DENİZYILDIZININ ÖYKÜSÜ
Eğitim, çocuğu sevmek ve tanımakla başlar
Bir adam deniz kenarında yürüyüş yaparken, denize bir şeyler atan bir kişiyle karşılaşır. Biraz yaklaşınca bu kişinin denize sahildeki denizyıldızlarını attığını fark eder. “Niçin bu denizyıldızlarını denize atıyorsunuz?” diye sorar. Denize denizyıldızlarını fırlatmaya devam eden kişi “hayatlarını kurtarmak için” der. Bunun üzerine adam şaşkınlıkla “iyi ama sahilde binlerce denizyıldızı var. Hepsini atmanıza imkân yok. Hem sizin denizyıldızlarını denize atmanız neyi fark ettirecek ki” der. Bunun üzerine yerden bir denizyıldızı alan kişi onu denize fırlatarak “BAK BU DENİZYILDIZI İÇİN ÇOK ŞEY DEĞİŞTİ” diye cevap verir.
Denizyıldızının hikâyesini şöyle veya böyle duymuşuzdur. Hikâyeyi okurken herkes kendi hayatında kurtarabilecekken kurtaramadıklarını ve kurtarması gerekenleri düşünmüştür. Bu, öğretmen için daha büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü öğretmen şekil verdiği, kişiliğine harç koyduğu öğrencilerin eğitim sorumluluğunu taşımaktadır. Her çocuk yetenekleri ve kapasitesi ile ayrı bir kişiliktir. Her çocuk kendi başına ayrı bir değerdir. Her çocuk yapabilecekleri, duyguları ve düşünceleri ile diğerlerinden farklıdır. Bu ona “farklılık” kazandırmaktadır. Hikâyedeki denizyıldızı gibi pek çok çocuk eğitsel anlamda keşfedilmeyi beklemektedir.
Öğretmenden çocuktaki yetenekleri görmesi ve onları geliştirmesi beklenir. Bunun için öğretmen her bir çocuğu ayrı değer olarak görmeli, ona kendine güven ve başarma heyecanı, öğrenme isteği aşılamalıdır.
Çocuğun keşfedilmesinde öğretmen kadar ana – babaya da büyük görevler düşmektedir. Ana – baba elbetteki çocuğu olduğundan dolayı çocuğuna karşı duygusaldır. Bu duygusallık çocuğunu tanımaya çalışmada bazen engel teşkil etmektedir.
Çocuğunu olduğu gibi değil, hayalinde olması gerektiğine inandığı yetenek ve kapasiteye sahipmiş gibi düşünür. Çocuğu olduğu gibi, ama gerçekten olduğu gibi tanımak, sanıldığı kadar zor değildir. Yeter ki ana – baba çocuğunun yetenekleri ve kapasitesiyle ayrı bir kişilik olduğunu fark etsin ve buna göre davransın. Ana – babanın çocuklarından birini diğeri ile kıyaslaması bile çocuğunu ne kadar tanımak istemediğinin bir göstergesidir. Daha da ötesi ana – baba, çocuğunu hiç tanımadığı ve belki de sadece adını duyduğu sınıfındaki birisiyle veya komşusunun çocuğuyla kıyaslamaktadır. Bu daha da vahim bir olaydır. Çünkü ana – baba çocuğunu gerçekten tanımak isteseydi ve tanısaydı bunu yapmazdı. Aynı şekilde öğretmenler de öğrencilerini birbirleriyle kıyaslamamalıdır. Çocuğun yetenek ve kapasitelerini tanımada öğretmen ve ana – babanın işbirliği çok önemlidir. Ana –babaların öğretmenden sınıfta sadece kendi çocuğuna özel ilgi göstermesini beklemeleri doğru değildir. Çünkü öğretmen, sınıftaki her bir çocuğa yetenekleri ve kapasitesine göre özel ilgi göstermektedir. Bu konuda öğretmen hiçbir çocuğa ayrıcalıklı davranmaz.
Aynı zamanda öğretmen, anababaya objektif olarak çocuk hakkındaki değerlendirmelerini de sunarak, ana -babanın çocuklarını her yönüyle tanımasına yardımcı olmaktadır.
Denizyıldızı hikâyesinde olduğu gibi, her bir çocuğun yetenekleri ve kapasiteleri yönünde tanınması ve geliştirilmesi için ana-baba ve öğretmen işbirliği gereklidir. Ana-baba ve öğretmen işbirliğiyle çocuğun yetenek ve kapasitesi ölçüsünde geliştirilmesi daha kolay olacaktır.
Menendi Erdem (2005)