İDRİS GÖKALP

Kurban Furkanımızdır

KURBAN FURKANIMIZDIR

Zamana karşı koyamayan biz kullar, bu defa zamanın içini nasıl doldurabiliriz, kaygısı ile arayışlara giriyoruz… İşte bu endişe ile dolu ve diri zamanlar için şehirlerin anası, Mekke’deyiz…

Kurban İsmail‘in babası İbrahim ile birlikte kurduğu kutsal beldedeyiz. Rahman’ın misafirleri olarak rahmete yol arıyoruz. Şiarlar ve semboller galerisi Mekke de meleki bir ruhla müteale yürüyoruz… Evet, Mekke’yi ve mabedi ilk kuran bir kurbandı… Kabe’nin mimarları kurban kesen İbrahim ile kurban kesilen İsmail’di… Anlıyoruz ki, adayanlar ve adananlar medeniyet kurabilirler… Çünkü kurban bir bilinçtir…

Kurban gerçeği basit bir hayvan kesme, kan akıtma olayı değildir… Hemen hemen bütün dinlerde, mitolojilerde ve kültürlerde kurban ritüeli vardır… Sonlu insanın sonsuz ve yüce Yaratıcı’ya karşı teslimiyet ve itaatin ifadesidir.

Kurbanın anlam dünyası tüm hayatı kuşatıyor… Kulluğu kurbansız tasavvur etmek mümkün değil… Kadim İslam kültürüne baktığımız da kurbanın belirleyici boyutu hemen göze çarpacaktır.

Öyle ki Hz. Âdem’in (as) çocukları Habil ve Kabil kıssasının merkezinde kurban vardır… Âdemoğlunun sınav serüveninde kurban başat rol oynuyor… Hem de menfi ve müspet boyutları ile… Habilce kurbanlar, teslimiyet, itaat, içtenlik ve diğergamlık içeriyor…

Kabilce kurbanlar ise kin, kan ve kiri kapsıyor… Değil mi ki, Allah kestiğimiz kurbanların etine ve kanına bakmıyor. Sadece kurbancıların takvasını kayda değer buluyor…

Kurban özü itibarı ile aşkınlık demektir… Arınmışlık demektir… Adanmışlık demektir… Aidiyet demektir… Kurbanı bu anlamlardan ayırırsanız geriye sadece kasaplık kalır…

Evet, kurban kendini aşabilenlerin işidir… Aşkınlığı içselleştirenlerin becerisidir… Benliğini, bencilliğini, bireyselleşmesini bastırabilenlerin başarısıdır…

Kurban bizim farkımızdır… Kurban ile ötekilerini de fark ediyoruz… Bu sayede başkalarını da keşfediyoruz…

Kurban bir vicdan ayaklanması, ihsan kampanyası, infak dayanışması, yürek kuşatmasıdır… Kurban kardeşlik koridorunu sonuna kadar açık tutuyor…

Sınır tanımayan “kurban seferberliği” insanlık için umut verici, ufuk açıcı güzellikler sunuyor…

Farklı coğrafyalara taşınan sadece kurbanın eti değil, kurban üzerinden kardeşlik, diğergamlık, merhamet, erdem, insaf yansımaları neşvü nema buluyor…

Kurban sadece Kadir-i Mutlak’la kurbiyetle kalmıyor, kardeşliğe kanatlandırıyor… Bütün toplum katmanlarını kuşatan kurban, evrensel ufuklara uzanmamızı sağlıyor…

Bugün kurban hayvan boğazlamanın ötesinde birçok anlam ve amaç içeriyor… İslam’ı temsil ve tebliğde taşıyıcı bir rol oynuyor…

İslam dünyasının mağdur, mahrum, muhtaç ve mazlumları birkaç kilo ete kavuşmaktan ziyade kardeşleri tarafından hatırlanıyor olmanın huzur ve sürurunu yüreklerinde yaşıyorlar…

Artık kurban eşe – dosta ikram edilen, kişinin kendisi ile sınırlı bir ibadet olmaktan öte, İslami gayretlerin sürdürülmesinde etkileyici ve belirleyici bir güce sahiptir… Bereket, vahdet, uhuvvet, ünsiyet, merhamet, adalet, ihsan, sahavet, samimiyet, feragat bu zeminde hayat buluyor…

İbrahimi sadakatın, İsmaili teslimiyetin simgesi olan kurban insanı çok boyutlu tamamlıyor. Allah’a şükranın nişanesi, ilahi mazhariyetin vesilesi olarak tecelli ediyor… Kurban İslam’ın şiarıdır.

Müslüman’ın şahididir… Bu şiar ve şuur ile şahitliğimizi sürdürürüz… Bizim için sorumluluk sadece kurban kesmekle de sınırlı değildir, daha da önemlisi; kurbanlaşmaktır… Aklımızda kurban bilinci, alnımızda secde izi, kalbimizde adanmışlık ruhu ile Allah’a yürürüz…

Hz. Hüseyin (ra) hac mevsiminde Mekke’de bulunmasına rağmen Mina’da kurban kesmekle kendini sınırlamadı, daha üst bir sorumluluk bilinci ile Kerbela’da kurban kesilmeyi tercih etti…

Bireysel ibadetten toplumsal adanmışlığa yöneldi… Ümmetin maruz kaldığı zulüm ve zilleti kanı ile gidermeye çalıştı… Bugün aynı Hüseyni çizgiyi sürdürenler izzet ve özgürlük yolunda binlerce kurban verdi… Hala vermeye devam ediyorlar… Şimdi kurban günlerindeyiz ve nice kurbanlarla sınanıyoruz…

Bıçak altındaki İsmailler… Ateş hattındaki İbrahimler… Kuyudaki tüm Yusuflar… Nil’e terk edilen Musalar… Issız çöllerdeki Hacerler… Yalnızlığın yurdunda çırpınan Meryemler… Kızgın taşlar altındaki Bilaller…

Zulme maruz kalan bütün mazlum ve masumlar bizi bekler… İnancının bedelini ödeyen narin bedenler hep bizi özler ve umar…

Bunlar nerede mi bekler?

Arakan… Dadaab… Kutubalong… Patani… İdlib… Halep… Hama… Humus… Gazze… Mogadişu… Kabil… Grozni… Her yerde ve her zaman…

Yarın mukarrabinden olmak istiyorsak, bugünden kurbanlarımıza yakın durmalıyız…

Kurban kesmekle kalamayız, kurban olmalıyız… Hem de “ Fedake nefsi ya Rasulallah /Canım sana kurban olsun ya Rasulallah” kararlılığı ile…

İşte o zaman kurban bizim için furkan ve burhan olacaktır

 

Ramazan Kayan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir