Ahmet Mercan
Seksenli yılların tam ortalarıydı. O’nunla tanışıklığımız “Selam”la başladı. O, 12 Eylül ihtilalinin tarumar ettiği zamanlarda “Selam”ıyaymak ve yayınlamak için koştururken, ben bataklıkta bir gül açtırmaya çalışıyordum. Velhasılıkelam kavşak noktamızdı “Selam”.
Zaman her şeyi değiştirdiği gibi insanı da değiştirmekte. Hiç birimiz yirmi yıl veya otuz yıl önceki kişi değiliz. Kimilerimiz zamanın imbiğinde değişmek yerine dönüşerek, başka istikametlere, başka amaçlara, başka kazanımlara yönelerek değişirken, kimilerimiz hiç değişmeyerek kaskatı kesildi, ütopik bir hayalin beklentisi içinde realiteden koparak ziyan olup gitti.
Kimilerimiz ise değişti ama dönüşmedi. Onlardan birisi Ahmet Mercan. İlk tanıdığım Ahmet Mercan ile bugün bildiğim Ahmet Mercan arasında adamlık, adanmışlık, duruş, duyuş ve düşünüş açısından çok bir farklılık yoktur, kendisine emanet olarak gördüğü tepeyi asla terk etmedi. Tepeyi terk etmiş olsaydı, ganimet namına çok şey elde edebilirdi, itibar etmedi. Ürettiği fikir ve eserleri, herhangi bir kişisel ikbal ve istikbal kaygısı gütmeden, matlub ve mansıb peşinde koşmadan takdim etti.
Yıllar geçti, her daim görüşemesek de “Selam” birlikteliğimiz hâlâ devam ediyor, mesafelerin ötesinde. Ahmet Mercan sanatçı kişiliği, klas duruşu, naif ve latif mizacının ötesinde benim nazarımda, dört özelliği ile müstesna bir yere sahiptir.
Tüm bilgi, birikim ve entelektüel donanımına rağmen asla “entel tekebbür” sapması yaşamadı; sanatını, inandığı ve savunduğu değerleri, “köşe kapmaca” ucuzluğuna kurban etmedi. Sadeliği ve naif anlatımı tercih ederken bayağılığa düşmedi, asla prim vermedi.
Çocukluk, insanın fabrika ayarlarının henüz bozulmadığı, yaratılış gerekçesinden henüz kopmadığı, fıtrata en yakın dönemidir. Ve insan bu iklimden ne kadar uzaklaşırsa fıtratından o denli uzaklaşır, ilahi maksattan o denli uzağa düşmüş olur. Çocuk yanını kaybetmeyenler ise daha az kirlenenler, daha az hasar alanlar ve yaratılış emanetini henüz kaybetmemiş, daha insan kalabilmiş olanlardır. Konuşmalarında, davranışlarında, ürettiklerinde, tükettiklerinde tüm insani davranışlarında çocukça bir yanını hep korumuş, dünyanın kirinden pasından uzak tutmuş bir sanatçıdır Ahmet Mercan. Çocukça ve çocuklara yönelik eserlere ağırlık vermesinin arka planındaki gerekçe de budur kanaatimce.
İslam’ı asrın idrakine söyletebilmenin yeni yol ve yöntemlerinin keşfi için fikir üretti, teşebbüste bulundu, zaman ve imkânlarını harcadı, haksız eleştirilere karşı durdu, inandıklarını savundu, saldırılara karşı göğüs gerdi, yılmadan, taviz vermeden mücadelesine devam etti. Savrulmaz esas duruşuyla, sanatın hemen hemen tüm mevzilerinde onu görmek mümkündür. Aynı zamanda sanata ilgisi olan gençleri cesaretlendirerek, onlara rehberlik ederek, yol yordam göstererek her daim “abi” makamında oldu, olmaya da devam edecek inşallah. Çünkü onun abi olarak varlığı, selamı hayat bilmiş sanatçılara cesaret ve umut, eserleri ilham ve üretme fikri aşılar.
Rahmetli dedem, “Evladım öfkenizi sakın yitirmeyin, öfkenizi yitirirseniz sevdanızı da yitirirsiniz” derdi. Çocuk aklımıza, öfkeyle sevdayı yan yana getirmeyi sığdıramazdık. Aradan yıllar geçti. Sevda ile öfkenin birbirinin mütemmimi olduğunu, biri olmadan diğerinin olamayacağını, o geçen yıllar içerisinde idrak etmiş olduk. Öfkesini yitirip sevdasız kalan birçok insana şahit olduk.
Ahmet Mercan Ağabey’in takdir ve gıpta ettiğim en büyük meziyetlerinden birisi de, öfkesini hiç yitirmemiş olmasıdır. Eylemlerini ve söylemini, sevdası ve öfkesiyle harmanlayıp sunuş tarzıdır.
O’nu seviyor ve hayırlı uzun ömür diliyorum.
Tarif bilinmeyen bir şeyi, bilinen başka bir şeyle anlatmak yoludur. Bazen birini ya da bir şeyi anlatmaya çalışırken, başvurduğumuz metotlardan birisidir tarif. Özellikle de tanımlamaya çalıştığımız nesnenin zorluğu veya tanıtmaya anlatmaya çalıştığımız kişinin aşkın özellikleriyle alakalı olarak. Mesela turuncuyu anlatmanın tarif etmekten başka bir yolu yoktur, portakal rengi der turuncuyu anlatmış sayarız kendimizi. Müslüman Sanatçı ve Adanmış Adam’lık kavramlarını mevcut bilinen kelimelerle anlatmaya kalkışmak zannımca hayli müşgül bir çaba olacaktır. Lakin bilinen ile yani tarif ile anlatacak olursak eşittir Ahmet Mercan dememiz yeterli olacaktır me ramımızı anlatmaya.