Vicdan Terazisi
Size bir köy çocuğunun tahıl ölçmekte dürüst olmak ile hakikati keşifte ölçülü olmak arasındaki bağı anlama çabası macerasından bahsedeyim. Kendime çıkardığım derslerden başlayıp bugün dindarların yaşadığı “vicdan imtihanı” meselesine kadar geleceğim.
Buyurun.
Çocuktuk, köydeydik. Güzde buğday vs. tahıllar hasat edilirdi. O vakitlerde hutbelerde insanlar mahsullerini satarken dürüst davransınlar diye, “Veyl o kimselere ki ölçüde tartıda aldatma yaparlar” (80:1) ayeti hatırlatılırdı. O zaman da çok anlamlı ve yerinde olan bu ihtarı duyardık.
Gel zaman git zaman, bir gün doktora yaptığım Loyola Üniversitesi mescidinde Pakistanlı Sadık isminde çok temiz kalpli bir arkadaşla “Hadi biraz Kur’an okuyalım” dedik. O açtı ve yukarıda bahsettiğim ayetle başlayan ve adını bu ayetten alan Mutaffifin Suresi’ni okumaya başladı.
Aklıma birden şu soru geldi: “Tamam, insanlar dürüst olup ölçerken ve tartarken dikkat etmeli. Ama (“yazıklar olsun” kabilinden) hitap, ağır değil mi? Neden “haksızlık etmeyin” vs. dediği gibi “ölçüde tartıda aldatma yapmayın” demiyor da “yazıklar olsun” gibi sert bir şekilde veyl ediyor?”
Devam edince “Veyl o kimselere ki (ahireti ve ayetleri, delilleri) reddedicilerdir” mealindeki ayetlere geldik (83:10-13). Birden gözüm açıldı, başta bahsi geçen gündelik hayatta ölçme ve tartma hileleri ile ayetlerin hakikatlerin reddi arasında bir ilişki olmalı diye düşündüm.
Gündelik hayatta bir şeyler kazanıp biriktireceğim ve kendimi güvene alacağım diye ufak tefek hileler yapmak vicdan terazisini de bozar ve insan Allah’ın ayet ve delillerine de duyarsız kalır hatta bazen onları reddeder hale gelebilir diye aklıma geldi.
O yüzden ayet ufak tefek ölçüm hilelerine karşı veyl edip daha sonra hakikatleri inkâr eden veya çarpıtanlara veyl ediyor diye düşündüm. Hatta bunu arkadaşım Sadık ile de o esnada paylaştım.
Mescitteki o okumadan sonra Kur’an’da veyl ifadesi geçen ayetleri araştırdım. Hemen hepsinin “yalan, çarpıtma, aldatma, aldanma (kendini aldatma)” tutumlarına karşı kullanıldığını gördüm.
Bu vesile ile gündelik hayattaki ufak tefek menfaatler için yapılmış hilelerin aslında insanın doğruları görüp kabul etmesi ve yanlışları anlayıp uzak durması ve hatta itikadıyla arasında bir ilişki olduğunu öğrendim.
Peki, ben bir şey alıp satmıyorum diye bu ayetlerden alacağım bir ders yok mu? Elbette var.
İnsanlar olarak çoğumuz esnaf değiliz. Mal ve meta alıp satmıyoruz. Fakat insanlarla fikir alış verişi yapıyoruz, söz söylüyoruz, düşünce beyan ediyoruz.
Oralardaki küçük menfaatler uğruna yaptığımız dikkatsizliklerimiz, kurnazlıklarımız hatta hilelerimiz vicdan terazimize çok büyük hasarlar veriyor. Hakkı ve batılı ayırt etme ve doğruyu kabul edip yanlıştan uzak durma kabiliyetimiz hasar alıyor.
İnsanlığını, imanını, itikadını önemseyen insan, vicdan terazisini sağlam tutmalı. Basit gündelik hesaplar ve anlamsız geçici menfaat kavgaları yüzünden onu kirletip paslatmamalı, yanlış tartmaya alıştırmamalı. Adanmamalı ve aldatmamalı. Ben acaba doğru mu ölçüp biçiyorum diye vicdan terazisini kalibre etmeye çalışmalı.
Bir şeyler “benim” veya “bizim” olsun diye attığımız taklaların hepsi, en başta kendi vicdanımızda derin hasarlar açıyor. Belki de o yüzden ayetler hep veyl ediyor. “Yazıklar olsun, eyvahlar olsun” ifadeleri ile aslında “aman ha, bu büyük yaraları almayın, insanlığınızdan da itikadınızdan da uzaklaşmayın” diye uyarıyor.
Belki daha büyük hasar şu: Özellikle din adına hareket eden insanlar bu hususlara dikkat etmezse ve din kılıfında kendi menfaatleri için taklalar atarsa; başka vicdanlar da bunu sezerse ne dindarın ne dinin inandırıcılığı kalır. Yazık, yazık ki ne yazık!
O yüzden eğer dinin hakikatini zerre miktarı önemseyen varsa Allah rızası için menfaat kavgalarından uzak dursun, inandırıcılığı olmayan sözlerden, aldatma ve çarpıtma içerme tehlikesi olan söylemlerden kaçınsın. Kendi vicdanlarını da, muhataplarının vicdanlarını da köreltmesinler.
Eğer dindarlar bir şeyleri kendileri için değil de bütün dindarlar için istiyorlarsa. Bu hususta diyeceğim şudur: Hiçbir şey “bizim” olmasın. Olmasın arkadaş, olmasın! Hatta hakikat bile bizim olmasın. Biz hakikate sahip değil talip olalım. Ona yönelelim.