Allah Var mı?
İnsanların çoğu âilelerini/ebeveynlerini körü körü takip ediyor. Birisi eğer Hıristiyan ise, babası Hıristiyan olduğu için Hıristiyan oluyor. Eğer birisi Hindu ise, babası Hindu diye o da Hindu oluyor. Birçok Müslüman, babası Müslüman olduğu için Müslümandır… Bu ateistik bir düşüncedir.
Babası, ailesi dindar olduğu hâlde kendisi aynı inanca sahip olmayabilir. Ateistlerin bir çoğunun bilime ve teknolojiye inandıkları için ateist olduklarını fark ettik. Bu insanlar, bilimin bu kadar ilerlemesiyle bizim herhangi bir kutsal kitaba ya da inanca ihtiyacımız olmadığını düşünüyorlar.
Ateistlere sorduğum ilk soru: Bir cihaz, âlet olduğunu varsayalım, bir makine. Dünyada hiç kimsenin daha önce görmediği bir şey. Eğer bu cihaz karşına getirilse;
— “Bu makinenin ya da cihazın işleyişini ilk olarak kim söyleyebilir?” diye sorarsak, o ne cevap verebilir?
Varsayalım ki hiç kimsenin daha önce görmediği bir makine var ve bunu ateistin karşısına çıkarttık ve “bu makinenin ya da nesnenin işleyişini ilk olarak kim söyleyebilir?” diye sorduk. Ateistin size verebileceği cevap, bunu söyleyebilecek ilk kişi “imalatçıdır”, bazıları “yaratıcıdır”, bazıları “mucittir”, bazıları “üreticidir” diyecektir. Her ne derlerse desinler, “imalatçı”, “yaratıcı”, “mucit” ya da “üretici”, az çok benzer şeylerdir. Bunu aklınızın bir köşesinde tutun ve devam edin.
Sonra sıradaki soruyu sorun:
— Evrenimiz nasıl var oldu?
Ateist, önce “başlangıçta bir gaz bulutu (nebula) vardı, sonra Büyük Patlama (Big Bang) meydana geldi” diyecek, “ikinci olarak da galaksilerin oluşmasına sebep olan ayrılma oldu. Güneş, ay ve üzerinde yaşadığımız dünya. Bu Büyük Patlama (Big Bang) olarak isimlendirilir.”
— Evrenin yaratılışı konusundan ne zaman haberin oldu?
O şöyle diyecek: “Yaklaşık 30-40 yıl önce bilim adamları keşfettiğinde.”
Ona soru sorun:
— Ama bahsettiğin şey (Big Bang), Kur’ân’da Enbiya süresi 30. âyette bahsedilmiş: “Eve lem yerallezine keferü ennes semâvâti vel arda kânetâ ratkan fe fetaknâhuma… (İnkâr edenler görmediler mi ki, göklerle yer bitişikken biz onları ayırdık…” Big Bang hakkında söylediğin şeyler Kur’ân’da 1400 yıl önce bahsedilmiş zaten. Bunu kim söylemiş olabilir?
Ateist diyecektir ki, “bu belki bir rastlantıdır.”
Problem değil. Onunla tartışmayın ve devam edin:
— Ayın ışığı, kendi ışığı mı, yoksa yansıyan ışık mı?
Ateist bize şöyle diyecektir: “Önceden ayın kendi ışığı olduğu düşünülüyordu, fakat son olarak ay ışığının yansıyan bir ışık olduğunu 100-200 yıl önce bilim sayesinde öğrendik.”
Kur’ân 1400 yıl önce Furkan süresi 61. âyette, “Tebârakellezi ceale fis semâi burücen ve ceale fihâ sirâcen ve kameran munirâ. (Gökte burçları var eden, onların içinde bir kandil (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah yüceler yücesidir.)” diyor. Arapça’da ay ışığı için kullanılan münir ya da nur, yansıyan ışık manasına gelir. Yakın zamanlarda öğrendiğimiz ayın ışığının yansıyan ışık olduğundan, Kur’ân’da 1400 yıl önce kim bahsetmiş olabilir?
Ateist diyebilir ki, “Peygamberiniz Muhammed Is.a.v) belki zeki bir adamdı.”
Onunla tartışmayın ve devam edin.
— Üzerinde yaşadığımız dünya nasıl bir şekle sahiptir?
Ateist diyecektir ki: “Küre biçimindedir.”
— Bunu ne zaman öğrendik?
Bize diyecek ki: “1597’de Sir Francis Drake, dünya çevresinde yelkenliyle dolaştı ve dünyanın küre biçiminde olduğunu kanıtladı.”
Fakat Kur’ân bize 1400 yıl önce Naziât süresi 30. âyette diyor ki, “Vel arda ba’de zâlike dehâha. (Ve yeri de yumurta biçimine soktu.)” Arapça’daki dehâha kelimesinin anlamlarından biri “genişletmek, yaymak” iken, diğeri dahv kelimesinden türer ki, devekuşu Yumurtası anlamına gelir.
Bildiğimiz üzere dünya tam olarak top gibi yuvarlak değil, bir elips şeklindedir.
— Bundan 1400 yıl önce dünyanın şeklinin elipse benzer olduğunu kim söylemiştir?
Tekrar ateist diyebilir ki, “senin peygamberin belki de süper zekiydi.” Onunla tartışmayın ve devam edin.
— Ben okuldayken güneşin sabit olduğunu öğrenmiştim. Güneş dönüyor, fakat belli bir yörünge etrafında dönmüyor.
Sonra ateist diyecek ki, “bu da mı sizin Kur’ân’ınızda bahsedilenlerden?”
— Hayır, bu benim okulda öğrendiklerim. O yıllarda güneşin sabit olduğunu, belli bir yörüngede dönmediğini öğrendim. Ama Kur’ân Enbiyâ süresi 33. âyetinde diyor ki, “Ve huvellezi halakal leyle ven nehâra veş şemse vel kamer, kullun fi felekin yesbehün. (Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yürür.)” Kur’ân diyor ki, (dünya) güneşin yörüngesinde dönmesinin dışında kendi ekseninde de dönüyor.
— Kur’ân’da bundan 1400 yıl önce kim bahsetmiş olabilir?
Ve ateist sessizliğe gömülecek. Uzun bir duraksama. Onu beklemeyin, devam edin.
— Bugün bize bilimin “evrenin genişlemesiyle” ilgili söylediklerini, 1400 yıl önce Kur’ân Zariyât süresi 47. âyetinde söylemiştir.
Kur’ân, okullarda öğrendiğimiz “su döngüsü”nden bahseder. Bernard Palissy 1580 yılında bunu ilk tanımlayan kişidir. Suyun okyanustan nasıl buharlaştığını, bulut hâline geldiğini, içeriye doğru ilerlediğini ve yağmur olarak düştüğünü… Bu “su döngüsü”nden ayrıntılı şekilde bir çok âyette bahsedilmiştir: Zümer süresi 21. âyet, Rum süresi 24. âyet, Hicr süresi 22. âyet, Müminun süresi 18. âyet, Nur süresi 43. âyet, Rum süresi 48. âyet, A’raf süresi 17. âyet, Furkan süresi 4849. âyet, Fâtır süresi 9. âyet, Yâsin süresi 34. âyet, Mülk süresi 30. âyet, Tarık süresi 11. âyet.
Kur’ân’da yüzlerce âyet sadece “su döngüsü”nden bahseder ki, bilim bunu son dönemlerde keşfetmiştir.
Konuşmaya devam edebiliriz.
— Bitkilerin cinsiyeti olduğunu önceleri bilmiyorduk. Bu bilgileri bugün öğrenmeye başladık. Kur’ân Tâhâ süresi 53 âyetinde bundan bahsediyor: “…fe ahracnâ bihi ezvâcen min nebâtin şettâ. (Sonra da onunla, farklı farklı bitkilerden çiftler çıkardık.)” Bugün öğrendik ki iki tip su vardır. Buna Kur’ân’da Furkan süresi 53. âyetinde ve Rahmân süresi 19-20. âyetinde değinilmiştir: “Merecel bahrayni yeltekıyân, beynehumâ berzehun lâ yebgıyân. (Birbirine kavuşan iki denizi salıvermiştir, fakat aralarında bir engel vardır ve birbirlerine karışmazlar.)
Bugün bilim adamları diyor ki, dağlar deprem olmasını engellemektedir. Bu da 1400 yıl önce Kur’ân’da Nebe” süresi 6-7. âyetlerinde bahsedilmiştir: “Elem nec’alil arda mihâdâ, vel cibâle evtâdâ. (Yeryüzünü bir beşik, dağları da birer kazık yapmadık mı?)”
Kur’ân biyoloji hakkında diyor ki, “…ve cealnâ minel mĞâi kulle şey’in hayy… (…her canlı şeyi sudan yarattık…)” Enbiyâ süresi 30. âyettte. Kur’ân bunu 1400 yıl önce bize haber vermiştir.
Kur’ân zooloji hakkında bize haber veriyor. Örümce. Sin hayat tarzından Ankebüt süresi 41. âyette; karın. calar hakkında Neml süresi 18. âyette; arılar hakkında Nahl süresi 68-69. âyetlerde.
Kur’ân embriyoloji hakkında bize bildiriyor. Alak süresi 2. âyet: “Halakal insâne min alak. (O insanı alaktan yarattı.)” Alak’ın “yapışkan madde” olduğunu yeni öğreniyoruz. Müminün süresi 13-14. âyette embriyolojik aşamalardan bahseder.
Bilimsel noktalardan konuşmaya devam edebiliriz. Kur’ân’da binden fazla âyet bilimden bahseder. Her bilimsel gerçekten sonra “bunu Kur’ân’da kim bahsetmiştir?” sorusunu sorun.
Ateistin verebileceği tek cevap “yaratıcı”, “imalatçı”, “mucit” ya da “üretici”dir. Bu yaratıcıyı, bu imalatçıyı, bu mucidi ya da bu üreticiyi biz Müslümanlar Allah (celle celalüh) olarak adlandırıyoruz.
Zakir Naik, Gençlerin İnanç Sorunları