OYUN, OYUNCAK VE ÇOCUK

OYUN, OYUNCAK VE ÇOCUK

Oyuncaklar, sözlüklerde eğlenmek ve vakit geçirmek için kullanılan her türlü nesne olarak tanımlanırken, oyun ise belirli kuralları olan eğlence anlamına gelmektedir. Ancak, çocuk gelişimi bağlamında düşünüldüğünde, oyun sadece eğlence olarak değil, çocuğun kendi isteğiyle katıldığı bir etkinlikler bütünü olarak kabul edilmelidir. Oyuncaklar ise çocuğun hayal dünyası ile gerçek dünya arasında bir köprü görevi görmektedir.

Yeni doğan bir bebek, yaşamda işlevsel bir birey olabilmek için çevresini ve kendi vücudunu tanıma ihtiyacı duyar. Tüm bu yetilerin kazanılması, genellikle oyun ve oyuncaklar aracılığıyla başlar. Oyun, çocuğun kendini ifade etme, yeteneklerini anlama ve dil, akıl, sosyal, duygusal ve motor becerilerini geliştirmede önemli bir rol oynar.

Montaigne’in ifadesiyle, oyun çocukların en gerçek uğraşıdır ve onlar için bir işe gitmek gibidir. Çocuk sağlığı ile ilgilenen doktorlar olarak, oyun ve oyuncakların çocuk gelişimindeki önemi konusunda ebeveynleri bilgilendirmemiz gerekmektedir. Sağlıklı bir çocuk izlemi yapan doktorlar, oyun ve oyuncak seçimi konusundaki önemli noktaları anlamalı ve ebeveynlere bu konuda rehberlik etmelidir.

Farklı psikologlar oyunu sınıflandırmış olsalar da, Piaget’nin sınıflandırması oyunun zihinsel gelişimdeki rolünü net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bebeklik döneminde çocuk, temel hareketleri tekrarlayarak kendi bedeni ve çevresindeki nesnelerin işlevlerini öğrenir. İlerleyen yaşlarda çocuk, çevresindeki olayları taklit ederek, sembolik oyunlar oynamaya başlar.

Oyun ve oyuncaklar, çocukların hayal dünyasını geliştirmelerine, çevreyi anlamalarına ve sosyal beceriler kazanmalarına yardımcı olur. Bu nedenle, ebeveynlerin oyun ve oyuncak seçimi konusunda bilinçli olmaları ve çocuklarının gelişimine uygun olanları seçmeleri önemlidir.

Yeni doğan bebek, kendi ekstremiteleriyle oynayarak bu uzuvları kullanmayı öğrenir. Çevresindeki nesnelerle etkileşime geçen çocuk, nesnelerin işlevlerini kavrar ve alıştırmalar yoluyla bu işlevleri yerine getirme yeteneğini geliştirir. Ardından yaşamsal olayları taklit ederek deneyim kazanan çocuk, bu olayları daha iyi anlar. Son olarak, oyununa kurallar koymayı ve bu kurallara uymayı öğrenen çocuk, sosyal bir birey olarak toplumda kendi başına yer almaya hazır hale gelir. Bu normal gelişim basamaklarından saparak uzun süre hastanede tedavi görmesi gereken çocukların psikolojik sağlığı açısından da oyunun önemi tartışmasızdır.

Oyuncak bebek, insanlık tarihinde evrenseldir ve psikolojik etkileri açısından önem taşır. İlkel düzeyde, oyuncak bebek bir büyü aracı veya büyünün kendisi olarak görülür ve insan ruhunu simgeler. Bu nedenle, çocuğun kendi kültürel ve etnik kökenini yansıtan oyuncak bebeklere ihtiyaç duyması doğaldır. Örneğin, çocuklarına kendi etnik köken ve kültürlerinden oyuncak bebek sağlayan ebeveynler, onlarla daha olumlu duyguları paylaşabilirler. Bu, çocuğun etnik köken ve kültürel gelişimi için önemlidir.

Oyunun çocuk yaşamındaki yeri düşünüldüğünde, oyuncağın bu süreçteki araç olarak önemi daha belirgin hale gelir. Oyuncaklar günümüzde çeşitli materyallerden, renklerden ve özelliklerden oluşmaktadır. Ancak en etkili oyuncak, çocuğun tekrar tekrar oynamak istediği ve her seferinde ona daha fazla keyif veren oyuncaktır. Oyuncak, çocuğu meraklandırmalı, kasları çalıştırmalı, girişimciliği ve hayal gücünü artırmalı, problem çözmeye yönlendirmelidir.

Oyuncak seçiminde çocuğun yaşının yanı sıra dikkate alınan bir diğer faktör de çocuğun oynama şeklidir. Her yaş döneminde edinilen becerileri geliştirecek oyuncaklara çocuğun doğal olarak eğilimli olduğu görülmektedir. Bu, her yeni becerinin aslında çocuk için bir oyundan ibaret olduğu gerçeğini yansıtmaktadır.

Oyuncaklar aracılığıyla çocuğa yaşam deneyimi kazandırılır ve bu deneyim, çocuğun farklı durumlara uyum sağlamasına yardımcı olur. Ancak, her oyunun ve oyuncaklın çocuğa olumlu etki getirmediği unutulmamalıdır. Oyuncaklar, erişkinlerin tutumlarına bağlı olarak çocuğu şiddete yönlendirebilir. Oyuncağın, çocuğun gelişimi üzerindeki etkileri üzerine yapılan birçok araştırma, çocuğun yaşamında önemli bir rol oynayan oyuncakların seçiminde ebeveynlere rehberlik edebilir.

Oyuncaklar, çocukları kendi dünyalarını yaratmaya teşvik etmekle kalmaz, aynı zamanda anne ve babaların bu farklı yaşama katılımlarını sağlayan bir araçtır. Beraber oyun oynayan aile üyeleri arasında, günlük aktiviteler dışında bir iletişim ortaya çıkar. Anne ve baba, artık çocukları için birer oyun arkadaşıdır. Bu, birbirlerini daha iyi anlamalarına olanak tanır. Çocuk, konuşturulan bebeğiyle kendi dilini kullanarak, ebeveynlere kendini ifade eder. Oyun, çocuğu tanımanın ötesinde eğitim fırsatları sağlar ve temel sağlık alışkanlıkları, bu oyunlar aracılığıyla çocuğa iletilir.

Anne ve babaların oyuncak seçerken göz önünde bulundurdukları faktörler arasında bütçe önemli bir rol oynar. Ayrıca, her çocuğun yaşına uygun olarak gelişimine katkıda bulunan oyuncaklar farklılık gösterir. Çocuğa özgürce dağıtabileceği, birleştirebileceği bir oyun alanı sağlanmalı ve çocuğun kendini ifade edebilmesine özgürlük tanınmalıdır. Bu sayede çocuk, kendi eşyalarını düzenlemeyi öğrenir. Yardım alması gerektiği durumlarda ebeveynler çocuğa rehberlik etmeli, ancak kesinlikle düzenini biçimlendirerek değil.

Sağlık Bakanlığı tarafından 2002 yılında hazırlanan “Oyuncaklar Hakkında Yönetmelik” ile oyuncakların sahip olması gereken güvenlik koşulları belirlenmiştir. Oyuncakların fiziksel ve mekanik özellikleri dikkate alınmalı; dayanıklı ve çocuğun güvenliği için tasarlanmış olmalıdır. Ayrıca, oyuncakların malzemesi çocuk sağlığına uygun olmalı ve kullanım sonucu oluşabilecek zararlı maddeler içermemelidir.

Oyuncağın sağlık açısından önemli bir diğer yönü de mikropların yayılma potansiyelidir. Oyuncaklar düzenli olarak temizlenmeli ve çocuklara el yıkama alışkanlığı kazandırılmalıdır. Ayrıca, toplu yaşanan yerlerdeki oyuncaklar, enfeksiyon riskini azaltmak adına düzenli olarak kontrol edilmelidir.

Erken çocukluk dönemi, çocuğun ruhsal ve toplumsal olgunlaşmasını belirleyen önemli yıllardır. Oyun, çocuğun bu dönemde gelişimine katkıda bulunan bir araçtır. Ancak, aşırı televizyon izleme alışkanlığı, çocuğu kendi dünyasından koparabilir. Kısa süreli ve kontrol edilen televizyon izleme, eğitici bir araç olabilir, ancak aşırı kullanımın olumsuz etkileri olabilir. Ebeveynlerin çocukları için uygun içerikleri seçmeleri ve televizyon süresini kontrol altında tutmaları önemlidir. Televizyonun dengeli bir şekilde kullanılması, çocuğun gelişimini destekleyebilir.

Çocukların erken yaşlarda soyut kavramları anlamaları gelişmemiştir ve ölüm gibi kavramları anlamakta zorlanabilirler. Bu nedenle, televizyon programları çocuk ve ergenlere yönelik olarak tasarlanırken, şiddeti özendiren, duyarsızlaştıran veya toplumu şiddet kullanmaya yönlendiren içeriklerden kaçınılmalıdır. Televizyon programlarında genel ahlak kurallarına aykırı veya saldırgan davranışları özendiren unsurlar bulunmamalıdır.

Televizyon programlarının çocuk ve ergen ruh sağlığı üzerindeki etkileri önemlidir. Abartılı dramatik programlar, çocuklarda uykusuzluk, iştah bozuklukları, kaygı ve algılama bozuklukları gibi kalıcı etkilere neden olabilir. Ses ve görüntüde aşırı ve abartılı sunumlar da çocukların düşünce ve yargılamalarında kargaşaya yol açabilir.

Bu sebeplerle, televizyonun çocuk ve ergenlere olan etkilerini kontrol etme sorumluluğu, ailelere ve program yapımcılarına düşmektedir. Ebeveynler, çocuklarına uygun içeriklere sahip olan ve sağlıklı gelişimlerine katkıda bulunan programları seçmeli ve çocuklarını şiddet içeren veya zararlı etkileri olan içeriklerden korumalıdır.

Sonuç olarak, oyun ve oyuncaklar çocuğun yaşamının ayrılmaz bir parçası ve en önemli gelişim araçlarıdır. Anne ve baba, çocuğa uygun oyuncakları seçerken onun yeteneklerini keşfetmesine yardımcı olmalı, fiziksel sağlık noktalarına dikkat etmeli ve çocuğun yaşam oyununda etkili bir rol oynamalıdır. Televizyonun ise çocuk ve ergenler üzerindeki etkilerini kontrol etmek, sağlıklı bir gelişimleri için önemli bir sorumluluktur.

Bu makale  Ayten EGEMEN , Özge YILMAZ , İpek AKIL’in ADÜ Tıp Fakültesi Dergisinde 2004; 5(2) : 39 – 42 yazdığı derlemeden yararlanılarak yazılnıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir