Din Kurgulamak  – Hulefâ-yi Râşidîn Dönemi – Cemel ve Sıffin Vakaları 1 – Bölüm 5

Din Kurgulamak  – Hulefâ-yi Râşidîn Dönemi – Cemel ve Sıffin Vakaları 1 – Bölüm 5

Ebu Bekir’den sonra Hazreti Ömer dönemi Müslümanların iç bütünlüğünü sağlamak için dış fetihlere odaklandıkları bir dönemdi. Hazreti Ebu Bekir döneminde başlayan fetih hareketleri Hazreti Ömer döneminde devam ettirildi. Böylece özellikle Hazreti Ömer’de Hazreti Osman’da bu fetihlerde çok başarılı oldular. İslam dünyası Müslümanlar iç problemlerle değil dış düşmanla ilgilendiler. Fetih hareketlerine giriştiler ve Sasani devleti yerle yeksan edildi. Tabi daha sonra Hazreti Ömer Sasani devletinden devlet yapılanmasıyla alakalı Sasanilerden ve gittiği her yerden aldığı bilgileri, Bizans’a yönelik de fetihler gerçekleştirildi. Bilgileri, belgeleri Medine’ye getirtildi ve burada Medine’de gerçek manada İslam devletini İslam devleti yaptı. Kocaman bir imparatorluğa ama o imparatorluk sözünü şerhli kullanıyorum. Yani büyüklüğünü ifade etmek manasında. Kocaman bir İslam devletine çevirdi Hazreti Ömer. Kurumlar netleşti, devlet idaresi, devlet teşkilatlanması. Oldukça kemale erdi. Çok ciddi manada yenilikler ve reformlar yapıldı.

Fakat daha sonra Hazreti Ömer radıyallahu anh kendisine eman verdiği bir mecusi Ebu Lulü el Firuz isimli bir mecusi farz tarafından hançerlenerek şehit edildi. Hazreti Ömer radıyallahu anh hançerlendiği sırada bu şuranın içerisinde Hazreti Ali de vardı. Ve bu şuraya bu şuranın İslam halifesini seçmesini talep etti. Kendi oğlunun da namzet olmasını halife adayı olmasını yasakladı. Ama insanlar Hazreti Ömer’in oğluyla alakalı bir zan oluşmasın diye de insanların nezdinde Hazreti Ömer şöyle bir ifade kullanıyor. Ben onu acizlik ya da hainlik sebebiyle görevinden azletmedim diyor. Yani böyle bir  görevden men etmedim diyor Hazreti Ömer. Oğlunu ama benim bir aileden bir kurban yeter diyor. Bakın böyle bakıyorlar bunlar. Bir aileden bir kurban yeter ve çocuğunu aday olmasını engelliyor Abdullah bin Ömer. Basıflarına rağmen. Tabi 3 halifeden kıymetli kardeşlerim hiçbiri kendi evladını hilafete namzet olarak göstermemiştir.

Gösterselerdi gösterebilirler miydi? Gösterebilirlerdi. Tamam oğlumu seçebilirsiniz deselerdi olur muydu? Olabilirdi. Bu da kötü değildir. Eğer oğulları bunu hak ediyorsa bu hakkı oğullarından almaları, oğullarından bunu men etmeleri de zulüm olacaktı. Ama onlar ne yaptı? Onlar evlatlarını da ikna ettiler. Bu konuda onları yani mutlak manada bir nas değildir ki, kendisinden sonra oğlu halife olmasın. Ama kendi oğullarına böyle bir istikbal hazırlamadılar. Sonra bu şura da ardından Hazreti Osman’ı halife olarak seçiyor. Bununla alakalı mülazalarımız olacak. Fakat Hazreti Ömer’in vefatıyla birlikte Hazreti Ali şöyle diyor. Ah diyor. Keşke öz ömrümüzden alıp ona verebilseydik demişti Hazreti Ali. Yine Hazreti Ömer gasp edip kefenlendiği vakit Hazreti Ali onun yanında durmuş ve yeryüzünde amel defterindeki amelleriyle Allah’ın huzuruna çıkmayı en çok istediğim kişi işte bu kefenlenmiş adamdır dedi.

Şimdi sonra şura üyeleri belirlendi. Hazreti Ömer burada büyüklüğünü bir kez daha gösteriyor. Şura üyelerinden hiç kimse cemaate namaz kıldıramaz diyor. Şimdi 6 kişi kendi aralarından halifeyi seçecekler. Bu 6 kişiden diyelim. Mesela dese ki Hazreti Osman namazları kıldırsın. Bu durumda Hazreti Osman namazları kıldırınca doğal olarak insanlar onu imam zannedecek. Ya da onun imam olduğu ile ilgili bir pozitif ayrımcılık olacak. Böyle bir pozitif ayrımcılık olmasını engellemek için namazları şuaybın kıldırmasını Hazreti Ömer emrediyor onlara. Ve daha sonra da o şura Hazreti Osman’ı halife olarak seçiyor. Burada bir soru soralım. Az evvel biz okuduk ve dedik ki Şia kaynaklarında ve Şia’ya göre Hazreti Ali kendisinin halife olmasını Allah’ın bir emri ve İslam’ın bir parçası ve bir naslı olarak görüyor demiştik. Şia böyle görüyor. O konuda yorum yapmak düşmez. Öyleyse Allah’ın açık bir emrini referanduma oylamaya sunmak doğru değildir.

Hazreti Ali peki Allah’ın kendisine aşikar bir emri, Peygamber’in kendisini açık bir şekilde nas ile seçmiş oluşu varsa öyleyse neden böyle bir şuraya girmeyi orada bu şuranın kararını kabul ediyor? Bu da aynı zamanda Şia’nın temel tezlerini ne yapıyor? Temel tezlerini yalanlayan önemli bir delildir.

Tabi Hazreti Ömer’den sonra Hazreti Osman’ın hilafeti başladı. Alimlerimiz ve tarihçiler Hazreti Osman’ın hilafetini ikiye bölüyorlar, iki döneme ayırıyorlar. İlk altı yıl ve sonraki altı yıl. İlk altı yılda çok ciddi fetihler sağlanıyor. Müslümanlar artık malı, mülkü, parayı koyacak yer bulamıyorlar. Yani zekatı verecek fakir bulamıyorlar. Bu kadar bir bolluk bereket. Hazreti Osman radıyallahu anh altı yıl boyunca bu şekilde bir yönetim sergiliyor. Fakat sonraki altı yılda birtakım problemler baş göstermeye başladı. Şimdi bakınız problem dediğimiz şey nedir? Problem dediğimiz şey bir anda ortaya çıkan, zuhur eden sorun değildir.

Her bir problemin o problemi hazırlayan birtakım nedenleri, sahipleri vardır. Aşamalar vardır. Birinci aşama, ikinci aşama, üçüncü aşama o problem, o sorun kökleşir, ortaya çıkar. Kuluçka evresi vardır. Daha sonra ortaya çıkar. Şimdi Hazreti Osman’ın karşı karşıya kaldığı sorunlar ve sıkıntılar devlet yönetimi ile ilgili bunlar Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman’ın ilk hilafetin ilk döneminin, ilk altı ayının fetihleri ile ilgilidir. Çok büyük fetihler yapılmış. Çok farklı milletler, çok farklı kültürlerden, inançlardan, mizaçlardan milletler İslam Devleti egemenliğine girmiş. Hazreti Ömer komutanlarının bazı bölgeleri fethetmesini, Mısır gibi mesela, oraları fethetmesini kınıyor. Yani niye fethettiniz? Şimdi biz koca Mısır’a nasıl hükmedeceğiz, nasıl değiştireceğiz? Zaten insan kaynaklarımız yetersiz. Zaten şimdi toplumun önemli bir kısmı mürted olmuştu peygamberden sonra. Şimdi o zaman mürted olan insanları vali yapamıyoruz, güvenemiyoruz çünkü biz onlara.

Valilerin merkezden atanması lazım ki bu bir dindir çünkü. Bu sadece bir, bu İskender’in devleti değil ki Büyük İskender’in. Yani adam gönder, adam gönderiyor İskender. Adam zaten ahlaki kurallar yok. Zulmü etmiş yani İskender’e vergisini versin yeter. Bu böyle bir şey değil yani. Sonuçta bu bir dindir. Sahabe buna din olarak bakmış. Buna bir imparatorluk, bir devlet olarak bakmamış. Dolayısıyla insan kaynakları sınırlı. Herkese güvenemiyorlar. Peygamber’in tedrisatından geçmiş sahabeye güvenebiliyorlar. O yüzden Hazreti Ali’ye mesela sorulduğu vakit yani niçin senin döneminde bu kadar kargaşalar çıktı, İslam devletinin sınırları küçüldü? Çünkü biliyorsunuz Hazreti Ali döneminde ikiye bölünüyor İslam devleti. Sınırlar çok küçülüyor. Hazreti Ali diyor ki işte Ömer gibi, Osman gibi, benim gibi, diğerleri gibi ashabı, danışmanlar vardı. Benim de sizin gibi danışmanlarım var diyor. Yani sonuçta bir devlet başkanının başarısı danışmanlarının kuvveti ve istidadıyla çok doğru orantılıdır.

Şimdi bakıyoruz Hazreti Osman döneminde bu sefer Hazreti Osman’ın mesela göreve getirdiği ama sonra görevden aldığı insanlar var. Göreve getirmiş, adam görevini suistimal ediyor. Hazreti Osman onu görevden alıyor. Hazreti Osman’ın süt kardeşi geliyor. Defalarca kendisinden görev istiyor. Hazreti Osman onu görevden alıyor. Hazreti Osman ona bu görevi vermiyor. Hazreti Osman’a düşmanlık ediyor. Bazıları bir takım suçlar işliyorlar. Bazı valiler, bürokratlar, kimseler. Hazreti Osman onlara had cezası uyguluyor. Ya da onlara bir takım tazir cezaları uyguluyor. Bu sefer Hazreti Osman’a düşmanlık beslemeye başlıyorlar. Mısırlılar çok önemli bir kavim, çok büyük bir kavim. Nüfusları çok büyük. Ta Mısır’dan Medine’ye hükümetmeye çalışıyorlar. Daha fazla mal, daha fazla ganimet, daha fazla yetki, daha fazla nüfus istiyorlar, temsiliyet istiyorlar.

Yani genelde Hazreti Osman’ı ona itiraz edenlere baktığımızda bunların çoğunlukla devlet kademelerinde daha fazla yer, yurt, imkan elde etmeye, ayrıcalık elde etmeye çalışıp ama Hazreti Osman’ın kendisine bunları vermediği kişilere benzedikleri kişiler olduğunu görüyoruz. Tabi burada aynı zamanda Hazreti Osman’ın şahsi bir niteliğinin de yönetimde, ikinci dönemde özellikle etkili olduğunu söylemek gerekir. O da nedir? Hazreti Osman radıyallahu an çok yumuşak huylu bir insandı. Çok adaplı, edepli, çok yumuşak huylu bir insandı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kızlarından birini onunla evlendirdi. Sonra o kızı vefat edince diğer kızını da onunla evlendirdi. Yani iki defa onu damat olarak görmek istedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yani Hazreti Osman’a çok saygın bir rol biçmişti. Hazreti Osman çok yumuşak huylu, çok yumuşak karakterli, çok utangaç bir kimseydi. Ve Osman radıyallahu an bu yumuşaklığı nedeniyle, bazı kimseler azgınlaştılar.

O yüzden Muhammed Salih Ekinci Hoca’nın bir alıntısına yer vermek istiyorum. Kendisi diyor ki, ahlaksız ve tineti bozuk insanlar, zulüm ve kötülükten hoşlanmadıkları gibi adalet ve iyilikten de çabuk bıkarlar. O yüzden yöneticilerin belli derecede sert olması lazım. Hazreti Ömer’e baktığımızda, Hazreti Ömer mesela valilerini Mısır’dan çağırıp bir köleye zulmettikleri ya da haksızlık yaptıkları için onları kırbaçlatmıştır. Onlara ceza vermiştir. Hazreti Ömer’e baktığımızda, mesela Halid bin Velid gibi bir komutanı görevden alabiliyor. Çok ani, çok fevri ve çok sert kararları alabiliyor. İnsanları, valileri, etrafındaki kimseleri hiçbir şekilde iltimas geçmiyor. Kendi evladına da dahil olmak üzere. Hazreti Ömer böyle bir şahsiyetti. Çok sert bir insandı. Ama Hazreti Osman döneminde hem Hazreti Ebu Bekir ve Ömer dönemindeki, Hazreti Peygamber dönemindeki devlet mekanizmaları ve yönetme biçimi, usulü artık yeni imparatorluk, yeni devleti yönetmeye yeterli gelmiyordu.

Devletleşme aşamasına ihtiyaç vardı. Çünkü mesela halifeler mescitte saldırıya uğruyorlar. Hazreti Ali bile saldırıya uğramıştı. Namaz sırasında şehit edilmiş. E şimdi bir koruma önlemleri alınması lazım. Devleti yönetebilmek için bir bürokrasi gerekiyor. Bürokrasi oluşması için de bir devlet sistemi, devlet ricali oluşması lazım. Bu devlet ricalinin zamanını daha fazla devlet işleriyle harcaması, halkla daha fazla ihtilat etmemesi, iç içe girmemesi lazım. Yani buna benzer bir takım süreçler var. Yani devleti yöneten kimselerin bir devlet ricali oluşması, bir bürokrasi oluşması, kurumsallaşmaya gidilmesi lazım. Devletler ancak böyle yönetilirler. Ama şimdi Peygamber artık vefat etmiş. Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, sahabenin yüzde ashabın çoğu vefat etmiş ya da fetihlere katılmışlar. Fakat Medine’de insan kaynakları da sınırlı ve onlar kadar itaatkar olmayan bir nesil gelmiş, bir topluluklar gelmiş. Bunların ancak güç ile, istihbarat ile, belirli yerlerde devlet yumruğu ile dize getirilmeleri, sevk idare edilmeleri, zapt-ı rapt altına alınmaları gerekiyor.

Ama bu imkanlar, bu devlet kurumsallığı oluşturulmamış. Hızlı değişiyor, süreç hızlı değişiyor, nesil hızlı değişiyor ve Hazreti Osman kendisini böyle problemlerle karşı karşıya buluyor. Böyle bir yerde her taraftan, yani zaman zaman isyanların olduğu bir dönemde Hazreti Osman güvendiği kimseleri vali yapabilir sadece. Güvenmediği insanları vali yapamaz. Burada da tabii ki bazı kimseler özellikle buğz ve haset ediyorlar ve kendilerinin vali olmalarını, bürokrat olmalarını, komutan olmalarını, devlet kademelerine gelmelerini istiyorlar. Hazreti Osman da onlara iltimas geçmediği için Hazreti Osman’a isyan ediyorlar. Hazreti Osman ile ilgili Hazreti Osman’ın yönetimde çok yumuşak huylu olduğunu, ilk 6 yılının son derece başarılı olduğunu, valilerin bir kısmının özellikle eleştirilere tabi tutulan bazı valilerin bugün yaşasalar, hangi devlette yaşasalar yüksek devlet nişanı alır. Hangi devlette yaşasalar? Afrika’yı fethetmişler, birçok yerlerde fetihler gerçekleştirmişler, Roma İmparatorluğu’nu belirli cephelerde mağlup etmiş valileri var Hazreti Osman’ın.

İlk 6 yılından sonra ise Hazreti Rasulullah, Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman’ın ilk 6 yılının yani o dönemin aşırı ve hızlı yıldırım fetihleri var. Yani bu yıldırım fetihler adeta bu Hitler’in yıldırım savaşları var ya aynı onun gibi bir fetih süreci yaşanıyor. Koca Sasani İmparatorluğu o dönem dünyanın önemli bir kısmına hükmeden Sasani Devleti yerle yeksen oluyor ve Arap Yarımadası’ndaki Arapların 2-3 katı kadar belki daha fazla belki 10 katı 20 katı kadar başka milletlerden ki biz başka milletlere ne diyoruz Acem diyoruz yani Arap ve Acemler. Yani Arap olmayanları ifade ediyoruz ama Arap olmayan Acemler sadece Farslar değildir. Yani Frankler dediğimiz Batılılar ve başka başka milletler türlü türlü milletler var. Bu milletler İslam egemenliği altına giriyor. Bunların bir kısmı iman ediyor. Bir kısmı iman etmiş gibi gözüküyor.

İman edenler iman etmekle birlikte o iman onların kalplerine ne kadar nüfuz edebiliyor? Ne kadar onların hayatlarını değiştirebiliyor? Bugünkü gibi milli eğitim müfredatı yok ki ulusal bir ya da işte millet olarak bir eğitim hamlesi yapsın, bir kampanya yapsın, insanları değiştirsin, dönüştürsün. Böyle bir durum da yok. Dolayısıyla televizyon yok, kamu spotları yapalım. Twitter, Facebook’tan, TikTok’tan, başka yerlerden, YouTube’dan, YouTube videolarından seriler halinde işte üniversitelerde insanları mezun edelim. Böyle bir durum yok. Yani Müslüman oluyorlar ama yani İran’ı fethediyor sahabe, diğer yerleri fethediyor, Mısır’ı fethediyor ama yani oralarda bu dönüşüm, nesil dönüşümü çok geç sürüyor. Dil bariyeri de var. Yani mesela dil konuşmayı, Arapça konuşmayı bilmiyorlar. Araplar bu konuda o zaman biraz daha avantajlıdırlar. Yani neden? Çünkü dili biliyorlar. Biraz daha fazla direkt bilgiye erişebiliyorlar ama Acemler ve diğer topluluklar buna erişemiyorlar.

E tabi önyargılar da var. Yani Farslar uzun yüzyıllar boyunca Arapları bir teba olarak görmüşler, barbarlar olarak görmüşler, birbirine kırdırmışlar. Acemler,  hem Sasani Devleti hem de Roma İmparatorluğu Farsları ileri karakol olarak görmüş. Şimdi böyle bir yerde Arapları ileri karakol olarak görmüş. Sınır boylarında işte birbirlerine gözdağı verince vekil güçler olarak onları kullanıyorlar. Şimdi bu Araplar kısa bir süre içerisinde bir ayağa kalkıyorlar İslam’la birlikte ve birbirini tüketip savaşlarda birbirini tüketip bitiren Roma’ya ve Sasani Devletlerine bir sille vuruyorlar ve yerleyeksan ediyorlar. Ama bir devleti yıkmak, yapmaktan, inşa etmekten daha kolaydır. Fetihler gerçekleşti. Bu nispeten daha kolay. Ama şimdi fetihler gerçekleştikten sonra Hazreti Osman kocaman bir devleti ta sınırları Hindistan’a, ne kadar varan, değil mi? Azerbaycan fethediliyor, her yer fethediliyor. Bir devleti nasıl yönetecek? Bürokrasi lazım. Yani değil mi?

Günümüzde bürokrasi teorileri var mesela. Bu bürokrasi, mesela Durkheim’in diğerlerinin şimdi bu bürokrasiyi kurmaları lazım. Bürokrasi hepten kötü bir şey değildir, gerekli bir şeydir. Devlet ricali lazım, kurumlar lazım, üst-ast ilişkisi lazım, devlet kültürü lazım. Ne kadar Sasanilerden Hazreti Ömer alsa da bir takım devlet kurumlarını ya da Rumlardan yani Roma İmparatorluğundan bir takım kurumları, bir takım kavramları ithal etse de ve kendisi de bir takım uygulamalar cari kılsa da yeterli değil. Dolayısıyla yeterli olmayan bir devlet nizamı ile Hazreti Osman ve devlet kültürü ile karşı karşıya kalıyor. Hazreti Osman hangi problemlerle karşı karşıya kaldıysa aşağı yukarı Hazreti Ali de o problemlerle karşı karşıya kaldı. Hazreti Ali de böyle problemlerle karşı karşıya kaldı. Nitekim bunu göreceğiz. İşte burada özellikle Hazreti Osman’ın mesela süt kardeşinden bahsettik. Vali olmak istiyor Hazreti Osman. Vali yapmıyor mesela.

Bazıları görevini suistimal ediyor. Hazreti Osman onları görevden alıyor mesela. Bunlar hep Hazreti Osman’a kin gütmeye başlıyorlar. Bu kin güdenler özellikle Mısır’dan ve Basra’dan gelen isyancılar mesela onların bahanelerine bakın. Efendim neymiş Hazreti Osman Mekke’de haç sırasında namazları işte cem etmiş. Hazreti Osman Medine’nin bir kısmını kırsalda otlak yapmış. Ya kendi develerine otlak yapmamış ki. Devlet çok zenginleşmiş. Develer çok fazla olmuş. Otlaklar yetmiyor. Bir kamunun bir alanını develer için otlak olarak yapıyor. Ondan sonra tabi bunlar birtakım eften püften bahanelerle Medine’ye geliyorlar ve Medine’de ordu fetihlere gitmiş. Çok büyük bir ordusu var Hazreti Osman’ın. Yani Hazreti Osman bu isyancıları ezmek istese Medine’de ezerdi. Medine’de de ezebilirdi yani. Halkın önemli bir kısmı Mekke’ye gitmiş. Hac dönemi. Bunlar böyle bir zamanı yakalıyorlar ve Mısır’ın, Basra’nın çapulcuları aralarında hiç sahabe yok.

Bu arada Hazreti Osman’ın katilleri arasında bilinen hiç sahabe yok. Bu çapulcular geliyorlar Medine’ye ve Hazreti Osman’la önce görüşüyorlar. Sonra ayrılıyorlar. 3 ayrı yere gidiyorlar. Hazreti Osman onları şey yapıyor, ikna ediyor. Ama sonra bir anda geri dönüyorlar ve birbirlerinden ayrı istikametlere, güzergahlara gitmelerine rağmen bir müddet sonra hemen Medine’ye geri gidiyorlar. Hatta sahabelerden bazısı Hazreti Osman’a diyor ki bunlar gitti ama geri gelecekler. Biliyor yani bunların tavırları. Bunların derdi başka. Hazreti Osman’a geliyor ashab diyor ki ey Osman seni savunalım. En fazla Hazreti Osman’ı savunan burada Hazreti Ali, Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin. Hazreti Osman muhasara altındayken Hazreti Osman’a gıda ve yiyecek, içecek götüren kişi de Hazreti Hüseyin’dir. Bir nota tekrar dikkat edelim. Hüseyin radıyallahu anh Kerbela’da şehit olduğunda onunla birlikte şehit olanlar arasında 3 kişi vardı.

Kim bunlar? Hasan, Ebubekir, Ömer ve Osman. Kimdi bunlar? Hazreti Ali’nin çocuklarıydı. Kerbela şehitlerinin listesi var elimizde. Şii kaynaklardan buyurun buradan Şii kaynaklar. O listeyi çıkaralım. Hazreti Hüseyin’in kardeşlerinin ismi Ebubekir, Ömer ve Osman’dır. Kim bu isimleri verdi? Hazreti Ali bu isimleri verdi. Niçin verdi? İnsan ancak sevdiği kişilerin isimlerini kendi evladına verir. İşte Hazreti Ali de Hazreti Osman’dan yana tavır sergiledi. Ama kimse halifeyi öldürecek kadar ileri gideceklerini düşünmüyordu. Hatta Hazreti Ayşe, Hazreti Talha, Hazreti Zübeyir de Hazreti Osman’ı bazı konularda eleştiriyorlardı. Hazreti Osman eleştirilmez değildi. Yani bizler zaten halifelerin günahsız olduğunu iddia etmiyoruz. Eleştirilebilirler. Ama bunu hata da yapabilirler. Onlar da kendilerini günahsız görmüyorlar. Ama her zaman kıymetli kardeşlerim iktidar olmayanların iktidar olanları eleştirmesinde birtakım devlet bilgilerine vukufiyetlerinin olmamasını dikkate almak gerekir. Çoğu zaman muhalefet iktidarı sert bir şekilde eleştirir.

Ama iktidar olduğu andan itibaren eski iktidar gibi davranmaya başlarlar. Niye? Çünkü muhalefete eleştirmek kolay. Bedelsiz. Ya da muhalefet devlet bilgilerine o muktedir olanın ya da iktidar olanın karşılaştığı, devlet başkanının karşılaştığı sorunlara vukufiyet sahibi değil. O karşılaşmıyor bu sorunlarla. Hata yapsa o eleştirilmiyor. Doğru yapsa o övülmüyor. Yani o dışarıda. Ama yönetmek söylemek gibi değildir. Bu sefer Hazreti Ali bir müddet sonra yönetince görüyor ki işler öyle kolay değilmiş. İnsanları yönetmek öyle kolay değilmiş. Tabi burada Hazreti Ayşe’de, Hazreti Talha’da, Zübeyir’de Hazreti Osman’ı bazı uygulamaları nedeniyle eleştiriyor. Hazreti Osman’ın bazı uygulamaları allahu alem hata olabilir tabii ki. Ama bizler Hazreti Osman’ı, Hazreti Ebubekir’i, Ömer’i, Ali’yi eleştirecek vasıfta kimseler miyiz? Ya da onları eleştirdiğimiz vakit biz kimi şahit kılıyoruz? Biz tarihi şahit kılıyoruz. Ama tarih çoğu zaman yalancı şahitlik yapar.

Yani 20 yıl öncenin tarih kitaplarına bakın iktidar ne diyorsa onu yazmıştır. 40 yıl önce iktidar kimse onu yazmıştır. Bugün Hitler bile mesela eğer yaşasaydı ve başarılı olsaydı dünyada her yerde Hitler’in haklılığı konuşulabilirdi mesela. Dolayısıyla tarih çoğu zaman nedir? Yalancı bir şahittir. O yüzden tarihi vesikalarla yani tarihin yalancı şahitleriyle Kur’an’ın kendisine şahitlik ettiği sahabeyi yargılayamayız. Tarih Allah’ın kendisini tezkiye ettiği kimseleri yargılayacağımız mahkeme ve kanun değildir. O yüzden tarihçi kimdir? Tarihçi kulaktan duyduğu bilgileri yazıyor. Biz bugün günümüzde 2024 yılında bu kadar internet var, bu kadar olaylar var değil mi? Haber kaynakları var, haber ajansları var. Gazze’de olan olaylara bakıyoruz, Lübnan’da olan olaylara bakıyoruz. 50 çeşit haber geliyor bize. Hangisi doğrudur? Şaşıp kalıyoruz. Yani bakıyorsun bir çözüm süreci oldu Türkiye’de. Değil mi? Bu çözüm süreci içerisinde kararlar alındı, kurallar konuldu, bir şeyler oldu, tartışmalar, buluşmalar.

Ya da bir darbe oldu mesela 15 Temmuz. Bunun bilen mahiyetini anlayamıyoruz. Birçok şey bize sır kalıyor. Kendi döneminde tarihçiler olayların bütününe nasıl vukufiyet sahibi olabilir? Vukufiyet sahibi olamayabilirler. İşte burada peki bu isyancılara karşı Hazreti Osman ne yaptı? Hazreti Osman bazı valilerini çeşitli yerlerde isyandan önce eleştiriler geliyordu. O bazı valilerini görevden alıyordu. Hatta bazı valilerini çağırıyordu. Diyordu bak sen dürüstsün. Ben araştırmalarımı yaptım. Senin haklı olduğunu gördüm. Sana Kufe halkının iftira ettiğini gördüm. Ama bununla birlikte öyle ya da böyle kusura bakma seninle ilgili olumsuz bir kamuoyu oluşmuş vaziyette. Dolayısıyla ben bir adım atıyorum ama bu adım yani benim seni kötü benim seni işte cürümkar gördüğüm manasına gelmez dediği kimseler de vardı. Ama onları da kendi akrabalarından olan kimseleri de görevden aldı. Akraba meselesine şimdi geleceğiz. Ama bir kopya vereyim.

Hazreti Ali mi kendi akrabalarını çok vali atamıştır Hazreti Osman mı? Hazreti Ali mi kendi akrabalarını çok vali atamıştır Hazreti Osman mı? Hazreti Ali mi kendi akrabalarını çok vali atamıştır Hazreti Ali mi? Allah ondan razı olsun. Atamışsa atamıştır. Bize bunu eleştirmek haddi düşmez. Ama Hazreti Osman daha fazla akrabasına atadı, nepotizm yaptı denildiği vakit o rafızilere deriz ki hayır tarihi kayıtlar elimizde, vesikalar elimizde, kimin vali olduğunun listeleri elimizde. Sizin kaynaklarınızdan bakalım. Hazreti Ali Hazreti Osman’dan daha fazla akrabasını hem de yüzdeye vurduğumuzda belki üç kat daha fazla. Öyle az uzda değil. Üç kat daha fazla. Niye üç kat diyorum? Çünkü Hazreti Osman’ın devleti Hazreti Ali’nin hükmettiği devletten iki üç kat daha büyüktü. Hazreti Ali döneminde devlet biliyorsunuz ikiye ayrıldı. Sınırlar bazı yerlerde küçüldü. Sınırlar küçüldü ama Hazreti Ali daha fazla akrabasını atamış oldu.

Çünkü sayısal olarak sınırlara göre makam sayısı azaldı. E bir de Umeyye oğulları mı kalabalık? Haşim oğulları mı? Umeyye oğulları Haşim oğullarından birkaç kat daha kalabalık. Hangisinin daha fazla devlet ricali yetiştirmiş? Az evvel dedik Umeyye oğulları daha fazla devlet ricali yetiştirmiş. Daha bir ilginç bir şey söyleyeyim. Şimdi isimleri de sayacağım size. En fazla Umeyye oğullarından yani Emevilerden en fazla vali atayan kimdir? Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Yedi kişiyi atamıştır hayatında. Hazreti Ali kendi akrabalarından yedi kişiyi vali atamıştır. Hazreti Osman Umeyye oğullarından beş kişiyi vali atamıştır. Beşini de aynı anda vali atamamıştır. Şimdi yani nepotizmle suçlayacaksak bu iş nerelere varır? Bakın Kürt bir alimin güzel bir sözü var.

Yani sahabe hakkında dediler, demişler, oldu, olmuş demeyin. Yani onlar arasındaki savaşlarda bile birbirini öldüren kimseler bile cennettedir. Çünkü biz birbirini öldürse bile iki mümin taifenin savaşabileceğini biliyoruz. Nereden biliyoruz bunu? Ayet-i Kerime’den biliyoruz değil mi? Şayet müminlerden iki taife birbiriyle savaşa tutuşursa, birbiriyle savaşırsa sizler aralarını bulun. Eğer aralarını bulamazsanız haddi aşan ya da haksız olan kimseye karşı haklı olan kimseye destek olunuz. Bu Ayet-i Kerime bize neyi gösteriyor? İki mümin taifenin de birbiriyle çatışma ihtimali olduğunu gösteriyor. Ve onlar ikisi de nedir? Hadis-i Şerifler de var bu konularda. Fakat burada yani oraya girmeyeceğim. Ama Ayet-i Kerime bize yeter. Dolayısıyla bakın Hazreti Osman’a yani oraya girmeyelim dedik. Bir parantez açtık ama parantez aslında ya bütün meseleyi açıkladık. Fakat vali listelerini okuyacağım birazdan. Ama Hazreti Osman radıyallahu anh çok naif bir kişilik.

Çok naif bir kişilik. Emrinde olan kimseler, Hazreti Osman eskiden beri çok zengindi bu arada. O kadar zengindi ki hatta Hazreti Ali evleneceği zaman Hazreti Osman onun düğün masraflarını karşıladı. Hazreti Osman o zaman köleleri diyor ki biz seni savunacağız. Diyor ki o anda kim kılıcını atarsa onu azat ettim. Kölelerini azat ediyor. Sahabe geliyor diyor ki ey Osman istersen yine senin için biat edelim ölümüne. Bakın sahabenin ölüm biatı verdiği ilk kişi kimdir? Kimin için yapıldı? Peygamber Hazreti Osman’ı Mekkelilere göndermişti. Hazreti Osman’dan haber alınamamıştı. Sonra Rasulullah Hazreti Osman’dan haber alınamayınca Mekkelilerin ona bir kötülük edip onu katletmiş olabileceğini düşündü. Ve bu sefer ne yaptı? Sahabeyi topladı. Ve dedi ki bana ölüm biatı verin. Yani Osman için, Osman’ın itikamı için gerekirse hepimiz öleceğiz diye hepsi ölüm biatı verdi.

Peki o zaman ne için Hazreti Osman’ı gönderdiler Mekke’ye? Çünkü naif karakterinden dolayı. O kadar seviliyordu, o kadar yumuşak huyluydu ki Ömer’i gönderseler Ömer onlardan birçok kişiyi öldürmüş. Hazreti Ali’yi gönderseler Hazreti Ali Cengaver onlardan birçok kişiyi öldürmüş. Ama Osman’ı gönderdiler radıyallahu anh çünkü çok yumuşak huyluydu. Ve Mekkeli müşrikler bile ona çok saygı duyuyorlardı. Şimdi Hazreti Osman sahabe kendisi için biat edelim dediğinde hayır dedi. Eğer bana, benim emrime itaat ediyorsanız savaşmayacaksınız. Niye peki? Çünkü Hazreti Osman’ın dönemine kadar peygamberin Medine’sinde peygamberin şehrinde hiç kan dökülmemişti. Müslümanlar arasında çatışma olmamıştı. Peygamberin mahremi hatta eşleri Medine’deydi. Orada bir savaş olsa orada bir savaş olsa kan dökülse kadınlara yönelik bir saldırı olsa Hazreti Osman bunun altından kalkamayacağından korkuyordu. Peygamberi Muhammed’in Medine’sinde kan dökenlerin ilki olmayacağı. O yüzden yumuşak huylulukla onları göndermeye çalıştı.

Ama Molla Salih Ekinci’nin dediği gibi ahlaksız ve tineti bozuk insanlar zulüm ve kötülükten hoşlanmadıkları gibi adalet ve iyilikten de çabuk bıkarlar. Bu sefer bunlar baskı artırdıkça artırdılar, artırdıkça artırdılar ve daha fazla aslında amaçları daha fazla nüfuz elde etmek yani devlet imkanlarından daha fazla faydalanabilmek, ve bir darbe yapmaktı. Meşru olan halifeyi görevinden el çektirmekti. Hazreti Osman’a teklifleri de görevden çekil. Hazreti Osman ise Allah’ın kendisine giydirdiği bu gömleği çıkarmayacağını ifade etti. Niye? Çünkü kendisinden sonra artık bunu bir alışkanlık yapacaklar ve her bir halifeye zorla baskıyla hilafet görevini el çektireceklerdi. Böyle bir adet de bırakmamak için de yine kendini feda etti Hazreti Osman. Hazreti Osman Kur’an-ı Kerim’i okurken 40 gün boyunca kuşatma altında çoğu zaman aç susuz kaldı. Hazreti Hüseyin evin bacasından yani damından girerek ona su götürüyordu.

Sonra Kur’an okuduğu bir sırada onu şehit ettiler. Kanı aktı. Kur’an-ı Kerim’in musafına aktı. İlgili ayetin üzerine aktı. Bu ayette ne diyordu? Bakın şöyle burada görebiliyorsunuz. İşte bu ayetin üzerine Hazreti Osman’ın kanı aktı, mübarek kanı. Sakalları, bembeyaz sakalları kırmızıya bulandı. Eşi Naile hanım Hazreti Osman’ın katledilmesini engellemek için elini attı ve onun parmaklarını kopardılar. Üç parmağını kopardılar. Naile hanım çok şair bir kişilikti. Bir prensin kızıydı. Beni Kelp aşiretinin kabilesinin ki Şam’a hükmediyordu. Hazreti Muaviye’nin bulunduğu Şam’ın kayı ekseriyeti Kelp kabilesine aitti. Çok kalabalıklardı. Yani diğer bütün kabilelerden daha kalabalıklardı. Çok güçlülerdi. İşte o aşiretin kızıyla, önceden Hristiyandı Naile, Müslüman olmuştu ve şair bir nitelikliydi. Çok zeki bir hanımefendiydi. Çok asaletli bir hanımefendiydi. Aynı zamanda Hazreti Muaviye de Kelp aşiretinin damadıydı. Hazreti Muaviye ile Hazreti Osman akrabaydılar.

Ve Naile hanım parmaklarını bir acıklı bir mektup ve bir şiir yazdı. Çok dokunaklı bir şiir yazdı. Parmaklarını da o mektubun içerisine koydu. Şam’a kabilesine gönderdi. Ve bu mektup hüngür hüngür gözyaşlarıyla okundu ve İslam Devleti’nin meşru halifesi zulmen katledilmişti. Bunun üzerine Kelp kabilesi Hazreti Muaviye’den de ve diğerlerinden de intikam istediler. Çünkü kızlarına haksızlık edilmiş, hatta biraz kötü sözler edilmiş ve damatları katledilmiş. Beni Umeyye de çok kalabalıktı. Beni Umeyye de Hazreti Muaviye’yi büyük birader, büyük lider olarak görüyordu. Aşiretin büyüğü olarak görüyordu ve bunun intikam alınmasını istiyordu. O da baskı altındaydı. Ve o da bu katillerden intikam alınmasını önceliyordu. Ama Hazreti Ali radıyallahu anh ise önce iktidarı iyice temkin etmek, iktidarda iyice sabit kadem basmak, daha sonra da intikam almayı ya da gerçekten suçu sabit olanları cezalandırmayı doğru buluyordu.

Hatta o gün Medine’de Hazreti Osman’ın katillerinden biri katledildi. Hazreti Ayşe, Hazreti Tal, Hazreti Zübeyriz Basra’ya gittiler ve Basra’da Küçük Cemel isimli bir savaş oldu. Küçük Cemel savaşında Hazreti Osman’ı katledenlerin elebaşlarından birini de orada öldürdüler. Ama Hazreti Osman’ın katilleri aynı zamanda o isyancılar Hazreti Ali’yi de halife olarak seçtiler. Kıymetli kardeşlerim, Hazreti Osman’ın nepotizmle suçlanması tamamen bir iftira ürünü. Özellikle birtakım sahabe düşmanı çevrelerin kendi geriye dönük tarih inşasında ve tarih kurgusunda malzeme olarak kullandıkları iğrenç bir yalandan ibarettir. Daha önceki derslerde de ifade ettiğimiz gibi Hazreti Ali, Hazreti Osman’dan daha fazla akrabasını vali atamıştır. Hazreti Ali’nin kabilesi yani Haşim oğulları kabilesi Umeyye oğullarından daha azınlıktadır. Umeyye oğulları yani Emeviler o dönemde Müslüman Arap toplumun en kalabalık aşiretiydi, kabilesiydi. Umeyye oğullarından yani Emevilerden en fazla vali atayan kimse Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.

