Seyyid Kutub: İslamî Düşüncenin Yeniden İnşasında Kur’an Merkezli Bir Uyanış
Seyyid Kutub (1906-1966), İslam dünyasında sosyal ve siyasi çalkantıların yoğun olarak yaşandığı bir dönemde, Mısır’da yaşayan ve eserleriyle İslam düşüncesine derin izler bırakan bir düşünürdür. O, özellikle Müslüman toplumların kimliklerini yeniden keşfetmeleri ve İslamî bir toplum inşa etmeleri için Kur’an’ı merkez alan bir bilinçlenme çağrısında bulunmuştur. Bu makalede, Kutub’un İslamî toplumu yeniden inşa etme hedefini, tevhid ilkesini ve Kur’an merkezli eğitim vizyonunu ele alacağız.
Kur’an Merkezli Toplum İnşası ve Tevhid İlkesi
Kutub’a göre bir Müslümanın hayatındaki tüm hukukî gerekler ve yükümlülükler, tevhid ilkesine dayanmalıdır. Tevhid; ibadette mabud birliğini, hukukun kaynağında birliği ve sosyal düzenin bütünlüğünü ifade eder. Kutub, bir toplumun sağlam bir düzen ve istikrar içinde var olabilmesi için bu ilkenin temel alınması gerektiğini vurgular. İnsanların sadece Allah’a itaat ederek gerçek özgürlüklerini kazanacaklarını ifade eden Kutub, Allah’ın kayıtsız ve şartsız egemenliğinin her türlü beşeri otoritenin üstünde olması gerektiğini savunur. Tarihte birçok kişinin Allah’ın egemenlik hakkını gasbetmeye çalışarak insanları kendi otoritelerine köleleştirdiğini belirten Kutub, Nebi’nin görevinin bu gasbedilmiş otoriteyi geri alıp insanları Allah’a boyun eğmeye davet etmek olduğunu söyler. Bu bağlamda, Kutub’a göre Kur’an’ı esas alan İslamî hareketlerin görevi, bu mücadeleyi sürdürmektir.
İslamî Uyanış ve Eğitim Vizyonu
Kutub, İslam toplumunun yeniden inşası için çağdaş eğitim sistemlerine köklü eleştiriler getirmiş ve Kur’an’ı merkeze alan yeni bir eğitim müfredatı önermiştir. Onun düşüncesinde eğitim, bireylerin Allah’ın emirlerine uygun bir hayat sürmelerini sağlamalıdır. Buna göre Müslümanlar, eğitim yoluyla İslamî kimliklerini yeniden kazanmalı ve kendilerini kuşatan cahiliyyeden arınmalıdır. Kutub, İslamî eğitimde Kur’an’ı anlayarak yaşamanın önemine dikkat çeker. Bu doğrultuda, Kur’an’ın insanlar için sabit ilkeler ortaya koyduğunu, ancak değişen hayat şartları karşısında bu ilkelere aykırı olmamak kaydıyla ikincil hükümlerin çıkarılabileceğini ifade eder. Böylece Kutub, İslam’ın her çağa uygun olan evrensel bir sistem sunduğunu savunur.
İslam Toplumunun Yeniden İnşasında Milliyetçilik Anlayışı
Kutub, materyalist bir dünyada insanın değersizleştirildiğini ve eşyaya bağımlı hale getirilerek köleleştirildiğini belirtir. İslam’ın önerdiği milliyetçilik ise, bütün insanların Allah’ın birliği altında bir ve eşit olduğu inanç milliyetçiliğine dayanır. Bu yaklaşım, insanları ırk, dil veya kültür temelinde değil, İslamî kimlik çerçevesinde bir araya getirmeyi amaçlar. Böylelikle, Kutub’un düşüncesinde milliyetçilik, tüm Müslümanların İslam sancağı altında birleşmesini ifade eden bir değer taşır.
Kutub’un İhya Projesi ve Eserleri
Kutub’un İslamî düşünceye katkıları, esas olarak “Fi Zılali’l Kur’an” (Kur’an’ın Gölgesinde) ve “Me’alim Fi’t-Tarik” (Yoldaki İşaretler) adlı eserlerinde toplanmıştır. Bu eserler, Kutub’un Kur’an merkezli bir ihya projesi çerçevesinde İslamî bir toplum inşa etme düşüncesini ayrıntılı bir şekilde ortaya koymaktadır. Kutub, bu eserlerinde İslamî toplumun temel ilkelerini net çizgilerle açıklamış, toplumu tevhid, hâkimiyet ve şirk kavramları üzerinden yeniden inşa etmeyi amaçlamıştır. Kur’an’dan ilham alan bu projede, Müslümanların yalnızca Allah’ın hükümlerine bağlı kalarak bir hayat sürmeleri gerektiğini ifade eder. Ona göre, ancak Kur’an’ı hayatına tam anlamıyla yansıtan bir nesil, ideal İslamî toplumun temelini atabilir.
Sonuç
Seyyid Kutub, çağdaş İslamî düşüncenin yeniden dirilişine öncülük eden bir düşünür olarak, İslam dünyasında büyük bir yankı uyandırmıştır. Kutub’un fikirleri, bir Müslümanın hayatında Allah’ın egemenliğini esas alan bir anlayışla, Kur’an’a dayalı bir toplum inşa etmeye yönelik bir çaba olarak değerlendirilebilir. Bu doğrultuda, Kutub’un çağrısı, Müslüman toplumların kendi kimliklerine ve İslamî değerlere dayalı bir hayat sürdürmelerini hedefler. Onun düşünceleri, günümüz Müslümanlarının sosyal ve politik hayatlarına yönelik Kur’an merkezli bir bakış açısı kazanmalarına katkı sunar ve İslamî düşünceye yeni bir soluk getirir.