Bir Düş İle Geleceğe Doğru
Bineklerimiz üzerinde şahlandık dünyanın üzerine. Dünyalıkları elde etmek için ticaret meydanlarına atıldık. Kuşandık nefislerimizi, keyfi alemin içine daldık. Dünya pazarında, kızışan ticaretin hararetiyle bağıran adamların sesi kulaklarımızda. Hakikatin sesi kısık. Duyar gibi oluyoruz arada, uzaklardan sesleniyor bize. Ortalık toz duman, kervanlar sıra sıra…
Tam da bu günlerde, bu hal üzereyken Huneyn gününü düşündüm. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sesleniyordu: “Ey Ensar! Ey Muhacir! Ey Allah’ın kulları! Buraya geliniz. Ben Allah’ın kulu ve peygamberiyim.” Ardından Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in amcası Abbas radıyallahu anh İslam ordusuna sesleniyordu: “Ey Akabe’de biat edenler! Ey Rıdvan ağacında söz verenler! Koşunuz, Allah’ın Rasûlü burada!”
Bu daveti duyan sahabeler Lebbeyk, Lebbeyk diyerek Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına koştu. Allah’ın lütfu ile bütün İslam safları derlenip toparlandı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Rabbine niyaz etti: “Allah’ım bana olan zafer vaadini ihsan buyur.” Tıpkı Bedir savaşındaki gibi yerden mübarek elleriyle bir avuç toprak alarak düşman saflarına doğru attı ve güzide ashabına, “Haydi şimdi sıdk-u sadakatle hücum ediniz” buyurdu. Bu defa İslam ordusu savaşa yeni başlamış gibi hücum ve hamlelerle düşmanı perişan edip hezimete uğrattılar. Sadece dört şehid verilmişti.
“Allah birçok yerde, bu arada Huneyn Savaşı’nda gerçekten size yardım etmiştir. O gün çokluğunuz sizi böbürlendirmiş, fakat bunun size hiçbir yararı olmamıştı; o yer geniş olmasına rağmen size dar gelmiş, nihayet geriye çekilmeye başlamıştınız. Bunun üzerine Allah, peygamberinin ve müminlerin üzerine kendi katından bir güven duygusu indirdi, bir de göremediğiniz askerler gönderdi ve böylece inkâr edenlerin cezasını verdi. İşte bu, inkârcıların hak ettiği karşılıktır.” (Tevbe, 25-26)
Şimdi, geri dönün nidası sanki Gazze’den geliyor.
“Ey Allah’ın kulları! Buraya geliniz. Ben Allah’ın kulu ve peygamberiyim.”
“Koşunuz, Allah’ın Rasûlü burada!”
Bir düşleyin şimdi… Dağıldığımız yerlerden koşuyoruz, atlarımızın yelelerini, Halid b. Velid’in atı Aşkar’ın yelelerini okşayan rüzgarlara bırakmışız. Şahlanıyoruz düşman üzerine. Pas tutmuş nalınlarda şimdi şimşekler çakıyor. Dünyanın süslerini geride bırakarak, susuz ölecek güllere doğru… Gökten inen bir rahmet gibi, kulağımızda kanat sesleri, iniyoruz Aksa ve çevresine. Zulmün karanlığı batıyor bugün. Dünya, Tevhid sancağının gölgesinde uyanıyor. Korkusuz bakıyor çocukların gözleri. “Dağlara buğday serpin, İslam diyarında kuşlar aç kaldı demesinler” diyen Ömer’ler nida ediyor.
Gökyüzünü titreten iniltiler kesilmiş, şehidlerden güller ekilmiş Gazze şeridine.
Nehirden denize uzanan bir özgürlük…
Ne bomba gürültüsü ne jetlerin uğultusu.
Gökyüzü maviye çalmış.
Avuçlarımızda ısınan sevgiden içen çocuklar.
Yüreğimizden uzakta kimse kalmamış.
Ocağımızın alevinden başka alev yok yeryüzünde. Üzerinde içimizi ısıtan çayımız.
Beyruha bahçelerimiz mi? Onlar çoktan verilmiş Allah yolunda.
Geçmişin rengi kırmızı olsa da gelecek yeşil sancak renginde. “La İlahe İllallah”
Gurbetsiz bir sıladayız ümmetçe. Hasreti sadece cennet olan…
Yemyeşil bir düşü gerçekleştirmek duası ile…
Selam ve dua ile…
Serbest Köşe – Derya Fıçıcı / 2024 Mart / Nebevi Hayat Dergisi 136. Sayı