiz gerekir çocuklarımız için. Çünkü iletişim çağında iletişimsizlik yaşıyoruz. Yani dünyanın öbür ucundaki insanlarla iletişim kurarken dizimizin dibindeki çocuklarımızla iletişim problemi yaşamaktayız.

Anne babalar olarak o kadar telefon bağımlısı olmuşuz ki çocuklarımızın temel ihtiyaçları olan ilgi ve sevgiyi gerektiği gibi gösterememekteyiz. Çocuklarımızla geçirilmesi gereken o güzelim nitelikli zamanlarımızı çoğu zaman sosyal medyada geçirmekteyiz. Yani çocuklarımıza harcamamız gereken enerjimizi sosyal medyada belki de tanımadığımız insanlara harcamaktayız. Hal böyle olunca anne baba olarak sosyal medyaya fazla takılınca çocuklarımızı fiziksel olarak ihmal etmesek de psikolojik olarak ihmal etmekteyiz.

Bugün birçok çocuğun dolabında istemediği kadar giyeceği olabilir. Yine yedikleri önünde yemedikleri arkalarında da olabilir fakat ilgi ve sevgi ihtiyaçları yeterince karşılanmadığı da bir gerçektir.

Bir öğrencimiz: “Öğretmenim ben anne babamdan bayramlık istemiyorum. Et yemeği, bal, baklava da istemiyorum. Beni sevdiklerini sözleriyle ve davranışlarıyla bana göstermelerini istiyorum. Telefonuna ayırdığı zaman kadar bana da zaman ayırmasını istiyorum. Sosyal medyada takipçilerinin ne yaptıkları değil ayak izlerini takip eden çocuğunun ne yaptıklarına dikkat etmesini istiyorum. Sosyal medyaya gösterdiği ilgi kadar dizinin dibindeki çocuğuna da göstermesini istiyorum. Telefonda arkadaşlarıyla konuşurken gösterdiği saygı ve kibarlığı benimle konuşurken de göstermesini istiyorum. Yani hocam anne babamın telefonundan biraz fedakârlık edip ilgilenme adına benimle de nitelikli zaman geçirmesini istiyorum…” demektedir.

Çağ teknolojik olunca bir kuşak önceki çocukların ihtiyaçları ile bugünün çocuklarının ihtiyaçları aynı olmadığı bir gerçektir. Önceki kuşakta ekonomik problemler vardı fakat ilgi ve sevgi ihtiyacını karşılama ihtiyacı yoktu. Çünkü aileler geniş aile olduğu için çocuk anne babadan göremediği ilgi ve sevgiyi nene-dededen, amca-dayıdan, hala-teyzeden ya da sosyal çevresinden görebiliyordu. Günümüzde ise aileler çekirdek, evler ise kibrit kutusu gibi. Büyüklerini de istediği zaman göremediğine göre çocukların bu ihtiyaçları karşılanamamaktadır.

Kuşaklar arasında ihtiyaçlar bu kadar belirgin olunca ihtiyaç ve beklentileri de farklı olmaktadır. Farklı beklenti içinde olan bu çocukların ve gençlerin dünyası kadar dillerini de zamana göre okuyup değerlendirmeliyiz.

Günümüz çocuk ve gençleriyle iyi iletişim kurabilmek için yaşadığımız zamanı ve çocukların dünyasını iyi okumamız gerekiyor. Eskiden çocuklar ve gençler sadece yalın ilgi ve bilgi isterlerdi. Günümüz çocuk ve gençleri teknolojinin diliyle ilgi ve bilgi istemektedirler. Yani her çocuk, her genç içinde yaşadığı zamanının bir ürünüdür.

Her nesil, içinde yaşadığı zamanın özelliğine göre kendi dilini kullanmaktadır. Çocukların ve gençlerin kullandığı bu dil, iletişimde yakalanmadığı sürece o nesille iletişim kurulması zordur. Bu da çocukların anlaşılmasını zorlaştıracaktır. Onun için yeni nesillerle iletişimde öncelikli olarak zamanın sonra da çocukların ve gençlerin dilinin öğrenilmesi gerekir.

