Cihad: Adaletin ve Hakkın Mücadelesi

Cihad: Adaletin ve Hakkın Mücadelesi

İnsanlık tarihi boyunca hak ve batılın mücadelesi hiç durmaksızın devam etmiştir. Kimi zaman zalimler zulmü kanun kılmış, kimi zaman hak ehli direniş göstermiştir. İşte tam da bu noktada, İslam’ın ortaya koyduğu cihat anlayışı, yalnızca bir savaş ve kılıç meselesi değil, zulmün ve haksızlığın ortadan kaldırılması, adaletin tesis edilmesi ve insanlara hakikat yolunun açılmasıdır. Çünkü İslam, sadece bir inanç sistemi değil, aynı zamanda sosyal adaletin, insani değerlerin ve hakkaniyetin teminatıdır.

Cihad: Yeryüzünde Adaletin Hakimiyeti İçin Bir Mücadele

Cihad, genellikle dar anlamıyla bir savaş olarak algılansa da, aslında geniş anlamda kişinin nefsine karşı verdiği mücadeleden başlayarak toplumun ıslahı ve hakikatin tebliğine kadar uzanan bir kavramdır. Ancak askeri güç kullanımı da, zulmün kökleştiği, hakikatin bastırıldığı ve insanların iman etmelerinin önüne setler çekildiği durumlarda bir zaruret hâline gelmiştir.

Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de cihadın farz olduğunu beyan ederek şöyle buyurmuştur:

“Kendilerine savaş açılan müminlere, zulme uğramaları sebebiyle savaş izni verilmiştir. Şüphesiz Allah onlara yardım etmeye kadirdir.” (Hac, 39)

Bu ilahi emir, mazlumların korunması, İslam’ın özgürce tebliğ edilmesi ve insanların hakikate ulaşmasının engellenmemesi için cihadın bir gereklilik olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ancak bu savaş, sırf bir galibiyet elde etmek veya dünyevi bir menfaat kazanmak için değil, yalnızca adaletin yerleşmesi, zulmün son bulması ve hak yolunun açılması için yapılır.

Cihadın Gayesi: Barışın ve Adaletin Tesisi

İslam, adından da anlaşıldığı gibi bir barış dinidir. Ancak bu barış, zillet ve boyun eğme anlamında bir barış değildir. Bir toplumda zulüm, baskı ve adaletsizlik hâkimse, orada gerçek bir barıştan söz edilemez. İslam, zulmün ve haksızlığın var olduğu bir düzeni asla meşru görmez. Müslümanlar, inanç ve ibadet özgürlüğü ellerinden alınırken, mazlumlar inim inim inlerken ve zayıflar ezilirken sessiz kalamazlar.

Bu yüzden İslam, “nasıl olursa olsun” bir barış anlayışını değil, adalet temelli bir barışı esas alır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Müslümanların zillete düşmesine sebep olacak, inançlarını yaşamalarını engelleyecek ya da mazlumların ezilmeye devam etmesine göz yuman bir barışı hiçbir zaman kabul etmemiştir. Nitekim Hudeybiye Antlaşması, bu anlayışın en güzel örneklerinden biridir. Kısa vadede Müslümanlar aleyhine gibi görünen bu antlaşma, uzun vadede İslam’ın güçlenmesine ve hakikatin yayılmasına vesile olmuştur.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Cihat Prensipleri

Efendimiz (s.a.v.), cihadı bir yıkım hareketi olarak değil, bir ihya hareketi olarak görmüş ve bunu bizzat pratiği ile göstermiştir. Savaş bir zorunluluk hâline geldiğinde, onun da belirli ahlaki ve insani kurallar çerçevesinde icra edilmesi gerektiğini bildirmiştir. İslam’ın savaş hukukunu sistemleştiren ilk emirlerinden bazıları şunlardır:

•Çocuklara, kadınlara ve din adamlarına dokunulmaması,

•Mabetlere ve sivil alanlara zarar verilmemesi,

•Ağaçların, mahsullerin ve hayvanların yok edilmemesi,

•Savaş sırasında bile düşmana karşı insaflı olunması.

Bu ilkeler, İslam’ın savaş ahlâkını ve cihadın amacının yok etmek değil, adaleti ikame etmek olduğunu gözler önüne sermektedir.

Cihadın Günümüzdeki Anlamı

Günümüz dünyasında, cihad kavramı çoğu zaman yanlış anlaşılmakta ve kötü niyetli kişiler tarafından çarpıtılmaktadır. Oysa cihad, yalnızca kılıçla yapılan bir mücadele değil, kalemle, ilimle, ahlakla ve güzel sözle de yapılan bir mücadeledir. Bugün Müslümanların en büyük cihadı, İslam’ın hakikatini en güzel şekilde temsil etmek, adaleti savunmak, mazlumların sesi olmak ve ilimle cehaleti bertaraf etmektir.

Efendimiz (s.a.v.), en büyük cihadın nefse karşı verilen mücadele olduğunu söylemiş, kişinin önce kendi iç dünyasında adaleti tesis etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Çünkü bireyler ıslah olmadan toplum ıslah olmaz, toplum düzelmeden dünya adil bir yer hâline gelmez.

Sonuç: Cihad, Zulme Karşı Direnişin Adıdır

Cihad, İslam’ın yalnızca bir savaş hukuku değil, aynı zamanda bir adalet ilkesi olduğunu gösterir. Müslümanlar için cihat, hak ve batılın mücadelesinde hakkın yanında yer almak, mazlumları korumak ve adaleti tesis etmek için verilen bir çabadır. Efendimiz’in (s.a.v.) uygulamaları, cihadın hiçbir zaman keyfî bir savaş olmadığını, aksine zulmün son bulması ve hakkın hâkim olması için verilen bir mücadele olduğunu ortaya koymaktadır.

Bugün Müslümanlar, İslam’ın bu derin anlayışını kavrayarak, cihadı her alanda hakkın, adaletin ve iyiliğin savunulması olarak görmelidirler. Çünkü cihad, sadece meydanlarda değil, ilimde, ahlakta, eğitimde ve sosyal hayatta da verilen bir mücadeledir. Ve bu mücadele, hakkın ve adaletin yeryüzünde egemen olması için kıyamete kadar sürecektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir