Fâtiha Suresi 7. Ayet Üzerine

Fâtiha Suresi 7. Ayet Üzerine
“Sırâtallezîne en’amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn.”
(Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna; gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil.)


Kur’ân-ı Kerîm’in kalbi mesabesindeki Fâtiha Suresi, yedi ayetlik kısa hacmine rağmen mana derinliğiyle bütün bir vahyin özünü bünyesinde taşır. Söz konusu yedinci ayet, bu surenin dua formundaki son merhalesidir. Artık kulun kalbi Rabbine yönelmiş, O’nu tanımış, yüceltmiş, yalnız O’na ibadet ve yardım sözü vermiştir. Şimdi ise, bu kulluk yolculuğunda en temel ihtiyacını dile getirmektedir: Doğru yol ve bu yolun yolcuları ile beraberlik. Ne büyük bir dua! Ne zarif ve sarsıcı bir kelime örgüsü!

Bu ayet, Kur’ân’ın insana sunduğu en kapsamlı yönelişlerden birini içerir. Kul, artık yalnız “sırât-ı müstakîm”e talip değildir; o yolun yalnız olmadığını, o yolu yürüyenlerin bulunduğunu da bilir. Ve bu yolun kimlere ait olduğunu Allah’tan öğrenmek ister. Çünkü her yolun yolcusu vardır. Her yol, bir iz taşır ve insan hangi izlerin ardına düşeceğini seçmekle yükümlüdür.


Nimetin İzinde Yürümek

Ayet, “kendilerine nimet verdiklerinin yolu” ifadesiyle başlar. Bu, sadece bir temenni değil, bir tercihin, bir yönelişin ve bir sadakatin ifadesidir. Allah, Kur’ân’ın başka ayetlerinde bu nimeti açıklar: “Kim Allah’a, Peygamber’e, onun dostlarına itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehitler ve salihlerle beraberdir.” (Nisâ, 69)

Nimet burada sadece dünyevi bir bolluk değil, iman, hidayet, istikamet, marifet ve Allah’ın rızası gibi uhrevi ve ebedi ikramları kapsar. Bu bağlamda kul, bu nimetin sadece izleyicisi değil, yolcusu olmak ister. Yolun kendisi kadar yol arkadaşları da mühimdir. Bir yolun kiminle yüründüğü, o yolun akıbetini belirler.


Gazaba Uğrayanlar: İlmin Reddi, Kalbin Sertleşmesi

Ardından gelen “gazaba uğramışların yolu değil” ifadesi, doğru yoldan sapan bir grubu tarif eder. Burada özellikle “gazap” kelimesinin tercih edilmesi, sapmanın basit bir hatadan ibaret olmadığını, bilerek, isteyerek bir isyana dönüştüğünü işaret eder. Tefsirlerde, bu ifadeyle kastedilenin başta Yahudiler olduğu, çünkü hakkı bildikleri hâlde onu gizledikleri veya çiğnedikleri belirtilmiştir. Ancak bu yalnız tarihsel bir bağlamda kalmaz; bu tavır, her çağda tekrarlanan bir bozulma halidir: İlmi olan ama kalbi kararmış kimseler.

Gazaba uğramak, Allah’ın rızasından mahrumiyetin ötesinde, O’nun öfkesine muhatap olmaktır. Ve bu, insana ait varoluşun en karanlık uçurumudur. Kul bu yüzden yalnız doğru yolu değil, aynı zamanda bu gazaptan uzak olmayı ister. Çünkü yanlış yola sapmak kadar, Allah’ın gazabına uğramak da iradenin bir sonucudur. Bu ayetle kul, bir bilinç geliştirmekte, yanlış olanı sadece tanımakla kalmayıp ondan uzaklaşma iradesi göstermektedir.


Sapmışların Yolu: Cehaletin Bataklığı

Son olarak gelen “ve ne de sapmışların” ifadesi, başka bir bozulma biçimini temsil eder. Bu defa bilgi yoktur. Niyet iyi olabilir, fakat doğru yol bilinmemektedir. Bu sapma hali daha ziyade Hristiyanlara işaret eder denmiş olsa da, ayet evrensel hakikati dile getirir: Cehaletle ibadet, karanlıkta yol aramaktır.

Bu insanlar belki içtenliklidir, ancak rehbersizdir. Sapmışlık, insanın kendi çabasıyla doğruya ulaşamaması, yanlış yönlere meyletmesi ve neticede dalalete düşmesidir. Bu yüzden kul, sadece bilgi sahibi değil, aynı zamanda bu bilgiyi doğru kullanan, kalbini aydınlatanlardan olmak ister.


Ayetin Ruhuna Dair

Bu ayet; bir dua, bir talep, bir arayış ve bir tefekkürdür. Kula her namazda tekrar tekrar kim olduğunu, kimlerle yürüdüğünü ve kimlerden uzak durması gerektiğini hatırlatır. Yol bellidir, iz bellidir, örnekler bellidir. Allah, kulunu yalnız bırakmamış; öncüler, rehberler ve örneklerle doğru yolu donatmıştır. Fakat kulun da bir tercihi vardır. İşte bu ayet, bu tercihin açık ifadesidir.

Bu yönüyle Fâtiha’nın 7. ayeti, hem bir öğretmen hem bir kılavuzdur. Hayatın karanlık dehlizlerinde, ideolojilerin, modaların ve şahsi çıkarların putlaştırıldığı bir çağda, insana sabit bir pusula sunar. Doğru yol, doğru yolcularla yürünür. Allah’ın nimet verdikleriyle. Gazaba uğrayanların değil. Sapmışların değil.


Sonuç: Ayetin Gölgesinde Yaşamak

Bu ayetle birlikte kul, bir dua değil, bir yöneliş biçimini benimser. Her rekâtta okunan bu cümle, kulun hayatının merkezine yerleşir. Kime benzemek istiyorsun? Kiminle yürümek istiyorsun? Hangi yolda kaybolmaktan korkuyorsun?

İşte bu yüzden Fâtiha’nın bu son ayeti, sadece bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Doğru yola yürümeye dair verilen bir yemin, bir talep ve bir yakarıştır. Ve her sabah, her akşam, her secdede tekrar edilen bir haykırıştır:

“Rabbim! Beni, Sen’in nimet verdiklerinin yolunda yürüt. Gazaba uğrayanların, sapmışların yolundan uzak eyle!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir