Yaratılış Gayesi: En Güzel Amellerin Peşinde Bir İnsanlık Serüveni

İnsanın varlık sahnesine adım atışı, sıradan bir tesadüfün değil, kudreti sonsuz bir iradenin bilinçli bir tercihinin tezahürüdür. Zira Yüce Allah, Zâriyât Suresi 56. ayette buyurur: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Bu ayet, insanın yaratılış gayesini özlü ve derin bir biçimde ortaya koyar. Kulluk, yalnızca ibadet etmekle sınırlı olmayan, hayatın her anına yayılan bir teslimiyet ve bilinç hâlidir. Ancak bu kulluk, pasif bir kabulleniş değil; aksine, aktif bir arayış, bir çaba, bir amel sürecidir.

Hud Suresi 7. ayette ise bu gayenin içeriği biraz daha detaylandırılır: “Hanginizin daha güzel amel işleyeceğini denemek için…” denilerek, hayatın yalnızca bir sınav değil, aynı zamanda bir güzellik yarışı olduğu belirtilir. Yeryüzü yaşanır hale getirildikten sonra insana verilen sorumluluk, bu güzellikleri sadece tüketmek değil, onları aşkla işlemek, onları örnek davranışlarla süslemektir. Aynı tema, Mülk Suresi 2. ayette de karşımıza çıkar: “Hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.”

Bu noktada öne çıkan kavram, “ahsenü amela”, yani “en güzel amel”dir. “Amel”, sadece bir fiil değil; bilinçle yapılan her tür çaba, yönelim ve üretimi kapsar. Eğer bu amel “salih” ise, yani iyi, doğru, sağlam ve yararlı ise; o zaman hem dünya hem de ahiret adına değer taşır. Salih amel, hayatı güzelleştiren ve insanı yücelten fiildir. Ahmet Hamdi Akseki’nin ifadesiyle salih amel, aklıselimin ve insan fıtratının reddetmeyeceği, bireyin kendi nefsine, ailesine, milletine ve tüm insanlığa fayda sağlayan işlerdir. Bu da gösterir ki iman, yalnızca kalpte saklı bir inanç değil; o inancın davranışlara ve topluma yansıyan şeklidir.

Allah’ın yarattığı bu göz alıcı dünyada, insanın en büyük imtihanı, bu güzelliklerin arkasındaki hakikati görebilmek ve aldanmamaktır. Zira dünya bir süslenmiş sahnedir; izleyici olan insandan beklenen ise sadece bu sahneyi izlemek değil, onun içinde hikmetle hareket etmek, güzelliği taklit değil, inşa etmektir.

İnsan, bu dünyada iz bırakmakla yükümlüdür. O iz, salih amellerle örülmelidir. Yardım eli uzatmak, adaleti gözetmek, tevazu ile yürümek, sabırla beklemek, şefkatle yaklaşmak, hakikati aramak… İşte bunların her biri, “ahsen” yani en güzel amele giden yolun taşlarıdır.

Yaratılış gayemiz, bir kul olmanın ötesinde, güzel işler yapan bir kul olmaktır. Bu da insanın yaratılışını anlamlı kılar. Çünkü hayat, yalnızca bir varoluş değil; doğru, sağlam ve güzel bir duruş sergileyerek o varoluşu yüceltmektir.

Sonuçta insan, kendi elleriyle ördüğü amellerle ya Rabbinin hoşnutluğunu kazanacak ya da o güzel fırsatları israf ederek hüsrana uğrayacaktır. O hâlde bize düşen, her yeni günün eşiğinde, en güzel işleri yapmaya azmetmek; ahsenü amel yarışında geri kalmamaktır. Çünkü bu yarışta ödül, cennettir. Ve bu yarış, yaratılışımızın özüdür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir