Allah
İslam inancının temelinde yer alan ve bütün varlığın yaratıcısı, yöneticisi ve tek hak mabudu olan Allah, varlığı zorunlu (vâcibü’l-vücûd), bir ve benzersizdir. Kur’ân-ı Kerîm’de, “O Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. O, Hayy’dır (diri) ve Kayyûm’dur (her şeyi ayakta tutan)” (Bakara, 255) buyrularak, Allah’ın mutlak varlığı, kudreti ve yegâne ilahlığı vurgulanır. Allah, zaman ve mekânla kayıtlı değildir; O’nun zâtı mahlûkatın tasavvur ve tahayyülünden münezzehtir. Hiçbir şeye benzemez (Leyse kemislihî şey’), hiçbir şeye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır (İhlâs Sûresi).
İslam’da Allah’ın varlığı ve birliği, akıl ve vahyin ortak bir gerçeği olarak kabul edilir. Kur’ân, göklerin ve yerin yaratılışındaki hikmeti, insanın fıtratına yerleştirilmiş tevhid duygusunu, kâinatın düzenini ve insandaki vicdanı, Allah’ın varlığının ve birliğinin delilleri olarak sunar. Allah, Rahmân ve Rahîm isimleriyle bütün mahlûkata merhamet eder; Adl ismiyle adaletle hükmeder; Hakîm ismiyle hikmetle muamele eder.
İslam akidesine göre Allah, “Vâhid” ve “Ehâd”dır; zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde ortaksızdır. O’na ortak koşmak (şirk), affedilmeyecek en büyük günah olarak nitelendirilir (Nisâ, 48). Müslümanlar, ibadet, dua ve teslimiyetlerini yalnızca Allah’a yöneltirler; zira kulluk, O’nun dışındaki hiçbir varlığa yapılmaz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Duanızda Allah’a yönelin; O’ndan başkasına sığınmayın” (Tirmizî, Deavât, 9) buyurarak tevhid akidesinin özünü hatırlatır.
Allah’ın Esmâü’l-Hüsnâ’sı (en güzel isimleri), O’nun sıfatlarını ve kullarıyla olan ilişkisini anlamada bir rehberdir. Her bir isim, kulun Rabbini daha derinden tanımasına ve O’na olan kulluğunu daha ihlaslı kılmasına vesiledir. Müslüman, Allah’ın varlığını ve birliğini kabul eder, O’na itaat eder ve O’nun rızasını kazanmayı hayatının en yüce gayesi bilir.