Namaz: Müminin Miracı, Hidayetin Kapısı

Namaz: Müminin Miracı, Hidayetin Kapısı

İnsan, yaratılış gayesini idrak ettikçe kulluğunun şuuruna varır. Kulluk, sadece bir inanç beyanından ibaret değildir; aksine, kalbin tasdiki, dilin ikrarı ve azaların fiiliyle hayat bulur. İşte namaz, bu kulluğun en yüce tezahürlerinden biri, müminin Rabbiyle kurduğu en güçlü bağdır. Namaz, kulun Rabbi ile baş başa kaldığı bir miraç, kalbin kirlerinden arındığı bir rahmet pınarı ve hidayet üzere kalmanın en sağlam dayanağıdır.

Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz, “Onlar gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.” (Bakara, 2/3) buyurarak, müminin temel vasıflarını zikretmiştir. İman, namaz ve infak… Bu üç temel unsur, hakiki kulluğun ve hidayet üzere kalmanın yollarını gösterir. Mümin, gayba iman eder; Rabbi’nin hükmüne kayıtsız şartsız teslim olur. Bu teslimiyetin en belirgin alameti ise namazdır. Çünkü namaz, imanın pratiğe dökülmüş halidir.

Namaz: Ruhun ve Bedenin Dirilişi

Mümin, namazla her gün beş kez dirilir. Aldığı abdestle günahlarından arınır, seccadesine yöneldiğinde dünyadan sıyrılır, secdeye vardığında Rabbi’ne en yakın anını yaşar. Namaz, yalnızca şekilden ibaret bir eylem değil; ruhu besleyen, kalbi dirilten, insanı kötülüklerden alıkoyan bir tevhid eylemidir. Nitekim Yüce Allah, “Şüphesiz ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebut, 29/45) buyurarak, namazın insan üzerindeki tesirini beyan etmiştir.

Namaz, mümin için bir sığınaktır. Günahların kalbi kuşattığı, dünyanın fitnesinin insanı sardığı anlarda, namaz bir liman, bir arınma vesilesidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ‘Namaz gözümün nurudur.’ buyurarak, namazın kalpleri nasıl nurlandırdığını ifade etmiştir. Mümin, namaz sayesinde Rabbine yönelir, dünyadan soyutlanır, nefsini dizginler ve kulluğunu tazeler.

Namaz: Hidayetin Sigortası

Namaz, sadece bireysel bir ibadet değil, aynı zamanda hidayetin elde tutulmasını sağlayan ilahi bir lütuftur. Hidayet, kalpte başlayan ve amellerle korunan bir nurdur. Eğer bir mümin, hidayet üzere kalmak ve muttakilerden olmak istiyorsa, namazına sımsıkı sarılmalıdır. Kur’an, müminlerin sıfatlarını sayarken, onların namazlarını huşu ile kıldıklarını (Müminun, 23/2) ve namazlarını dosdoğru kıldıklarını (Bakara, 2/3) vurgular. Çünkü namaz, kalbin katılaşmasını engelleyen, insanın Rabbi ile olan bağını muhafaza eden en güçlü manevi kalkandır.

Namazın terki, gafletin ve imandan uzaklaşmanın bir alametidir. Kafirler, Allah’a iman etmedikleri için namaz kılmazlar. Mümin ise namazla imanını diri tutar, secde ile kulluğunu tazeler, Rabbi’ne yakarışıyla ruhunu arındırır. Eğer kalplere günahlar peş peşe gelirse, bu günahları temizleyecek olan yine namazdır.

Sonuç: Namazı Dosdoğru Kılmak

Namaz, dinin direğidir. Direği olmayan bir bina nasıl ayakta duramazsa, namazı olmayan bir hayat da hakiki iman ve istikamet üzere kalamaz. Namaz, yalnızca bir ibadet değil, aynı zamanda Rabbimiz tarafından emredilen bir diriliş ve hidayet vesilesidir. Mümin, namazını hakkıyla kılmalı, huşu ile eda etmeli ve onu sadece bir alışkanlık olarak görmemelidir. Çünkü namaz, sadece dünyevi meşgalelerden bir mola değil, aksine fani dünyanın üzerindeki perdeyi kaldıran, ahirete açılan bir kapıdır.

O halde, mümin namazlarından gafil olmamalı, onu dua ve sabırla süslemeli, Allah’a olan yakınlığını namazla güçlendirmelidir. Çünkü namaz, müminin miracıdır, ruhun huzurudur ve Rabbine açılan en güzel kapıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir