ADALET

ADALET

         a-Adaletin Anlamı:

         ‘Adalet’ (kısaca adl) masdar olarak, düzeltmek, eğri bir yoldan doğru bir yola kaymak, eşit ve muadil olmak, dengede tutmak, dengelemek, tartmak gibi anlamlara gelir.

         ‘Adalet’, doğru oluşu zihinde sabitleşmiş şeydir.  Düzgün ve usulüne uygun olmayan şeye ‘cevr’ (haksızlık ve eziyet) denir. Doğruluk ve düzgünlük kavramları, sapmazlığı ve şaşmazlığı da içerisine alırlar. Adaletin anlam sahası içinde doğruluktan söz ederken; haksızlıktan uzak olma, hakkaniyet sahibi olma manalarına da işaret etmiş oluruz.

         ‘Adalet’ bir başka deyişle, sapmazlık, kesin doğru ve tam düzgünlüktür.

         Zulmün karşıtı olarak ‘adalet’, bir şeyi ait olduğu yere koymak, hakkını vermek, eşit ve denk yapmak anlamına gelir.

         Aynı kökten gelen ‘muadil’ kelimesi, eşitlik, eşitlemek,

         ‘İ’tidal’ ise, ılımlılık, ölçülü olmak, yani denge ve orta yolu izlemek demektir.

         ‘Adalet’ kavramını tek bir tanımla ifade etmek zordur. Bu kavramın kapsadığı alan da çok geniştir. ‘Adalet’ olayını çeşitli cepheleriyle ve dereceleriyle anlatan bir kaç sözcük daha bulunmaktadır. ‘Adl’ kelimesi bunlardan yalnızca birisidir.

         ‘Kıst, kasd, istikamet, vasat, nasip, hisse, mizan’ gibi kavramlar da adalet kelimesiyle anlamdaştırlar.

         ‘Adalet’in karşıtı zulüm’dür. Tuğyan (azgınlık ve despotluk), meyl (kaykılmışlık) ve inhiraf (sapma)  da zulmün anlamdaşlarıdır.

         Said b. Cübeyr, ‘adl’ kavramını anlamını soran Halife Abdülmelik’e (öl. 705) şöyle cevap verdi:

         “Adl dört kısımdır: Birinci manası; Allah’ın emrine uyarak hükmedilirken adaletli davranmak, yani insaflı olmaktır. (4 Nisa/54)

         İkinci manası; sözde, konuşmada, haberleşmede adalet olması. Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Konuştuğunuzda ölçüyü aşmayın.” (6 En’am/152)

         Üçüncü manası; kurtuluşun sebeplerine sarılma, yani doğru davranışlara, salih amele yönelme anlamındaki adalet. (2 Bekara/123)

         Dördüncü manası; Allaha eş koşmaktan sakınmaktır. “… Ne var ki kâfirler Allah’a (muadil) eş bulurlar.” (6 En’am/1)

         ‘Falanca alancaya adalet etti’ demek, ikisi birbirine yakın ve eşit oldu demektir.

         Tartı ve ölçüde adalet, boy, ağırlık, değerce ve ölçü yönünden bir şeyin diğerine eşitliğini sağlama durumudur. İki şey arasındaki adalet, o iki şey arasında denge sağlanması demektir. (Nak. İslâmda Adalet Kavramı, s 24)

         Allah (cc) insanı ‘adl’ üzere; yani düzgün, dosdoğru ve her bir organını yerli yerinde yarattı. Onun yaratılışı dünya hayatını rahatlıkla sürdürmesine imkan sağlar.

         “Ey insan, üstün ve kerem sahibi Rabbine karşı seni aldatan nedir? Ki O seni yarattı, sana bir düzen içerisinde bir biçim verdi ve seni bir i’tidal  üzere (ölçülü) kıldı.” (82 İnfitar/6-7)

        

         b-Adaletin Önemi:

         ‘Adl’ üzere yaratılan insanın da yeryüzünde ‘adl’ üzere davranması gerekiyor. Çünkü adalet; insan, toplum ve tabiat hayatının  nizamını (düzenini) sağlar. Bu adaleti sağlayacak olan da Tevhid Dini’dir. Evrendeki mizan’ı (ölçüyü, dengeyi) koyan Allah (cc) olduğuna göre (55 Rahman/7), insan ve toplum hayatındaki dengeyi ve adaleti de ancak O’nun koyduğu ölçüler sağlayabilir.

         Kur’an insanlara adaletle iş görmeyi, adaleti yerine getirmeyi emrediyor:

         “Allah, adaleti, ihsanı (iyiliği ve güzel davranmayı), yakın akrabalara yardım etmeyi; fahşa’dan (aşırılıktan), münker’den (kötü işlerden) ve bağy’den (azıp-haddi aşmaktan) uzak durmanızı emreder.” (16 Nahl/90)

         “Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder.” (4 Nisa/58)

         Âyetlerde emredilen ‘adalet’in kapsamı oldukça geniştir. Hayatın her cephesinde, davranışlarda, hüküm ve karar vermede, insanların haklarını ödemede, sevmede ve ilgi göstermede, yönetim işlerinde ve eğitimde dosdoğru hareket etmek, düzgünce iş yapmak, herkesin hakkını vermek adalettir. İnsanların renklerinden, kültür ve eğitim düzeylerinden, ırklarından veya geldikleri bölgelerinden, toplumsal statüleri açısından  dolayı farklı davranmamak, haklarına tecavüz etmemektir.

