Mü’minûn Sûresi 18. Ayet Üzerine Derinlikli Bir Çalışma
“Ve gökten belli bir ölçüyle su indirdik. Onu yeryüzünde durdurduk. Şüphesiz biz onu gidermeye de elbette kadiriz.”
(Mü’minûn, 23/18)
Gökten İnene Saygı: Ölçü, Kudret ve Hatırlatma
Yağmur… Gök ile yer arasındaki en şairane temas. İlâhî bir armağan, hayatın kalbini attıran gizli bir damar. Mü’minûn Sûresi’nin 18. ayeti, gökten inen bu sessiz mucizeyi gündelik bir doğa olayı olmaktan çıkarıp, kudretin ve hikmetin tecellisi olarak önümüze koyar. Bu ayet, yalnızca bir iklim hadisesini değil, insanın hayata, nimete ve ilâhî düzene karşı duruşunu sorgular. Zira her damla, rahmetin ölçülü bir mektubudur.
“Ve gökten belli bir ölçüyle su indirdik…” – İlâhî Ölçü ve Denge
Kur’ân’da sıkça geçen “bi kaderin” yani ölçüyle ifadesi, Allah’ın kudretini olduğu kadar hikmetini de ilan eder. Yağmur, yeryüzüne tesadüfen düşen bir rastlantı değil; her damlası hesabı yapılmış bir planın parçasıdır. Ne fazlası gelir tufan olur, ne azı gelir kuraklık doğurur. Bu ölçü, insan aklını aşan bir dengeyle işler.
Bu ayet, modern bilimin “su döngüsü” dediği şeyi on dört asır önce ifade ederken, sadece fizikî bir döngüyü değil, ahlaki bir döngüyü de hatırlatır: İsraf etme, şükret ve hikmeti gör. Çünkü gökten inen su, yalnız toprağı değil, kalbi de yeşertir.
“Onu yeryüzünde durdurduk…” – Varlıkta Saklı Olan Vefa
Allah, bu suyu sadece indirmez; onu yeryüzünde durdurur. Toprakta saklar, yeraltında depo eder, göllerde biriktirir, kar olarak yığınlar. Bu suyu tutmak, korumak, yeniden döndürmek hep O’nun planıdır. İnsan çoğu zaman bu suyun kıymetini, ancak kaybedince anlar. Oysa her ırmak, her kaynak, her damla; Allah’ın birer “emaneti”dir.
Buradaki “durdurmak” kelimesi, sadece fiziksel bir muhafaza değil; aynı zamanda bir mesajdır: Nimet emanet edildiğinde onunla ne yaptığın da imtihandır. Ya Rabbi, sen verdin. Fakat biz ne yaptık bu suyla? Kirlettik, hoyratça tükettik, varlığını sıradan saydık…
“Şüphesiz biz onu gidermeye de elbette kadiriz.” – Kudretin Sessiz Tehdidi
İşte ayetin son cümlesi, her satırında gizli olan o ilâhî nezakete bir uyarı sertliği katar. Allah buyurur ki: “Eğer dilersek, bu suyu sizden alırız.” Ne bir fırtına kopar, ne de bir patlama olur. Sessizce, görünmeden, alıştıra alıştıra yok eder bu nimeti. Toprak çatlar, çeşmeler susar, nehirler kurur… Ve insan bir sabah uyanır; su artık yok.
Bu tehdit, bir gazap değil; bir ikazdır. Su gibi nimetin kıymetini bilmeyen toplumlara, tarihte defalarca “gökyüzünün suskunluğu”yla cevap verilmiştir. Kur’ân, bu noktada suyu yalnız bir doğal kaynak değil, aynı zamanda bir imtihan olarak resmeder.
Ayetin Gölgesinde Günümüz:
Bugün dünyanın pek çok bölgesinde yaşanan kuraklıklar, sel felaketleri, su savaşları… Mü’minûn Suresi’nin bu ayeti sanki bugünün haber başlığı gibidir. İnsan, Allah’ın emanet ettiği suya ihanet etmiş, tüketmiş, kirletmiş, kıymetini unutmuştur. Oysa ayet, bu düzenin insana ait olmadığını, suyun “veren”i olduğu gibi “geri alan”ı da olduğunu hatırlatır.
Bu ayet, çevre ahlâkının özüdür. Çünkü su, sadece biyolojik bir ihtiyaç değil; manevî bir aynadır. Bir toplumun suya olan saygısı, onun Allah’a olan saygısının da bir göstergesidir.
Sonuç: Gökten İnen Ders
Mü’minûn Suresi’nin 18. ayeti, gökten yalnızca su indirmiyor; aynı zamanda bir öğüt indiriyor. Her damla, Allah’ın rahmetinden bir iz taşır. Ölçülü indirilmiştir; ölçülü yaşa. Toprakta tutulmuştur; sen de koru. Ve bir gün alınabileceği hatırlatılmıştır; nankörlük etme.
Ey insan! Her yağmurda bir dua saklıdır, her damlada bir ayet. Gökyüzü konuşur, ama anlayana… Eğer gökten ineni sadece yağmur sanırsan, onun kıymetini kaybedince anlarsın. Fakat eğer o damlanın içinde Allah’ın kudretini, hikmetini ve rahmetini görürsen; işte o zaman hem toprak yeşerir hem de yüreğin…
“Ve gökten belli bir ölçüyle su indirdik…”
…ve aslında, insana düşen her şey de ölçülüydü.