Hazreti Ali’nin devleti Hazreti Osman’ın devletinin yaklaşık yarısı kadar hatta daha az bir genişliktedir. Daha küçüktü. Fakat Hazreti Ali kendi akrabalarını daha fazla vali atamıştı. Ve Hazreti Osman’da akrabalarından sadece beş kişiyi yani Muaviye bin Ebi Sıfyan ki kendisi atamamıştır. O Hazreti Ömer döneminde atanmıştır. Abdullah bin Sa’d bin Ebi Serh Mısır’a vali. Velid bin Ukbe Kufe ve Ermenistan’ın fatihidir bu. Said bin El As Kufe’ye vali atanmıştır. Abdullah bin Amr Basra, Horasan ve Sicistan’ın fatihidir. Peygamberimiz ona asla susuz kalmayacak. diye dua etmiştir. Mervan bin Hakem Bahreyn’e atanmıştır. Biz halifeleri bile günahsız görmüyoruz. Hatasız görmüyoruz. Halifelerin valilerini elbette hata yapan, yanlış da yapabilecek kullar olarak görüyoruz. Fakat Hazreti Osman’ın bu atamış olduğu akraba valileri, ismini saydığımız kimseler çok büyük fetihler gerçekleştirmiş. Çok büyük askeri başarılar elde etmiş.

Onlardan herhangi biri günümüzde aynı başarıyı bir devlette gösterse, mutlaka yüksek devlet nişanı alırdı. Bu valiler başarılı valilerdir. İyi eğitimli kimselerdir. Bununla birlikte bunların her biri en fazla beşi aynı zamanda görev üzerinde olmuştur. Hepsi bir anda görevde olmamışlardır. Şimdi Hazreti Ali’nin akrabalarından valileri okuyalım. Aynı zamanda ekrana da yansıyor. Abdullah bin Abbas, Basra valisi. Kusen bin Abbas bin Abdülmütalip, Mekke ve Taif valisi. Ubeydullah bin Abbas bin Abdülmütalip, Yemen ve Bahreyn valisi. Ceade bin Hübeyre bin Ebi Vehb, Horasan valisi. Bunlar hepsi Hazreti Ali’nin akrabaları, amca oğulları. Temmam bin Abbas bin Abdülmütalip, Medine’ye. Ma’abat bin Abbas yine vali olarak atanmış. Muhammed bin Ebi Bekir yine vali olarak atanmış. Muhammed bin Ebi Bekir Hazreti Ebu Bekir’in oğlu ama Hazreti Ali’nin evlatlığıdır. Bunu da ifade edelim. Fakat Hazreti Ali taraftarıdır.

Ve Hazreti Ali dolayısıyla onu atadığında bundan ötürü de, yani Hazreti Ali bir akrabasını atamış oluyor. Şimdi, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin Emevilerden atadığı valilere bakalım. Uteyb bin Said bin Ebil As, Mekke’ye, yani sorumlu olarak, yetkili olarak atanmış. Ebu Süfyan bin Harp, yani Hazreti Muaviye’nin babası Necrana. Halid bin Said el-Emevi Beni Meshece. Eban bin Said Bahreyn’e. Amir bin Said el-Emevi Hayber’e. Hakem bin Said Savk bölgesine. Amr bin As As el-Emevi Amman’a, Osman bin Said Teyme’ye görevli olarak, bürokrat olarak, vali olarak atanmıştır. Şimdi görüldüğü gibi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de Emevilerin insan sermayesini, beşeri sermayesini göz ardı etmemiştir. Şimdi tabii bu sahabeler arasında, yani bunlar 50 vali, 60 vali ya da üst düzey bürokrat atamış diyelim, 70 vali atamış.

Bu oransal olarak da, bu liste elimizde var, bu listeye oransal olarak da bakıldığında, onların atadıkları çokça valiye rağmen, çokça bürokrata rağmen, kendi akrabalarından çok az kişiyi atadıkları da görülür. Yani Hazreti Osman nepotizm yapmışsa, Hazreti Ali de nepotizm yapmış demiyoruz haşa. Hiçbiri de yapmamıştır. Fakat devletin ciddi meydan okumalarla karşılaştığı, çeşitli bölgelerde isyanların ve güvenlik zaafiyetlerinin olduğu, Adem’in merkeziyetçi bir yönetimin devletin bölünmesine neden olabileceği tehlikesi ve buna benzer birçok sebeple emanet ve sadakat dengesi sağlanmış ve emin kimseler, sadakatleri de temin edilerek ya da sadık olacaklarından emin olunan kimseler, çeşitli yerlere vali olarak atanmıştır, bürokrat olarak atanmıştır. Ama genele bakıldığında, genelde Ensar’dan, Muhacir’den, Bedir ashabından ve diğer sahabenin önde gelenlerinden her ikisi de vali atamaları gerçekleştirmiştir. Allah hepsinden razı olsun. Şonlar Erica’nın kulağında konuştuğu örnekler.. Adem’ik evvelki hal ró FM’tan efsan yorulmuştur. Yoklar. Hatam sözgür olmanın cezidindir.. Bunu de ekledik. Bence de gergin oldu burada. 

Din Kurgulamak Bölüm 5 – Hulefâ-yi Râşidîn Dönemi – Cemel ve Sıffin Vakaları 1 | Abdulkadir Şen

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir