Çocukta Dini Duygu ve Davranışların Geliştirilmesinde Bütüncül Bir Yaklaşım: Sevgiyle Yoğrulmuş İslami Terbiye
Çocuk eğitimi, yalnızca bilgiyi aktarmaktan ibaret olmayan, ruhu, zihni ve kalbi bir arada işleyen, hassas ve derinlikli bir süreçtir. Bu sürecin en önemli boyutlarından biri de çocuğun manevi gelişimi, yani dini duygu ve davranışlarının sağlıklı bir şekilde inşasıdır. Zira çocuk, dünyaya temiz bir fıtratla gelir; bu fıtrat, yaratılışındaki safiyeti ve iyiliğe meylini temsil eder. Bu fıtri yönü doğru bir eğitimle beslemek, İslami terbiyenin özünü oluşturur.
Her şeyden önce, çocuğa dini değerleri aktarırken sade, anlaşılır ve cezbedici bir üslup kullanmak elzemdir. Zira gönle değmeyen, hayatla buluşmayan, yaşanmayan bir din anlatımı, çocuğun ruhunda karşılık bulmaz. İslam dini, yalnızca ritüellerden ibaret değil; hayatı kuşatan bir rahmettir. Bu rahmeti çocuğa anlatmanın en etkili yolu, dinin sevgi, güven, merhamet, adalet ve sabır gibi temel ilkelerini yaşanabilir örneklerle sunmaktır. Çocuk ancak bu değerlerin yaşandığı bir ortamda, İslam’a yönelir, dinle bağ kurar ve onu içselleştirir.
Çocuk terbiyesi, parça parça değil, bir bütün olarak ele alınmalıdır. Zira insan, sadece akıldan ibaret değildir; duygu, düşünce, ruh ve beden gibi çok yönlü bir varlıktır. Bu bütünlük göz ardı edildiğinde, bir alandaki aşırı yoğunlaşma diğer alanlarda ciddi boşluklar doğurur. Nasıl ki bir çocuğun bedensel engeli onun hayatını etkiliyorsa, ruhsal ihmaller de çocuğun şahsiyetini zedeleyebilir. Bu nedenle dini eğitim de çocuğun tüm yönlerini kuşatan bir anlayışla verilmelidir.
Çocuğa değer ve bilgi telkin edilerek öğretilir. Bu telkin, anne-babanın ve eğitimcinin diliyle, hâliyle, örnekliğiyle hayat bulur. Çocuğa dinin güzelliklerini öğretmenin en etkili yolu, onları yaşayan bir örnek olmaktır. Sadece sözle değil, hal diliyle de çocuğa ulaşmak gerekir. Çünkü çocuklar nasihatten çok yaşananı öğrenirler. Anne ve baba, Allah’a olan bağlılıklarını, sabırlarını, merhametlerini ve ibadetlerini içtenlikle yaşadığında, çocuk bu halin etkisiyle dinle bağ kurar.
Çocukla ilişkilerde müdahale etmek yerine yön göstermek, kontrol etmek yerine gözlemlemek, tutmak yerine rehberlik etmek; onun özgüvenini ve iç dayanıklılığını artırır. Bu yaklaşım, çocuğun kişiliğini bastırmak yerine onu destekler ve onun kendi yolunu bulmasına yardımcı olur. Çocuk sorun yaşadığında, onu aşağılamak ya da utandırmak yerine, önce onu anlamak ve kabul etmek, sonra da yönlendirmek gerekir. “Ne kadar da korkaksın” gibi ifadeler, çocukta korkuyu gidermek bir yana, daha derin duygusal yaralara neden olur. Tedavi ise ancak kabul, saygı ve anlayışla mümkündür.
Anne-babalar şunu bilmelidir ki, eğitimde sabit reçeteler yoktur. Her çocuk farklıdır; tabiatı, mizacı, çevresi ve yaşadığı tecrübeler farklıdır. Bu nedenle dini terbiye de çocuğun özel durumuna uygun şekilde şekillenmelidir. Her çocuğun kabiliyeti farklıdır. Biri okul birincisi olabilirken diğeri güzel Kur’an okuyabilir; biri matematikte başarılıyken diğeri merhametiyle öne çıkabilir. Önemli olan, bu farklılıkları kabul etmek ve çocuğa kendini değerli hissettirmektir. Böyle bir çocuk, “Okulun en başarılı öğrencisi olamayabilirim ama Allah’ın hoşnut olduğu bir kul olabilirim” diyebilmelidir.
Sonuç olarak, dini eğitim sadece bilgi vermek değil, ruhlara dokunmak ve kalpleri imanla beslemektir. Sevgiyle yaklaşmak, anlayışla yönlendirmek ve örnek olmak, bu yolculuğun en sağlam adımlarıdır. Unutulmamalıdır ki, Hz. Peygamber (s.a.v.), çocuklara yaklaşımında her zaman sevgi ve merhameti esas almış, onları küçümsememiş, aksine onların duygu ve ihtiyaçlarına duyarlılıkla yaklaşmıştır. Bizlere düşen, bu Nebevi metodu rehber edinerek, çocukların dini gelişiminde sağlam temeller atmaktır. Çünkü iyi yetişen bir çocuk, sadece anne-babanın değil, ümmetin de yarınlara uzanan duasıdır.