Secdede Gizlenen Sır: Bir Kulluk Göstergesi Olarak Namazın Ehemmiyeti

Secdede Gizlenen Sır: Bir Kulluk Göstergesi Olarak Namazın Ehemmiyeti

İnsan, yaratılışının sırrını ararken çoğu zaman dış dünyaya yönelir. Oysa hakikat, insanın iç âleminde saklıdır. İşte bu iç yolculuğun en derin menzili, Rabbine yönelişle başlar. Namaz, bu yönelişin adı, kulluğun nişanı, teslimiyetin dili ve ruhun derin secdesidir. O, yalnızca bir ritüel, bir şekil değil; insanın Allah karşısındaki acziyetini ilan ettiği, Rabbinin huzurunda varlık iddiasını terk ettiği bir ibadettir. Namaz, kul ile Yaradan arasında kurulan kelimelerin ötesinde bir bağdır. O bağ ki; zamanla değil, sadakatle kuvvetlenir.

Namazın ehemmiyetini anlamak için evvela onun kaynağına yönelmek gerekir. Kur’an-ı Kerim’in sayısız ayetinde Yüce Allah, namazı emretmiş, onu dosdoğru kılmayı salık vermiştir: “Şüphesiz ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebût, 45) Bu ayet, namazın sadece bireysel bir ibadet değil, aynı zamanda sosyal bir ahlâk eğitimi olduğuna işaret eder. Zira namaz, kulun nefsini dizginleyen, arzularını terbiye eden ve onu kötülükten uzaklaştıran bir kalkandır.

Namaz, vakitlerin şahitliğinde yaşanır. Her vaktin kendine has bir rengi, bir kokusu, bir duası vardır. Sabah namazı, karanlıktan aydınlığa uyanıştır. Gecenin gafletinden silkinip Rahman’a yöneliştir. Öğle, dünyanın telaşına kısa bir ara verip Hakk’a dönüşün adıdır. İkindi, günün son demlerinde kulun kendini yeniden hatırlayışıdır. Akşam, güneşin çekilişinde kulun Rabbine hamd edişidir. Yatsı ise, dünya perdesi kapanmadan önce Rabbin huzurunda son bir duruştur. Her biri, insanın kalbinde ayrı bir hikmet, ruhunda farklı bir tefekkür bırakır.

Namaz, bir kulluk göstergesidir çünkü secde, insanın benliğini toprağa gömdüğü andır. Secde, kibri yıkan, egoyu ezen, kulun “ben”den “Sen”e geçiş yaptığı anıdır. Bu yüzden Allah Resulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kulun Rabbine en yakın olduğu an, secde halidir.” (Müslim) Namaz, böylece kulun Rabbine yaklaşma vesilesidir; bir mirâcdır, yani yükseliştir. Miraç Gecesi’nde namaz farz kılınmış olması da bu sırrın bir yansımasıdır. Diğer ibadetler Cebrail aracılığıyla bildirilmişken, namaz doğrudan Allah katından, semanın ötesinden hediye edilmiştir.

Ancak namaz, sadece şekilsel bir ibadet değildir. Allah Resulü’nün “Namaz gözümün nuru kılındı” ifadesinde de görüldüğü üzere o, ruhun teskinidir. Kaygının, hüzünlerin, beklentilerin, pişmanlıkların Allah’a arz edildiği mahrem bir alandır. Her “Elhamdülillahi Rabbil alemin” ifadesiyle kul, dünyadaki nimetleri tefekkür eder; her “İyyâke na’budu ve iyyâke nesteîn” ile yalnızca Allah’a kulluk ettiğini ve yalnızca O’ndan yardım dilediğini hatırlatır kendine. Namaz, bir iç muhasebedir. Her rekâtta dünya biraz daha silinir, kalp biraz daha arınır.

Namaz, bireyin kendi iç dünyasında gerçekleşen bir kıyamdır. O kıyamda, kul yalnızca fiziksel olarak değil, ruhen de ayağa kalkar. Dünya karşısında eğilmiş omuzlar, Allah karşısında dikleşir. Fakat hemen ardından gelen rükû ve secdeyle insan, nefsine secde ettirmemeyi öğrenir. Namazın döngüselliği, hayatın daima bir devinim içinde olduğunu öğretir. Her kıyamda umut, her secdede teslimiyet vardır.

Netice itibarıyla, namaz Allah’a kulluğun en sahih, en sade, en samimi ifadesidir. O, yaratılanın Yaratıcı karşısındaki itirafıdır. Namazı ciddiyetle eda eden bir mümin, hayatının merkezine Rabbiyle olan bağını koymuş olur. Onun vakitleri, seherin sessizliğinde başlar ve yatsının huzurunda tamamlanır. Her ezan, bir çağrıdır; kulun içindeki ilahi sesi yeniden hatırlatır. Kim bu çağrıya kulak verirse, o hem dünyada hem ahirette sükûn bulur. Çünkü namaz, Allah’la baş başa kalmanın en özel halidir. Ve o hâl ki; kulun Rabbine en yakın olduğu andır. İşte bu yüzden namaz, sadece bir ibadet değil, bir kulluk destanıdır.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir