Bakara Suresi 1. Ayetin Tefsiri
Bakara suresinin birinci ayeti, “Elif, Lâm, Mîm” ifadesiyle başlar. İlk bakışta bir kelime değil, sanki sadece harflerden oluşan bir sesleniş gibidir; ama Kur’ân’ın kalbine giden kapılardan biridir aslında. Bu üç harf, hem müminin aklını harekete geçirir hem de kalbini edeple diz çöktürür. Çünkü daha ilk ayette, insan, kendisini bilgi iddiasından geri çekmeye, Rabbin kelamının karşısında haddini bilmeyi öğrenmeye davet edilir. “Bakara Suresi 1. ayet tefsiri”ni anlamaya çalışan her mümin, bu yüzden işe bilmenin değil, bilinemeyenin eşiğinde durmayı kabul ederek başlar.
Kur’ân ilimlerinde bu tür harflere “hurûf-u mukattaa” denir. Yani okunan ama kelime hâline gelmeyen, tek tek telaffuz edilen kesik harfler… Kur’ân’da farklı surelerin başında bu harflerden çeşitli kombinasyonlar halinde bulunur. Bazı sureler “Yâ Sîn” ile, bazıları “Hâ Mîm” ile, bazıları da Bakara suresinde olduğu gibi “Elif Lâm Mîm” ile başlar. Tefsir geleneği bu harflerin anlamı üzerinde çokça durmuş, çeşitli görüşler ortaya koymuştur; fakat bütün bu görüşlerin üzerinde yükseldiği en temel kabul şudur: Bu harflerin hakiki ve tam manasını ancak Allah bilir.
Bu sebeple Ehl-i sünnet çizgisinde âlimler, hurûf-u mukattaa’yı Kur’ân’daki müteşâbih ayetler kategorisinde değerlendirmişlerdir. Yani, manası bizim için tam olarak kuşatılamayan, bilgisi Allah’a havale edilen ayetler… “Onun te’vilini ancak Allah bilir” hakikati, tam da burada kendini gösterir. Mümin, bu harflerin karşısında aklını söndürmez ama haddini bilir; sorar, düşünür, rivayetleri ve işaretleri okur, fakat nihai anlamda “Allah daha iyi bilir” diyerek teslim olur. Bu teslimiyet, kör bir kabulleniş değil; sınırlı aklın, sonsuz ilmin huzurunda edeple geri çekilişidir.
Böyle bakınca, “Elif Lâm Mîm”in ilk hikmeti, insana yerini göstermesidir. İnsan, ilim talep eden bir varlıktır; fakat her şeyi bilebilecek bir varlık değildir. Kur’ân daha ilk ayette, “Sen her şeyi bilemezsin; bilgin, sana öğretilen kadardır” der adeta. Bu ayet, aklı reddetmez, tefekkürü söndürmez; bilakis akla, kendi sınırlarını göstererek onu sahih bir çizgiye oturtur. Yani Bakara suresinin 1. ayeti, bilginin değil bilginin adabının öğretildiği bir eşiktir.
Diğer taraftan bu harfler, Araplara ve bütün insanlığa yönelik bir meydan okumanın da sembolüdür. Kur’ân adeta şöyle der: “Sizin konuşup yazdığınız, şiirler söylediğiniz harfler bunlar: Elif, Lâm, Mîm… Sizin de elinizde olan harfler… Eğer bu kitabın Allah katından olmadığı iddianızda samimiyseniz, alın aynı harfleri, benzerini getirin.” Yani bu üç harf, Kur’ân’ın i’cazına, benzersiz oluşuna bir giriş cümlesi gibidir. Bildiğimiz harflerle, asla benzerini getiremeyeceğimiz bir kelam inmiştir. Bu da bize şunu anlatır: Asıl mucize, harflerde değil, o harfleri bu şekilde bir araya getirip bir hidayet kitabına dönüştüren ilahî kelamdadır.
Bazı alimler, bu harflerde derin semboller, Allah’ın bazı isimlerine veya kâinatın sırlarına işaretler olabileceğini söylemişler; kimileri “Bu harfler, Allah ile Resulü arasında bir şifredir” diye yorumlamışlardır. Ehl-i sünnet tavır ise şudur: Böyle ihtimaller üzerinde fazla iddiacı olmadan düşünebilir, ibret yönüyle bakabilir; fakat bunlardan hiçbirini kesin bir mana diye takdim edemeyiz. Çünkü tefsir ile hayal karıştığında, insan hakikatten uzaklaşabilir. Bu yüzden “Elif Lâm Mîm”in hakiki manasını Allah’a havale etmek, ama bu harflerin kulluk yolculuğumuz için taşıdığı mesajları kavramaya çalışmak en dengeli yoldur.
Bakara suresi, “Elif Lâm Mîm”den hemen sonra “İşte kendisinde şüphe olmayan o kitap…” diye devam eder. Dikkat edilirse, ilk ayet aklı hayrete düşüren, anlamı tam çözülemeyen harflerle başlıyor; ikinci ayette ise “şüphesiz, tereddütsüz, kati hakikat”ten söz ediliyor. Bu, tesadüf değildir. Mümin önce hayret eder, acziyetini fark eder, anlamadığı harfler karşısında teslim olur; ardından da bu teslimiyetle “şüphe taşımayan bir kitap”ın önünde diz çöker. Yani “Elif Lâm Mîm”, insanın zihnini sarsan bir kapı; “Zâlikel kitâbu lâ raybe fîh” ise kalbi yerli yerine oturtan bir beyan gibidir. Hakikate giden yol, biraz şaşırmaktan, ama sonunda sağlam bir teslimiyete varmaktan geçer.
Bu ayetin bir diğer yönü, ibadet ve sevap boyutudur. Resûlullah’ın bildirdiği üzere, Kur’ân’dan okunan her harfe karşılık mümine sevap verilir. Üstelik “Elif Lâm Mîm’i tek bir harf saymayın; Elif bir harf, Lâm bir harf, Mîm bir harftir” buyurduğu rivayet edilir. Bu da gösterir ki, manasını tam bilmesek bile, Allah’ın kelamını edep ve huşu ile okumak başlı başına bir ibadettir. Mümin, “Ben anlamıyorum” deyip uzaklaşmaz; “Allah konuşuyor, ben dinliyorum ve okudukça O’nun huzurunda olduğumu hissediyorum” diyerek okumaya sarılır.
Netice olarak Bakara suresinin birinci ayeti olan “Elif Lâm Mîm”, basit harf dizisi değildir; insan aklının sınırlarını, Kur’ân’ın mucizeliğini, kulun Rabbine karşı edebini, bilginin adabını ve teslimiyetin zarafetini öğreten derin bir başlangıçtır. Bu ayet, bize hem bir şey öğretir hem de bir şey unutturur: Kendimizi… Yani bilgi iddiasına bürünen nefsimizi. Kendimize güveni değil, kendimize tapınmayı unutturur. Çünkü hakiki ilmin kapısı, insanın “Ben her şeyi anlayamam, ama Rabbimin bildirdiğine teslim olurum” demesidir. “Elif Lâm Mîm” işte bu teslimiyetin ilk kelimesi, Bakara suresinin bütün ufkunu açan ilk anahtarıdır.
