İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri, modern çağın en büyük kolonyalist ve emperyalist güçlerinden olmuş, yüzyıllar boyunca geniş toprakları, halkları ve kültürleri etkisi altına alarak kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmişlerdir. Bu iki güç, dünyaya özgürlük, medeniyet ve gelişim vaat ederek yayılırken, aslında bu topraklara acı, yıkım ve bağımlılık getirmişlerdir. Kolonyalist yayılmacılığın karanlık yüzünü aydınlatmak, bugün dünyada hâlâ devam eden eşitsizlikleri ve sömürünün derin izlerini anlamak adına bir gerekliliktir.
İngiliz Kolonyalizmi: “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk”
İngiltere, 16. yüzyıldan itibaren dünya üzerinde kurduğu sömürgelerle, “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” olarak anılmaya başladı. Britanya İmparatorluğu, Hindistan’dan Amerika’ya, Afrika’dan Orta Doğu’ya kadar geniş toprakları hâkimiyeti altına aldı. Ancak bu imparatorluk, halkların özgürlüğünü, kaynaklarını ve kültürlerini hiçe sayarak kendi ihtiraslarını tatmin etmek için yola çıkmıştı.
İngilizler, gittikleri her yerde yerli halkların kültürlerine ve yaşam biçimlerine müdahale ettiler. Hindistan’da elmas ve baharat gibi değerli kaynakları sömürürken, halkı açlık ve yoksulluğa mahkum ettiler. Hindistan’ın zenginlikleri, İngiltere’nin sanayi devrimini finanse etmek için kullanılırken, Hint halkı fakirliğin pençesine sürüklendi. İngiltere, yerli halkları kontrol altında tutmak ve onlara boyun eğdirmek için böl ve yönet politikası izleyerek toplumsal yapıları çökertti, etnik ve dini çatışmalar körüklendi. Bugün Hindistan ve Pakistan arasında süregelen gerilimlerin kökeninde, İngiliz kolonyalizminin böl-parçala yönet politikalarının izleri yatmaktadır.
Afrika kıtasında ise İngiliz kolonyalizmi daha da acımasız bir yüzünü gösterdi. İngilizler, Afrika’da köle ticaretini meşrulaştırarak milyonlarca Afrikalıyı kendi topraklarından koparıp Amerika kıtasına ve İngiltere’ye köle olarak sattılar. Afrika’nın doğal kaynakları, yeraltı zenginlikleri ve tarım ürünleri sömürülürken kıta halkları açlık ve sefalet içinde yaşamaya mahkum edildi. Kolonyalizm, Afrika’nın doğal zenginliklerini alıp götürdü, ama karşılığında geri bıraktığı tek şey yıkılmış toplumlar, bölünmüş aileler ve sömürüye dayalı bir mirastı.
Amerikan Emperyalizmi: “Özgürlük ve Demokrasi Perdesi Altında”
Amerika Birleşik Devletleri, kolonyalist güçler arasına daha geç katılsa da, özellikle 20. yüzyılda emperyalist emellerini açıkça göstermeye başladı. ABD, Latin Amerika’dan Asya’ya, Orta Doğu’dan Afrika’ya kadar geniş bir alanda etkisini hissettirdi. Her ne kadar bu müdahaleleri “özgürlük ve demokrasi” getirme bahanesiyle açıklasa da, gerçekte Amerika’nın hedefi bölgesel hâkimiyet ve ekonomik çıkarları garanti altına almaktı.
Latin Amerika’da ABD’nin müdahaleleri, demokrasiyi desteklemek yerine, diktatörleri iktidara taşıyan bir dizi darbe ve isyanı desteklemek anlamına geliyordu. Şili’de Salvador Allende’ye karşı yapılan darbe, ABD’nin desteklediği General Pinochet’nin zalim yönetimine kapı araladı. Latin Amerika halkları, ABD’nin ekonomik çıkarları uğruna kendi topraklarında açlık, işsizlik ve baskı altında yaşamaya zorlandılar. “Monroe Doktrini” adı altında yürütülen bu politikalar, ABD’nin Latin Amerika üzerindeki nüfuzunu artırmakla kalmadı, bu ülkelerin doğal kaynaklarını da sömürmesine olanak tanıdı.
Orta Doğu’da da ABD’nin kolonyalist emelleri açıkça gözlemlenebilir. Petrol zengini ülkeleri kontrol altına almak için Amerikan yönetimleri bölgeye defalarca müdahale etti. Irak’ta Saddam Hüseyin’in devrilmesi, yalnızca bölge halkına kaos ve yıkım getirirken, ABD enerji kaynaklarına erişim sağlamak adına bölgenin altyapısını tahrip etti. Bugün Orta Doğu’da hâlâ süren çatışmalar ve siyasi istikrarsızlık, Amerikan emperyalizminin bölge üzerindeki etkilerinin izleri olarak durmaktadır.
Kolonyalizmin Kalıcı Hasarı: Kültürel ve Ekonomik Miras
İngiltere ve ABD’nin kolonyalist yayılmacılığı, yalnızca toprakları işgal etmekle kalmamış, halkların kültürlerini ve kimliklerini de tahrip etmiştir. İngiltere, Hindistan ve Afrika gibi sömürgelerinde İngilizceyi resmi dil haline getirerek kendi kültürünü zorla kabul ettirmeye çalıştı. Amerika ise özgürlük vaadiyle girip ele geçirdiği topraklarda Amerikan kültürünü yaymak için medya, eğitim ve ekonomik bağımlılık yoluyla etkisini sürdürdü.
Kolonyalizmin ekonomik mirası ise daha derin yaralar açtı. İngiltere ve ABD, sömürgelerden elde ettikleri zenginlikleri kendi ülkelerine taşıyarak, bu topraklarda yaşayan insanları yoksulluğa mahkum etti. Gelişmekte olan ülkeler, kolonyalizmin bıraktığı yoksulluk ve ekonomik bağımlılıkla hâlâ mücadele etmektedir. İngiltere’nin Hindistan’dan elde ettiği gelirle sanayileşme sürecini finanse etmesi gibi, ABD de petrol ve doğal kaynakları kontrol ederek kendi ekonomik çıkarlarını korumaktadır. Bu sömürü düzeni, bugün hâlâ devam etmekte ve yoksul ülkeler üzerinde ekonomik bir baskı aracı olarak varlığını sürdürmektedir.
Sonuç: Kolonyalizmin Gölgesinde Eşitlik Mücadelesi
İngiltere ve ABD’nin kolonyalist yayılmacılığı, geçmişten günümüze derin yaralar açmış ve dünya üzerinde hâlâ devam eden eşitsizliklerin temelini atmıştır. Kolonyalist güçlerin tarihten silinmeyen izleri, günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki gelir uçurumundan kültürel çatışmalara kadar geniş bir yelpazede kendini göstermektedir. Bu güçler, halklara özgürlük, demokrasi ve refah vaat ederken aslında kendi refahlarını halkların acıları üzerine inşa etmişlerdir.
Kolonyalizmin acı mirasını silmek, bu mirasın etkilerini anlamak ve halkların bağımsızlık mücadelesini desteklemekle mümkündür. Bugün dünyanın dört bir yanında süregelen bağımsızlık, özgürlük ve eşitlik mücadelesi, kolonyalist güçlerin açtığı yaraların sarılması adına bir umut ışığıdır. Bu mücadele, yalnızca bir adalet arayışı değil, aynı zamanda geçmişin hesaplaşmasıdır. Kolonyalizmin karanlık yüzü unutulmamalıdır; çünkü ancak hatırlanarak, direnerek ve mücadele ederek özgürlüğün kıymeti anlaşılabilir.