Bugün birçok aile, hâlâ zamanın dilini dikkate almadan çocuklarla iletişim kurmaya ve onları eğitmeye çalışmaktadırlar. Zamanın, şartların ve en önemlisi çocukların değiştiğinin farkında olmayan ailelere Hz. Ali Efendimiz (ra) şu uyarıyı yapmaktadır:

“Evlâdınızı bulunduğunuz zamandan başka bir zaman için talim ve terbiye ediniz. Çünkü onlar sizin zamanınızdan başka bir zaman için halk olunmuşlardır.”

Çocukların içinde yaşadığı teknolojik çağın değişim ve gelişmelerini doğru okumak gerekir. Zamanı ve çocukları doğru okuyamadığımız zaman yapacağımız eğitim adına yatırımlar da boşa kürek çekmeye benzeyecektir.

Bayram tatilinde ailesiyle birlikte köyüne giden bir baba, ilk iş olarak anne babasının kabirlerini ziyaret eder. Ziyaretten sonra baba, oğluna dönerek: “Bak oğlum! Burada yatanlar benim annem ve babam. Gördüğün gibi üzerimde büyük emekleri olan annem ve babamın kabirlerini ziyaret edip başlarında da dua ettim. İnşallah yarın sen de bizim kabrimize gelip dua edersin!” der.

Çocuk da bunun üzerine: “Sevgili babacığım, dedem seni okutmuş sen de okumuşsun. Dedem ve ninemi sen, namaz kılarken, dua ederken ve Kur’an-ı Kerim okurken görmüşsündür. Oysa ben ne annemi ne de seni doğru dürüst ne Kur’an-ı Kerim okurken ne dua ederken ne de kitap okurken gördüm. Ben annemi sanal âlemde arkadaşlarıyla mesajlaşırken, seni de sanal âlemde haberleri okurken görüyorum. Herhâlde ben sizin kabirlerinizin başlarına geldiğimde anneme arkadaşlarından gelen mesajları sana da sanal âlemden haberleri okurum!” der.

Çocukların dünyasını ve dilini anlamak için;

  1. Telefonla geçirilen zaman kadar çocuklarla da nitelikli zaman geçirmeliyiz.
  2. Telefonda eş dostla konuşurken gösterdiğimiz saygı ve kibarlığı çocuklarımızla da konuşurken göstermeliyiz.
  3. Çocukların fiziksel ihtiyaçları kadar psikolojik ihtiyaçlarını da her zaman ön planda tutmalı. Bunun içinde sevgimizi kalpten çıkarıp davranışa dönüştürmeliyiz.
  4. Çocukları bizim yaşadığımız zamana göre değil, onları daha iyi anlayabilmek içinde onların yaşadıkları ve yaşayacakları zamana göre eğitmeliyiz. Bunun içinde “Ben senin yerinde olsaydım, benim zamanında…” diye başlayan cümleler kurmaktan kaçınılmalıyız.
  5. Çocukları başkaları ile kıyaslamamalıyız. Çünkü kıyaslanmak reddetmek olduğu için bu da çocukların kendisini değersiz hissetmesine neden olacağından bu tür davranışlardan kaçınmalıyız.
  6. Çocuklara uzun uzun nasihat etmekten ve nutuk çekmekten kaçınmak gerekir. Çocuklarla konuşurken emir vermekten, tehdit etmekten, ahlak dersi vermekten uzak durmalıyız.
  7. Çocuklara nasihat etmekten daha çok söz ve davranışlarımızda tutarlılık göstererek rol model olmalıyız. Yani çocuklarda görmek istediğimiz davranışları öncelikle kendimiz yapmalıyız. Özelikle de telefon kullanımı konusunda.
  8. Çocukların olumsuz davranışları yerine olumlu davranışları görülerek benlik saygılarını yükseltmeliyiz. Yani pekiştireçleri yerinde ve zamanında kullanmalıyız.
  9. Çocuklarla iletişim kurarken onları yargılamadan, eleştirmeden, suçlamadan konuşulmalı ve etkin bir şekilde dinlenilmeliyiz.
  10. VE EN ÖNEMLİSİ; çocuklarımızı gerçekten dinlediğimizde, onlara zaman ayırdığımızda, konuşurken onları yüreklendirdiğimizde, onlarla ilgilendiğimizde, onlara fırsat verdiğimizde ve en önemlisi onları koşulsuz kabul edip takdir ettiğimizde iletişim problemlerinin ortadan kalkacağını UNUTMAMALIYIZ.

Mehmet Emin Karabacak / Ribat Dergisi, Haziran 2022

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir