Cehalet Nedir? İnsanlığın Karanlık Perdesi Üzerine Bir Düşünce
Cehalet, sadece bilmemek değildir; hakikati görmezden gelmek, aklı ve vicdanı susturmaktır. İnsan, bilgiye ulaşma imkânı varken bundan uzak duruyorsa, asıl cehalet orada başlar. Bu yüzden cehalet, bir eksiklikten çok bir tercihtir; kalbin gözünü kapatan bir perde, aklın ışığını söndüren bir gölgedir.
İslam düşüncesinde cehalet, sadece ilimsizlik anlamına gelmez; Allah’ı, kendini ve yaratılış gayesini bilmemek demektir. Kur’an, insanı “bilenlerle bilmeyenlerin asla bir olmayacağı” gerçeğiyle uyarır (Zümer Suresi, 9). Bu, bilginin bir süs değil, bir sorumluluk olduğunu gösterir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de “İlim talep etmek her Müslümana farzdır.” buyurarak, cehaletle savaşın bir ibadet olduğunu öğretmiştir.
Toplumsal düzeyde cehalet, insanları hakikatten uzaklaştırır, hurafeleri yaygınlaştırır ve zulmün kök salmasına zemin hazırlar. Bir milletin çöküşü, genellikle ilmin terk edilmesiyle başlar. Cehalet yaygınlaştığında, hakikat küçülür, yalan büyür; akıl susturulur, nefis konuşur.
Cehaletin zıddı sadece bilgi değil, hikmettir. Hikmet; bilginin ahlâkla birleşmesidir. Zira bilgi, kalbi arındırmıyorsa insanı kibre, gurura ve yanlışa da sürükleyebilir. Gerçek ilim, insanı Allah’a yaklaştıran, adaleti tesis eden ve gönülleri ihya eden bilgidir.
Sonuç olarak cehalet, insanı hem dünyada hem ahirette karanlığa mahkûm eden bir zincirdir. Bu zinciri kırmanın yolu ise ilim, tefekkür ve hikmetle mümkündür. Her insanın kalbinde bir “bilgi kandili” vardır; onu yakmak, cehaletin karanlığını dağıtmanın ilk adımıdır.
