İnsan, Kâinat, Hayat ve Ötesine Kur’an Gözüyle Bakış: Mutlu Bir İnsanlığa Doğru
Her şeyin merkezinde insan vardır; düşünen, hisseden, arayan bir varlık… Ancak insan, ne sadece bir et ve kemik yığınıdır, ne de yalnızca dünya nimetlerinin peşinden koşan bir mahlûk. Kur’an-ı Kerîm, insanı hem yeryüzünün halifesi hem de imtihanla yoğrulan bir misafir olarak tanımlar. O hâlde insanı anlamak, kâinatı okumak, hayatı çözmek ve ötesine hazırlanmak için Kur’an’ın nuruyla bakmak zaruridir. Zira ancak bu bakış, bireyi huzura, toplumu adalete ve insanlığı hakiki mutluluğa taşıyabilir.
İnsan: İlahi Bir Emanet
Kur’an’a göre insan, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir (Bakara, 2/30). Bu görev, ona verilmiş büyük bir sorumluluktur. Çünkü insan, akıl ve irade sahibi olarak yaratılmış; iyilik ile kötülük, hak ile batıl arasında tercihte bulunabilecek bir varlık olmuştur. “Andolsun, biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” (Tîn, 95/4-5) ayetinde belirtildiği üzere, insanın yüceliği de, düşüşü de kendi iradesiyle şekillenir.
Kâinat: Sessiz Bir Kur’an
Kâinat, Allah’ın kudretini gösteren muazzam bir kitap gibidir. Gökyüzündeki yıldızlar, yeryüzündeki ağaçlar, denizlerdeki balıklar, her biri O’nun ayetleridir. “Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, insanlar onlardan yüz çevirerek geçerler.” (Yûsuf, 12/105) buyurur Kur’an. Her zerre, Yaratan’ı tesbih ederken, insanın bu nizamı okumaması, onu görmemesi büyük bir gaflettir. Kur’an, insanı tekrar tekrar tefekküre çağırır; çünkü kâinat, tevhid hakikatinin sessiz bir şahitliğidir.
Hayat: Bir İmtihan Sahnesi
Hayat, süresi belli olmayan bir imtihan sürecidir. “Hanginizin daha güzel amel edeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.” (Mülk, 67/2). İnsan bu hayatta sınanır; sabırla, şükürle, fedakârlıkla, adaletle. Dünya, aldatıcı bir süs olmaktan öteye gidemez. Kur’an, geçici olana değil, kalıcı olana yönelmemizi ister. Gerçek başarı, yalnızca iman edenlerin ve salih amel işleyenlerin olacaktır (Asr, 103/1-3).
Ötesi: Hesap Günü ve Sonsuzluk
Kur’an, insanı sadece dünya hayatıyla sınırlamaz; asıl yurdu olan ahireti hatırlatır. “Her nefis ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Ankebut, 29/57). Hayat bir başlangıçtır, ölüm ise bir son değil; yeni bir âlemin eşiğidir. İyiliklerin karşılığının eksiksiz verileceği, hiçbir kul hakkının unutulmayacağı o günde, herkes yaptıklarının hesabını verecektir. Bu bilinç, insanı sorumluluk duygusuyla yaşatır; zulümden uzak, merhametli, adil bir birey hâline getirir.
Mutlu Bir İnsanlığa Doğru
Kur’an, insanı karanlıktan aydınlığa çıkarmak için indirilmiş bir rahmettir (İbrahim, 14/1). Onun öğretileriyle yoğrulan bir insanlık, kardeşlikte birleşir, adalette buluşur, merhamette yücelir. Bugün dünyada yaşanan huzursuzlukların temelinde, insanın yaratılış gayesinden sapması vardır. Ne zaman ki insan tekrar kendine, Yaratan’a ve Kur’an’a yönelirse; işte o zaman hakiki mutluluğun kapıları aralanır. Çünkü saadet, servette ya da şöhrette değil; Allah’la barışık bir kalpte gizlidir.
Sonuç Yerine
Kur’an, insana kendini, kâinatı ve hayatı okuyabileceği bir gözlük sunar. Bu gözlükle bakıldığında, her şey anlam kazanır; her acı sabra, her karanlık ümide dönüşür. İnsan kendini tanıdıkça Rabbini tanır, Rabbini tanıdıkça sorumluluğunu kavrar. Ve böyle bir idrakle yaşanan her an, hem bu dünyada huzura hem de ebedi yurtta selâmete vesile olur. Mutlu bir insanlık, Kur’an’ın rehberliğinde mümkündür; yeter ki biz ona kulak verelim, kalbimizi açalım.