AİLE
Bir hukuk ve değer sistemi çerçevesinde oluşan en küçük sosyal yapı.
Aile kelimesi “bakmak, geçimini sağlamak; iş ağır ve zor gelmek; fakir düşmek; aciz ve muhtaç duruma sokmak” anlamlarına gelen avl/ayl/ıyâl kökünden türemiştir. Aile “ev halkı, bakmakla yükümlü olunan kişiler” demektir. Eş (hanım), çocuklar, anne ve baba ile varsa evin hizmet görenleri bu cümledendir. Eski Türkçe’de ise aile ile eş anlamlı olarak “kabile, akraba, hısım” anlamına gelen oguş sözcüğü kullanılmaktadır. Aile (familia), biyolojide canlıların taksonomik sınıflandırılmasında da bir düzeyin adıdır. Küçükten büyüğe doğru üçüncü katmanda yer alan aile, benzer cinslerin oluşturduğu grubu ifade eder.
Aile kavramı yapısı, işlevi, kültürü bakımından disiplinler ve tarihler arasında farklılık gösterdiğinden onu tek bir tanım ile betimlemek zordur. Tipik olarak aile anne, baba ve çocuklardan oluşmaktadır. Ancak hısım, akraba ve diğer kişilerin, hatta manevi bağları olanların da (koruyucu aile, evlat edinme) aileye dahil edilebildiği görülmektedir. Akraba ve hısımlığı ayırt eden temel unsur; kan bağının olması veya olmamasıdır. Diğer bir ifade ile hısımlık; kan bağının varlığına dayanır ve bu çok yakın özel bir bağ oluşturur. Akrabalık ise daha çok evlilik yoluyla oluşan geniş bir yapıyı ifade eder ve kısmen de kültüreldir. Aile insan neslinin devamını sağlayan, sosyalleşmenin ilk oluştuğu, aralarındaki ilişkiler belirli değerler ve kurallara bağlı olarak yapılanan, bütün kültürel unsurların gelecek nesillere aktarılmasını sağlayan, biyolojik, sosyolojik, iktisadî, psikolojik, hukukî, eğitimsel vb. boyutları olan karmaşık bir sosyal birimdir. Bu yapı, kavramsal insanlar gibi diğer canlı türleri için de kullanılmaktadır.
Aile yapısının en temel birleşenleri baba, anne ve çocuklardır. “Anne-baba” nitelemesi sıklıkla birlikte kullanılsa bile annelik ve babalık içerik olarak birbirlerinden farklı rolleri içerir. Tek başına anne ya da tek başına baba diğer rollerin ikisini birden karşılayamaz. Annelik ve babalık birbirlerini tamamlayıcı özgün işlevler içerir.
Başlangıçta ailede koca olan erkek, annenin gebeliği ile birlikte baba rolünü üstlenmeye başlar ve bu rolü hayat boyu sürdürür. Geleneksel aile yapısı içinde baba; otoriteyi, kuralları ve aile yönetimini (aile reisliği), özellikle aileyi dışsal risklere karşı korumayı temsil eder. Soy (şecere) ilişkilerini belirleyen, ekonomik olarak ailenin geçimini teminde birincil sorumluluğu olan bir konumda yer alır. İçinde yaşanılan kültürel ortamın normlarına uygun şekilde değişen toplumsal dinamikler bu rollerde de farklılaşmalara yol açmıştır.
Annelik çocuk sahibi olmada çocuğu karnında biyolojik olarak taşıma, doğurma, emzirme gibi işlevleriyle babadan daha derin ve manevi roller içerir. Çocuk gelişimi açısından da durum bunu göstermektedir. Bilinen en güçlü gelişim kuramları çocuk gelişiminde annenin işlevini çok daha belirleyici bulur. Anne-çocuk ilişkisi çocuk daha anne karnındayken başlamakta, annenin biyolojik ortamı ve psikolojik dünyası daha doğmadan çocuğu etkilemektedir. Doğumdan sonra anne-çocuk ilişkisi beslenme, sağlık, temizlik, hijyen, koruma; anne-çocuk arasındaki duygusal bağ, şefkat, kişilik, değerler, vicdan ve ahlakî zemin, diğerleri ile ilişkiler, cinsiyete bağlı roller ve bunların içselleştirilmesi üzerinde derin izler bırakır. Nitekim İslam kültüründe bir hadîs-i şerife göre “cennet de annelerin ayakları altındadır.”
Çocuklar biyolojik olarak insanın, sosyolojik olarak da toplumun varlığını sürdürmesinin en önemli vasıtasıdır. Çocuk sahibi olmak ailenin işlevlerinden biridir ve çocuklar kültürün nesiller arasında aktarımının ana aktörlerindendir. Bu açıdan aile, eğitimin ve sosyalleşmenin ilk ve en belirleyici kurumudur. Zaman olarak çocukluk hukuken kişinin doğumdan reşit oluncaya kadar geçen dönemi ifade eder. Aile, çocukların kimlik ediniminde, aidiyet, köken algısı ve bağlanma duygularını geliştirmelerinde merkezî bir yerde bulunur.
Ailenin ne tür işlevlerinin olduğu ve olacağı, içinde bulunan çağın ve kültürün yapısına göre değişkenlik gösterir. Söz gelimi eski Türkler’de göçebelik ve savaş olguları ailelerin bu konuda bir işlev görmelerine sebebiyet verir. Genel olarak ailelerin biyolojik (neslin devamı ve cinsellik, güvenlik ve korunma), psikolojik (duygusal tatmin, sağlıklı aile iklimi ve sağlıklı psikolojik gelişim), toplumsal (sosyalleşme, statü kazanma, sosyal kontrol, aile kurma ve eş seçimi, siyasal düşünceler), eğitime ait (temel becerilerin kazanılması, değer sistemi geliştirme, kişisel gelişim, bireyin yönlendirilmesi), kültürel (dinî eğitim, öz kültürün kazandırılması ve aktarılması), ekonomik (mesleğe yönlendirme ve meslek/iş seçimi) olmak üzere altı temel işlevi temsil ettiği söylenebilir.
Aile türleri de ele alınan ölçüte göre farklılaşır. Genel olarak tasnif büyük aile, küçük aile, geçiş ailesi ve gecekondu ailesi şeklindedir. Büyük aileye geleneksel aile, geniş aile, eski aile, köy/kır ailesi de denir. Bu aile içinde bir kök aile (anne-baba ve çocuklar) bulunmakta, bu aile içinde çocukların evlenmesiyle oluşan yeni aileler eklenerek bileşik aile formu ve nihayetinde büyük aile yapısı oluşmaktadır. Küçük aileye çekirdek aile, kent ailesi, modern/çağdaş aile, modern demokratik aile, dar aile de denilmektedir. Çekirdek aile olarak bilinen evli çiftler ve çocuklarından oluşan aile ile birlikte parçalanmış aile (boşanma veya eşlerin ayrı yaşaması) ve tamamlanmamış aile de (anne-çocuk gibi) küçük aile yapısı tanımı içinde yer alır. Geçiş ailesi kavramı kırsaldan kentsel aile yapısına ya da bir bakıma tarım toplumu eksenli aileden sanayileşme dönemi aile yapısına geçiş yapan aileyi tanımlar. Son olarak gecekondu ailesi ârızî bir durum olup özellikle 1950’lerden sonra kente göç eden ancak kentsel aile yapısına dönüşmeksizin kırsal kültürü kent içinde/çevresinde sürdüren aile yapıları için kullanılmaktadır.
Bir diğer aile türü de koruyucu ailedir. Koruyucu aile ödeme karşılığı ya da karşılıksız olarak çocuğun bakımını ve yetiştirilmesini üstlenen, aile ortamında yaşamını sağlayan aile veya kişiyi tanımlamaktadır. Özel zorlukları ve ihtiyaçları olan korunmaya muhtaç çocuğa hizmet vermesi ve çocuğun desteklenmesi amacıyla çocuk gelişimi, ihtiyaçları ve etkili ebeveynlik becerilerini sergilemesi beklenen bu aile, korunmaya muhtaç çocuğun öz ailesi dışında bir başka aileyi ifade eder. 1 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde evlat edindirme ve koruyucu aile hizmetlerini koordine etme görevi Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın görevleri arasında zikredilmektedir. Öte yandan 24 Haziran 2021 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan genelge ile 30 Haziran “Koruyucu Aile Günü” olarak kutlanmaktadır.
Türkler’de geleneksel olarak yer alan aile yapısı toplumun; toplumsal yapı da devletin ortaya çıkmasına sebep olur. Türk toplumlarında aile yapısı zamanla değişikliğe uğramış olsa da halen toplumun genel yapısını belirleyen temel kurum ailedir. Türkler için karı-koca birlikteliği oluşturmak (izdivaç) “ev-bark” sahibi olmaktır ki burada “bark” sözcüğü manidar bir anlam taşır; bu sözcük Orhon yazıtlarında “ibadet yeri, mâbet” anlamında kullanılır. Bu durum aile ve aile kurumunun eski Türkler’de taşıdığı değer açısından fiziksel olduğu kadar kutsal bir mekânı da temsil ettiğini göstermektedir. Aile Türk toplumlarında her zaman ön planda görülmüş ve bu gerçek göçebe bir toplum iken de daha sonra da devam etmiştir. Eski Türk topluluklarının sürdürdükleri göçebelik kültürü aile yapısını biçimlendirir. Bütün aile üyeleri ayırım olmaksızın sorumluluğu paylaşır ve aile de buna göre yapılanır. Çocuklar göç hayatının gerektirdiği bilgi ve becerileri aile içinde, erken yaşlarda edinirler. Aile eğitim etkinliklerinin merkezî kurumudur. Bu aile yapısı baba ve anne arasında kadın erkek rolleri açısından bir değer ayırımı yoktur. Baba soyu “soy”; ana soyu ise “sop” kelimeleriyle ifade edilmekte ve her ikisi de benzer değerlerle yüklenmektedir. Devlet düzeni ile aile düzeni birbirine benzer kabul edildiğinden Türk aile yapısının aynı zamanda Türk devlet yapısının zeminini oluşturduğuna delalet eder. Eski Türk ailelerinde tek eşlilik göze çarpmakta ve aileye özel mülkiyet hakları tanınmaktadır. Çok eşlilik ilk eşten çocuk dünyaya gelmemişse söz konusu olmaktadır ve genellikle de ilk eşin rızasına bağlıdır. Kadın özgürdür ve toplumda saygınlığı vardır. Çocuklar arasında da bir ayırım gözetilmez. Kardeşlik aynı karından olma anlamında “karındaşlık” olarak isimlendirilmektedir. Çocuk eğitiminde hem anneye hem babaya rol düşmekte kız çocuğun eğitilme sorumluluğu ağırlıklı olarak annede, oğlan çocuğununki de babada bulunmaktadır.
İslamiyet’in kabulünün ardından kurulan Türk devletlerinde aile yapısı devletin içinde bulunduğu toplumsal çevreye bağlı olarak çeşitli değişikliklere uğramış, değişen toplum düzeni, yerleşik hayata geçilmesi, devlet kurumları ve bunların işleyişi aile üzerinde de belirgin etkiler doğurmuştur. Yine de Türk kültürünün özgün aile yapısı tabandaki varlığını Selçuklu ve Osmanlılar’da da sürdürmüştür. Kökenleri Tanzimat döneminde olmakla birlikte Cumhuriyet dönemi ile aile yapısı çağın gelişmelerine bağlı olarak özellikle de sanayileşmenin getirdiği dinamiklerle giderek değişikliğe uğramıştır. Kadınların çalışma hayatına girmesi, çocuk ve kadınlar için tanımlanan yeni yasal mevzuat, medenî hukuk ve aile hukukunu düzenleyen yasal metinlerin dolayısıyla bu metinleri etkileyen felsefî kökenlerin değişimi (Batılılaşma) aile yapısında ve işlevlerinde belirli bir farklılık doğurmuştur. Bu değişiklikler aile içi işlevlerin türlerini de önceliklerini de değiştirmiştir. XX. yüzyılda hızla ilerleme kaydeden psikoloji bilimi, ailenin çocuk gelişimi üzerindeki etkilerinin daha açık şekilde görülmesine yol açmış, bu sayede elde edilen bilgiler de hem anne-baba hem çocuk hem okul hem de sosyal çevre üzerinde yeni farkındalıklar oluşturmuştur. Bütün bunlar ise ailenin eğitimin vazgeçilmez parçası şeklindeki yerini perçinlemiştir.
Ailenin eğiticilik fonksiyonu, üzerinde özellikle durulması gereken bir işlevdir. Zira türü, zamanı, yapısı ne olursa olsun ailenin eğitici işlevi hiçbir zaman değişmez. Tarım toplumunda eğitimin merkezi ailedir. Sanayi toplumunda XIX. yüzyılda aile eğitimle ilgili işlevini okul denilen kurumlara ihale etmiş görünse de bu durum ailenin eğitimdeki rolünü zayıflatmaz. Aksine daha yüksek farkındalık ve yönlendirme için eğitimin aileden beklentisi artar ki aynı durum bugün de geçerlidir. Günümüz örgün eğitiminde; okulda öğrencisi olan aile üyeleri “öğrenci velisi” sıfatıyla okulla, öğretmenle iletişim halindedir. Çocuğunun derslerini, ödevlerini, gelişimlerini takip etme durumundadır. Bir problem vuku bulduğunda çözüm üretme açısından muhatap kendisidir. Dolayısıyla veli olarak eğitimin bizatihi bir parçasıdır.
Uzaktan eğitim büyük oranda evde eğitimdir ve küçük yaş gruplarında bu eğitim ailenin gözetimi altında gerçekleşir. Özellikle XX. yüzyılla birlikte aile, eğitimin ayrılmaz parçası olarak yerini sağlamlaştırmış; temel değerler, ahlakî ilkeler, dinî içerikli öğrenmeler, ibadetler, toplumsal normlar, gelenekler ve toplumun düzenini oluşturan temel inanç ve şemalar aile eğitimi ile şekillenmiştir. İnsan gelişiminin en kritik zamanı olan ilk altı yaş içinde aile, eğitimi etkileyen en önemli merkezdir. Dil, öz bakım becerileri, temel sosyal beceriler ve hatta psikolojik sağlığın temel birleşenleri aile eğitimi ile sağlanmaktadır. Günümüzde, aile eğitimi ve eğitimde ailenin önemi, yeri hakkında çok sayıda çalışma yapılmaktadır.
Kaynakça
Deniz, Mehmet Bülent. Aile Hukuku. Ankara 2019.
Donuk, Abdülkadir. “Çeşitli Topluluklarda ve Eski Türklerde Aile”. Aile Yazıları I: Temel Kavramlar Yapı ve Tarihî Süreç. ed. B. Dikeçligil – A. Çiğdem. Ankara 1990, s. 287-301.
Eşsizoğlu, Altan. “Aile ile İlgili Temel Kavramlar”. Aile Yapısı ve İlişkileri. ed. Ç. Yenilmez. Eskişehir 2012, s. 3-19.
Güler, Ali. “İlk Yazılı Türkçe Metinlerde Aile ve Unsurları”. Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi. Ankara 1992, I, 69-81.
Güngör Erol. Tarihte Türkler. İstanbul 1999.
Karadağ, Öznur Şen. Aile Eğitim Programı ve Ebeveynlik Becerileri Arasındaki İlişkilerin Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi. YLT, Hacettepe Üniversitesi, 2021.
“Koruyucu Aile Yönetmeliği”. Resmî Gazete. sy. 28497, 14 Aralık 2012.
Nazlı, Serap. Aile Danışmanlığı. Ankara 2019.
Ökten, Büşra. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Evlilik Öncesi Eğitim Programlarının Evlilik Uyumu Açısından Değerlendirilmesi. Dr.T, İstanbul Üniversitesi, 2022.
Sayın, Önal. Aile Sosyolojisi: Ailenin Toplumdaki Yeri. İzmir 1990.
Yılmaz, Sinan. “Türk Aile Yapısı”. Aile Sosyolojisi. ed. N. Avcı – E. Aksoy. İstanbul 2016, s. 31-46.