Ertem Eğilmez – Kahkahanın Ciddiyeti, Sinemanın Vicdanı
Ertem Eğilmez, Türk sinemasında gülmenin bir kaçış değil, bir yüzleşme olduğunu bilen nadir ustalardandır. Onun filmlerinde kahkaha, acıyı örten bir örtü değil; acıyı görünür kılan bir ışıktır. Eğilmez, sinemayı yalnızca eğlendiren bir araç olarak değil, topluma ayna tutan bir vicdan olarak kurdu. Bu yüzden adı, Yeşilçam’da sadece filmlerle değil, bir üslup ve ahlâk anlayışıyla birlikte anılır.
1929 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Hayata erken yaşta, merakla ve çalışkanlıkla tutundu. Gazetecilikten reklamcılığa uzanan bir yolculuk, onun anlatı disiplinini ve ritim duygusunu besledi. Mizahı ciddiye almayı, ciddiyeti mizahla anlatmayı bu yıllarda öğrendi. Sinemaya adım attığında elinde büyük bütçeler değil; güçlü bir sezgi ve halkın nabzını tutan bir dil vardı.
1950’lerin sonu ve 1960’larda Türkiye hızla değişirken, Ertem Eğilmez bu değişimi salonların en arka sıralarına kadar ulaştıran filmler yaptı. Kurduğu Arzu Film, yalnızca bir yapım şirketi değil; bir okuldu. Senaryodan oyuncu seçimine, montajdan müziğe kadar her aşamada “insanı incitmeden eleştirmek” temel ilkeydi. Eğilmez’in kamerası sertti ama merhametliydi; eleştirirdi ama aşağılamazdı.
Onu geniş kitlelerin hafızasına kazıyan eserlerin başında Hababam Sınıfı gelir. Rıfat Ilgaz’ın metnini sinemaya uyarlarken, metnin ruhunu bozmadı; aksine genişletti. Hababam, sadece yaramaz öğrencilerin hikâyesi değil; eğitim sisteminin, otoritenin ve ezberin eleştirisiydi. Kahkaha yükselirken, düşünce de eşlik ederdi. Eğilmez, bu dengeyi ustalıkla kurdu.
Kemal Sunal, Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen, Tarık Akan, Ayşen Gruda gibi isimlerle kurduğu sinerji, Yeşilçam’ın en unutulmaz karakterlerini doğurdu. Bu oyuncular, onun setlerinde yalnızca rol yapmadı; bir dil öğrendi. Ertem Eğilmez, oyuncunun mizahını serbest bırakır ama ölçüyü asla kaybettirmezdi. Disiplini sessizdi, otoritesi bağırmazdı.
Ertem Eğilmez’in sineması sadece komediyle sınırlı değildi. Canım Kardeşim, Sev Kardeşim, Gurbet Kuşları gibi filmler, onun duygusal derinliğini ve sosyal gerçekçiliğini gösterir. Bu filmlerde gözyaşı da vardır ama melodram değil; hayatın çıplak gerçeği vardır. Eğilmez, yoksulluğu istismar etmez, hüznü süslemez. Seyirciye “bak” der, “acı” demez.
Onun en belirgin özelliği, halkla kurduğu sahici bağdı. Filmleri elit bir dilden konuşmaz; sokaktan, evden, okuldan seslenirdi. Bu yüzden zamana dirençlidir. Devirler değişse de Ertem Eğilmez filmleri eskimez; çünkü insan hâlleri eskimez. Bürokrasi, riyakârlık, saflık, adalet arayışı… Hepsi bugün de canlıdır.
1989 yılında hayata veda ettiğinde, arkasında yalnızca filmler bırakmadı. Bir sinema ahlâkı, bir mizah terbiyesi ve kuşaklar boyu süren bir etki bıraktı. Onun mirası, gülmenin ciddiyetini unutmamaktır. Çünkü Ertem Eğilmez, kahkahayı hafife almadı; onu insanı iyileştiren bir dile dönüştürdü.
Bugün bir film açıldığında, bir replik yıllar sonra hâlâ güldürdüğünde ve düşündürdüğünde, bilinmelidir ki o ritmin arkasında Ertem Eğilmez’in sesi vardır. Sessiz, ölçülü ve derin. Sinemanın, insana yakışır hâlini anlatan bir ses.