         Adaletin uygulama sahası da geniştir. Bunu yanlız hukuk alanında, mahkemelerde düşünmek yanlış olur. Adalet, doğru davranmak, eşit düzeyde yapmak, ya da bir şeyi ait olduğu yere koymaktır. Öyleyse ahlâk ve davranışlarda, insanların işlerini yürütürken, ya da hakları sahiplerine verirken dengeli olmak ve insafla hareket etmek adaletin gereğidir.

         İslâm adalet ahlâkını, diní bir emir ve toplumsal düzenin temeli olarak görmüş, adaletle davranan ‘adil’ kimseleri övmüş, adaletten ayrılarak zulme sapmış olan zalimleri  de hem kötülemiş ve hem de can yakıcı bir azapla tehdit etmiştir. (Bakınız: Zalim)

         Kur’an şöyle buyuruyor:

         “Andolsun, Biz peygamberimizi apaçık olan belgelerle gönderdik ve insanlar ‘kıst’ı (adaleti) ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte Kitab’ı ve mizan’ı indirdik. Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik …” (57 Hadid/25) (Bakınız: Mizan)

         Peygamberlerin getirdiği apaçık belgeler, insanların yollarını aydınlatır. Bu belgelerle yüreklerini temizleyenler, indirilen Kitab’a tabi olurlar ve onun  tavsiye ettiği ‘mizan’a (ölçüye) uyarlar.  Böylece bu sağlam ve şaşmaz ölçü ile her konuda adaleti gerçekleştirme imkanı bulurlar.

 

         c-‘Kıst’ Olarak Adalet:

         Yukarıda geçtiği gibi adalete eş anlamlı kavramlardan biri  ‘kıst’tır.

         ‘Kıst’; insaf, merhamet, adaletle verilen, adaletle bölüştürülen nasiptir. Mizan’ın, yani terazinin iki kefesinde eşit olarak tartılıp bölüştürülen şeydir. Tıpkı adalet gibi, eşitleme, orta yolda olma, sağa sola sapmama anlamlarına gelir.

         Türkçe’de  kullanılan ‘iktisat’ kelimesi, aynı kökten gelir, adalet ve hak ile davranrna, aşırı bir yöne sapmadan orta yolu izleme demektir.

         Kur’an, adalet ahlâkını bazen ‘kıst’ kelimesiyle bildiriyor ve ‘kıst’ sahiplerini övüyor.  

         “Onların arasında hüküm vereceksen, kıst ile (adaletle) hüküm ver. Gerçekten Allah adelet yapanları (muksitín’i) sever.” (5 Maide/42. ayrıca bak. 49 Hucurât/9. 60 Mümtehine/8)    

         ‘Kıst’ kökünden gelen ‘eksat’, daha adaletli, hakka daha yakın, ‘kıstas’ ise dosdoğru ölçü, insaflı ve adaletli ölçü, mizan anlamlarındadır. Kur’an, ‘dosdoğru kıstas’la ölçün’ buyurmaktadır. (17 İsra/35)

 

         d-İslâm Toplumunda Adalet:

         İslâm toplumunun temelinde Kitap ve Mizan vardır. Müslümanlar  Kitab’a uyarak , Mizan’ı yerine getirirlerse, yani ölçülü davranıp aşırılığa, yanlış yollara sapmazlarsa, kıst’ı (adaleti) sağlarlar. Mizan’ın dengesi bozulduğu zaman, adalet kaybolur gider. İnsanlar en tabii  haklarını bile alamazlar. Toplumdaki zalimler gücü ellerine geçirdikleri zaman da zulümler artar. Kitab’ın yanında indirilen ‘demir’ güç anlamında alınırsa, şöyle demek mümkündür: Güç ve iktidar adaletin emrinde olmalıdır. Bunu sağlayacak olan da insanların Kitab’a ve O’nun hükümlerine uyup, mizan’ı yani ölçüyü korumalarıdır. O zaman hukukun üstünlüğü sağlanır ve insanlar haklarına kolaylıkla ulaşırlar. Kendini hukukun üstünde gören güçler, adalet anlayışını  çiğner geçerler.

         Kur’an’ın emrine göre mü’minler, bütün davranışlarında adaletli olmak zorundadırlar. Adaletli davranış kişinin kendi yaratılışındaki dengeye ve düzene uyum sağlatır. Ölçülü hareket şüphesiz insana mutluluk kazandırır, çevreye zarar vermekten kurtarır. İnsan hayatına denge ve olgunluk ancak adaletin her sahada uygulanması ile mümkün olur.

         İslâm ümmeti  ‘vasat bir ümmettir’. (2 Bekara/143)  Buradaki ‘vasat’  kelimesini tefsirciler ‘adalet’ ile açıklamışlardır. (Tabatabâí, El-Mizan, 1/323. S. Kutub, fi-Zılali’l Kur’an, 1/130. İbni Arabí, Ahkâmu’l Kur’an, 1/61. Mevdudí, Tefhimu’l Kur’an 1/123) Buna göre İslâm toplumu, dengeli, aşırılıklardan uzak, adaleti yerine getiren uyumlu bir toplumdur.

         İslâm’a göre bütün insanlar bir ana-babadan meydana geldikleri için birbirlerine karşı üstünlükleri yoktur. Doğuştan herkes eşittir. Ûstünlük ancak takva ile olabilir. Kim Allah’tan hakkıyla çekinip-korunursa onun derecesi daha üstün olur. (49 Hucurat /13)  (Bakınız: Takva)        

         Adalet aynı zamanda takvaya yakın olmanın şartlarından birisidir.

         “Ey iman edenler, adaletli şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutanlar olun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten ayırmasın. Adalet yapın, ki o, takvaya daha yakındır. Allah’tan korunun. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olandır.” (5 Maide/8).    

         Dikkat çeken bir nokta da şurasıdır ki Allah (cc) kendi sözünün (Kitab’nın) doğruluk bakımdan da adalet bakımından da tastaman olduğunu belirtiyor. Öyleyse adalet ve doğru olmak, O’nun sözüne (Kitab’ına) uymakla gerçekleşir.

         Kur’an’a göre gerçek adaletin ölgüsü hakk’a uymaktır. (7 A’raf/ 159) Hak neyi gerektiriyorsa  onu yapmak, hak kime aitse onu sahibine vermek, hak ile hükmetmekten ayrılmamak, her konuda hakk’ı ölçü almak, herkesin ve her şeyin hakkını korumakla adalet yerine getirilir.

         İslâm, hakların yerine ulaşması için adaleti ve kıst’ı emrederken ilâhí adaletin de Ahirette herkese hakkını vereceğini, hiç kimseye haksızlık yapılmayacağını bildiriyor. (21 Enbiya/47. 10 Yunus/54).

         Fıkıh açısından adalet, mahkemede şahitlik eden şahitlerin ve hükmeden hakimlerin adil olmalarıdır. Kur’an, insanlar arsındaki davaların çözüme kavuşturulabilmesi için ancak adalet sahibi kimselerin şahitliklerinin geçerli olabileceğini açıklıyor. (65 Talak/2) Mahkeme işlerindeki adalet;  hak ile hükmetmek şeklinde anlaşılmıştır. Adaletle hükmedin diyen âyetler bunu emretmektedir. (4 Nisa/58. 5 Maide 52) İman edenlerin her konuda Allah’ın indirdiği ile hükmetmeleri Rabbimizin emridir. Bunu yapmayanlar zalim, fasık veya kafir olurlar. (5 Maide/44, 45, 47).

         İnsanlar arasında hükmederken , hakemlik yaparken,  hak konusunda karar verirken, hatta çocukları eğitirken bile adaletli davranmak İslâmın getirdiği önemli bir prensiptir.  

        

         e-Hadis İlminde Adalet:

         Adalet kavramı hadis ilminde de kullanılmaktadır.

         Bir hadis rivâyetinin kabul edilebilmesi veya güvenilir sayılabilmesi için o rivâyeti yapan ravinin (rivâyette bulunan kimsenin) adalet ve zapt (haberini iyi alması) şartları aranmıştır. İslâm tarihinde Hz. Osman’ın şehid edilmesiyle ayrılık hareketleri başladıktan sonra Peygamberimize nisbet edilen uydurma söz söyleme faaliyeti artınca; özellikle Peygaberimizin hadislerinin sonraki nesillere sağlamca aktarilabilmesi için bir takım şartlara  uymak gerekli görülmüştür. Bu sartlara uymayan haberler sahih (güvenilir) sayılmamış ve diní meselelerde delil olarak kullanılmamışlardır.  Hadis rivâyet eden ravinin adalet sıfatına sahip olması demek, onun doğru sözlü, güvenilir, temiz ahlâklı ve yüksek karakterli birisi olması demektir. Bir ravinin adil sayılabilmesi için şu şartlar aranmıştır:

         1-Müslüman olmak,

         2-Akıllı olmak,

         3-Ergenlik yaşına ulaşmış (mükellef-yükümlü) olmak,

         4-Kur’an’da sınırları çizilen takva’ya sahip olmak,

         5-Karakteri sağlam, kişiliği yüce ve erdem sahibi olmak. (Bakınız: Sahih Hadis)

Hüseyin K. Ece, İslam’ın Temel Kavramları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir