Altın Oran: Yaratılışın Estetik Sırrı

Altın Oran: Yaratılışın Estetik Sırrı

İnsan, etrafına ibret nazarıyla baktığında her şeyde bir düzen, bir ölçü, bir denge görür. Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimiz buyurur: “Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer, 49) İşte o ölçülerden biri de altın oran dediğimiz, varlığın derinliklerine nakşedilmiş muhteşem bir güzellik ve denge sırrıdır. Yüzyıllardır sanatkârlar, matematikçiler ve tabiat âşıkları bu oranı hayranlıkla incelerken, mü’min gönüller bu mükemmel ölçünün ardında Rahman olan Allah’ın sonsuz kudret ve hikmetini görür.

Altın oran, yaklaşık olarak 1,618 değeriyle ifade edilir ve matematikte Fi (Φ) harfiyle gösterilir. Geometri dünyasında bir bütünün, kendisini oluşturan parçalara oranı ile, o parçaların kendi aralarındaki oranı birbirine eşit olduğunda altın oran meydana gelir. Bu oran ilk defa keşfedilmiş bir şey değil, bilakis yeryüzünün yaratılışından beri var olan ilâhî bir ölçüdür. İnsanlar sadece keşfetmiştir.

Ecdadımız bu sırra “hüsn-ü tenasüb” yani uyum güzelliği derdi. Zira her şeyin sahibinde olan güzellik, eserinde de tezahür eder. Allah güzeldir ve güzelliği sever. (Müslim, İman, 147) Yaratılanlarda görülen bu denge ve güzellik, Allah’ın Cemîl isminin tecellisidir. Altın oran da işte bu güzellik tecellilerinden biridir.

Altın oranın en dikkat çekici örneklerine insan vücudunda rastlanır. Yüzümüzü oluşturan kaş, göz, burun ve ağız mesafelerinde, parmaklarımızın uzunluklarında, hatta DNA sarmalımızda bile bu oran gözlemlenir. Deniz kabuklarının spiral yapısında, ayçiçeğinin tohum diziliminde, galaksilerin dönüş yollarında ve ağaçların dallanma sistemlerinde bu oran hâkimdir. Gözümüze hoş gelen bir tabloyu veya bir mimari eseri incelediğimizde, o estetik düzenin altında da altın oran saklıdır. Leonardo da Vinci’nin “Vitruvius Adamı”, Mısır piramitleri, Osmanlı camilerindeki kubbe oranları hep bu ilâhî ölçünün izdüşümüdür.

Bilim insanları bu oranın sadece estetik değil, aynı zamanda biyolojik verimlilik açısından da en uygun oran olduğunu tespit etmişlerdir. Bitkiler, güneş ışığını en verimli şekilde alabilmek için yapraklarını bu orana uygun dizilimle çıkarırlar. İnsanın kulağından kalbine kadar her zerresinde altın oranı görmek mümkündür. Bu düzen rastgele olabilir mi? Elbette hayır. “Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ı tesbih eder.” (Hadîd, 1) Çünkü O, her şeyi yerli yerince yaratandır.

İnsanın kalbiyle bu düzen arasında da bir bağ vardır. Maddî güzelliklere hayranlıkla bakan göz, aslında ruhundaki hakikat özlemini dışarıda görmeye çalışır. Kalbin derinliklerinde o güzelliği arar. Çünkü hakiki güzellik Allah’tadır. Cemâl, kemâl ve celâl ancak O’nun zatında tamdır.

Bize düşen ise bu sanat eserlerinin sadece görünen kısmına değil, perde arkasındaki sanatkâra yönelmektir. Bir deniz kabuğundaki spiral bize Fibonacci dizisini anlatırken, aslında her şey “Ol!” emrinin izdüşümüdür. İşte o emrin neticesinde, altın oranla şekillenmiş kâinat, bize Rabbimizin kudretini ve sanatını fısıldar.

Son söz olarak diyebiliriz ki, yaratılan her güzellik, sahibinin güzelliğinden haber verir. Altın oran, Allah’ın mahlûkat üzerindeki hikmet mührü gibidir. Her şeyin ölçüyle yaratıldığını bilen bir mü’min için bu oran, sadece matematiksel bir kural değil; imanın, ilmin ve hayranlığın buluştuğu bir kapıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir