Ahlaki Çöküş ve İslam’ın Diriltici Nefesi
Zaman, insanlık tarihinin en eski şahididir. İyiliğin, kötülüğün, ahlakın ve yozlaşmanın sahnesinde nice oyunlar sergilenmiş, fakat her devirde, erdemin önemi bir güneş gibi yeniden doğmuştur. Bugün, güzel ülkemizde yaşanan hadiseler, bizi bir muhasebeye, bir öz eleştiriye ve nihayetinde bir uyanışa davet etmektedir. Öyle ki, liyakatsizliğin, ahlaksızlığın, haram yemenin ve adaletsizliğin bu denli ayyuka çıktığı bir toplumu, yeniden diriltmek için ne yapmamız gerektiğini düşünmek, her Müslüman’ın asli vazifesi olmalıdır.
Bugün, bu çürümüşlüğün pençesinde bir millet olarak savruluyoruz. İman edenlerin birbiriyle kardeş olduğu bir ümmette, neden bu kadar birbirimizi yaralıyoruz? Komşusunun aç yattığını bilip de tok uyuyabilen, mazlumu unutan, zalime alkış tutan bir toplum haline nasıl geldik? Bu soruların cevapları, her birimizin bireysel ve toplumsal sorumluluğunu işaret etmektedir.
Liyakatsizliğin Felaketi
Bir toplumda liyakatsizlik ve ehliyetsizlik yaygınlaştığında, bunun bedelini yalnızca birkaç kişi değil, tüm bir millet öder. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Bir iş, ehline verilmediği zaman kıyameti bekleyin” buyurarak bizi uyarmıştır. Liyakatsizliğin sonuçlarını depremlerde, yangınlarda, ihmallerin yol açtığı felaketlerde acı bir şekilde görmekteyiz. Bu ihmaller, yalnızca idarecilerin değil, aynı zamanda toplumun tamamının duyarsızlık ve vurdumduymazlığından kaynaklanmaktadır. Çünkü kötülüğe sessiz kalan, onu onaylayan gibidir.
Ahlaki Devrimin Zarureti
İçinde bulunduğumuz buhran yalnızca ekonomik veya siyasal bir buhran değildir. Asıl kaybımız, ahlakî değerlerimizin yitimiyle başlamıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Ben, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyerek ümmetine yol göstermiştir. Fakat ne yazık ki, bu yüce gayeyi unutan bir toplum haline geldik. Bir milletin kalkınması, yalnızca teknolojik ve ekonomik gelişmelerle değil, aynı zamanda manevi ve ahlaki değerlerin ihyasıyla mümkündür.
Bugün, ahlakî devrimden bahsetmek, sadece süslü bir kavram olarak kalmamalıdır. Bu devrim; dürüstlüğün, adaletin, merhametin, hakkaniyetin ve kul hakkına riayetin yeniden tesis edilmesiyle mümkün olacaktır. Bu değerler, Kur’an ve Sünnet’in bize öğrettiği temel prensiplerdir. Eğer bir toplumda yalan, dedikodu, iftira ve kibir yaygınlaşmışsa, o toplum kendini çöküşün eşiğine getirmiş demektir. Nitekim Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:
“Bir kavim, kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez.” (Rad Suresi, 11)
Muhalefet Etmenin Gerekliliği
Bugün biz Müslümanlara düşen en önemli vazifelerden biri, ahlaksızlığa ve haksızlığa karşı net bir duruş sergilemektir. Muhalif bir dil, yalnızca siyasi anlamda değil, ahlaki ve toplumsal meselelerde de kullanılmalıdır. Bu muhalefet, hakka muhalefet değil; zulme, haksızlığa, adam kayırmaya, israfa ve harama karşı bir muhalefettir. Adaletin, liyakatin, şeffaflığın ve dürüstlüğün savunucusu olmak, her birimizin imanî bir vazifesidir. Unutulmamalıdır ki, “Zulme rıza, zulümdür.”
Toplumsal İyileşme İçin Birlik Şart
Bir toplum, ancak ve ancak ortak bir ideal etrafında birleştiğinde ayağa kalkabilir. İktidar ve muhalefet ayrımı yapmadan, milletçe el ele vererek bu ahlaki çöküşü durdurmalıyız. Mesele yalnızca ekonomik göstergelerin düzelmesi değil; ahlaki, insani ve manevi kalkınmanın sağlanmasıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Müminler bir binanın tuğlaları gibidir; birbirlerini desteklerler” buyurmuşlardır. İşte bu desteği, yalnızca sözde değil, amelde de göstermek zorundayız.
Son Söz
Bugün, ahlakın yeniden inşası için Peygamber Efendimizin izinden gitmekten başka bir çıkış yolumuz yoktur. O’nun bize miras bıraktığı yüce değerler, bu çürüyen toplumun kurtuluş reçetesidir. Ahlaki devrim, bireylerin kendi nefsinde başlamalı, sonra toplumun geneline yayılmalıdır. Çünkü Allah, bir kulunun tevbesini kabul ettiği gibi, bir milletin samimi dönüşünü de rahmetiyle mükâfatlandırır. Yeter ki, niyetimiz sahih, amellerimiz doğru ve dualarımız samimi olsun.
Rabbimiz bizleri, hakka tabi olan, adaleti savunan ve güzel ahlakı yaşayan bir toplum eylesin. Ve yine Rabbimiz, bu milletin her bir ferdine, ihlas ve samimiyetle, “İyiliği emretme ve kötülükten men etme” şuurunu nasip etsin. Çünkü ahlakın dirildiği bir toplum, Allah’ın rızasına en yakın toplumdur.