Çocuklara Allah İnancının Öğretiminde Temel İlkeler
İnsanın çocukluk döneminde edindiği dini öğretilerin, yaşam boyunca derin ve silinmesi zor izler bıraktığı eski zamanlardan beri bilinen bir gerçektir (İhvâni’s-Safâ, t.y., s.307). Günümüzde yapılan çocuk psikolojisi araştırmaları da, çocuğun kişiliğinin temel özelliklerinin ilk yıllarda oluştuğunu ortaya koymaktadır. Çünkü karakterin temelleri ilk çocukluk yıllarında atılır ve sonraki yıllarda gelişimini sürdürür.
İnsan, beden ve ruh gibi maddi ve manevi unsurları bir arada taşıyan bir varlık olarak, yeryüzündeki yaşam mücadelesinde bedensel ihtiyaçlarını karşılamaya ek olarak, ruhsal yönden inanç duygusunu tatmin etme amacıyla çeşitli şeylere tapmıştır (Taplamacıoğlu, 1975, s.67 vd.). Farklı ırklar, devirler ve ülkelerde görülen bu evrensel inanç birliği, din fikrinin genel, Allah inancının ise yaratılıştan gelen bir özellik olduğunu göstermektedir. Ayrıca, tüm kültürlerde dini faaliyetlerin bulunması, güvende olma ihtiyacının evrensel bir nitelik taşıdığını göstermektedir (Özbaydar, 1970, s.7).
Din duygusu ve dinlerin kökleri uzun süredir tartışma konusu olmuş olsa da, insanın bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde mutlaka bir inanca sahip olması gerektiğini ifade edebiliriz (Kutub, 1981, s.16). Çünkü din, düşünce, irade, duygu, vicdan ve davranış gibi insanın bütün kabiliyetlerine hitap eder. Bilimde ve teknolojide ne kadar ilerlese de, insanın dine duyduğu ihtiyaç hiçbir zaman ortadan kalkmayacaktır.
Her dinde görülen çeşitli ibadetler, fıtrî inancın bir sonucudur. İnanç olmadan ibadet düşünülemez. Bu nedenle, evreni yaratan ve yöneten “Yüce Kudret”in varlığına ve birliğine iman, İslam inancının temelini oluşturur (Draz, 1983, s.24; İslamoğlu, 1984, s.82). İslam inanç sisteminde Allah’a iman, insan ile yaratıcısı arasında en değerli bağı temsil eder. İnsanın en şerefli varlık olduğu, kalbin en değerli organı olduğu ve bu kalbin en kıymetli varlığının iman olduğu kabul edilir.
Allah’a iman, İslam dininin akide ve amel yönünden en önemli konularından biridir. İmanın diğer bölümleri, (meleklere, kitaplara… iman) Allah’a imanın alt başlıkları olarak kabul edilebilir.
Bu çalışmada, pedagojik kaynaklar ve din psikolojisi araştırmaları ışığında, çocuklara Allah inancının öğretiminde dikkat edilmesi gereken temel ilkeleri belirlemeye çalışacağız. Ancak, genel eğitimde olduğu gibi din eğitiminde de tehdit, eleştiri, aleyhte kıyaslama, kıskandırma gibi hatalı davranışlardan kaçınılmalıdır. Din eğitiminde, özellikle Allah inancının çocuklara öğretiminde, büyük bir incelikle ve dikkatle yaklaşmak önemlidir.
Din psikolojisi alanındaki araştırmalar, çocuğun ikinci yaşından itibaren dinle karşılaştığını ve 3-4 yaşından sonra “Nasıl/neden?” sorularıyla her şeyin aslını ve Yaratıcı gücün mahiyetini araştırdığını göstermiştir (Armaner, 1980, s.83; Yavuz, 1983, s.40). Çocuk, ateist bir çevrede yetişmiş olsa bile Yaratıcı gücü araştırmaya girişebilir (Jacquin, 1976, s.78). Bu nedenle, dinin insan hayatındaki ve çocuk ruhundaki önemi tartışılmaz bir gerçek olsa da, şimdi ele alınması gereken temel konu, Allah inancının nasıl öğretilmesi gerektiğidir. Çünkü bu inanç esasları, çocuklar üzerinde hala büyük etkiye sahiptir ve aile kurumu tarafından doğru bir şekilde verilmediğinde olumsuz sonuçlara yol açabilir.
1. Allah Sevgisi Esas Olmalıdır
Çocuklara Allah inancının öğretimi konusunda, sevgiye dayalı bir öğretim yöntemi izlemenin önemli bir ilke olduğu açıktır. Çünkü çocuğun temel duyguları arasında sevgi, ümit ve bağlanma duyguları bulunmaktadır. Bu nedenle, Allah inancını çocuklara sevgi ve bağlanma duygularını geliştirerek öğretmek, bu duygulardan hareketle telkin faaliyetine başlamak daha etkili bir yöntem olacaktır. Bu tür bir eğitim, çocuğun daha neşeli, ümitli ve medeni cesareti yerinde bir kişilik kazanmasına katkı sağlayacak ve aynı zamanda çocuk psikologlarının vurguladığı “çocuğa yaşama sevincinin verilmesi gerektiği düşüncesi”ne olumlu katkıda bulunacaktır (Ayhan, 1985, s.114).
Pedagojik açıdan da sevgiye dayalı eğitim, özellikle İslam eğitim sistemi içinde önemsenmesi gereken bir realite olarak karşımıza çıkar. Kur’an-ı Kerim’de baba-oğul ilişkisi üzerine ayetlere bakıldığında, her defasında babanın oğula sevgi dolu hitaplarının öne çıktığı görülür. Aynı şekilde, Hz. Peygamber’in çocuklara “Ey sevgili ve aziz oğlum!” gibi sevgi ve şefkat dolu ifadelerle hitap ettiği hadislerde de belirginleşir.
İslam bilginleri arasında sevgiye dayalı eğitimi önemseyenler de bulunmaktadır. İmam Gazzâli’nin “Eyyühe’l-Veled” adlı eserinde, nasihatlerine “Ey sevgili ve aziz oğlum!” hitabıyla başlaması, bu anlayışın bir örneğidir. Aynı şekilde, şair ve mutasavvıf Feridüddin-i Attâr’ın “Pendnâme” adlı eserinde muhatabına “Yavrum / Oğlum / Ey aziz can / Ey güzel huylu / Biricik yavrum” gibi sevgi dolu ifadelerle hitap etmesi, bu anlayışın İslam düşünce geleneğinde köklü bir yer bulduğunu gösterir.
İnsan psikolojisi açısından da sevgi, güzel söz ve tatlı dilin önemli olduğu bilinen bir gerçektir. Kur’an’da da “Rabbinin yoluna hikmet, güzel öğüt ve en güzel tartışma yöntemiyle davette bulun” şeklinde ifadelere rastlamak mümkündür. Bu çerçevede, çocuklara Allah korkusu telkin etmek yerine, Allah’ın sevgi dolu, bağışlayıcı ve rahmetiyle dolu bir varlık olduğunu öğretmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Allah korkusunun çocuğa vicdan gelişimiyle paralel olarak 10-11 yaşlarından sonra telkin edilmesi daha uygun olacaktır. Bu yaşlarda soyut kavramların anlaşılmasına yardımcı olan zihinsel gelişim tamamlanmış olur. Ayrıca, çocuğa Allah’ın sevgisiyle yaklaşmak, onun değerler eğitiminde etkili bir rol oynayabilir. Öte yandan, çocuk eğitiminde kullanılan “Allah korkusu” yöntemi, çocuğun ruhsal sağlığı ve ileriki yaşantısı için zararlı olabilir. Bu nedenle, çocuklara Allah sevgisini aşılamak, onların hayata sevgiyle bakmalarını ve olumlu değerleri benimsemelerini destekleyecektir.
2. Hoşgörülü Olmalıdır
İslam’ın temel ilkelerinden biri olan hoşgörü, Hz. Peygamber’in hayatında en güzel örnekleriyle karşımıza çıkar. Özellikle çocuklara karşı gösterdiği engin hoşgörü anlayışı, ibadetlerde bile çocuklarla ilgilenirken sınırlar içinde olduğunu gösteren bilgilerle desteklenmiştir. Bu hoşgörü ilkesi, çocukların din eğitiminde, özellikle Allah inancının öğretiminde göz önünde bulundurulmalıdır. Böylece, İslamî prensiplere uygun bir öğretim yöntemi benimsenmiş ve çocuğun yaratılışına uygun bir eğitim sağlanmış olur.
Çocukların Allah tasavvuruna müsait zihin yapısına sahip olduğu yaşlarda, dinî duygunun uyanmasıyla birlikte ilginç, manasız veya dinî açıdan uygun olmayan sorular sorabilirler. Bu noktada, çocukların buluğ çağına gelinceye kadar dinen sorumlu sayılmadığı hadisi hatırlanmalı ve çocuk hemen eleştirilmeden anlayışla karşılanmalıdır. Çocuklara hoşgörü ile yaklaşmak, onların günahkâr hissetmelerini engelleyecektir.
Rousseau’nun da belirttiği gibi, çocuklar özgürce sıçramalı, koşmalı ve bağırmalıdır. Çocukların hatalı davranışlarına günah olarak yaklaşmak, onlarda günahkârlık duygusuna sebep olabilir. Örneğin, çocuğun öfke duygusunu günah olarak algılaması, anksiyete nöbetine yol açabilir. Bu nedenle, çocuklara günah telkin etmek yerine, onlara doğru ve yanlışı anlatarak düşündürmeli ve eğitmeliyiz.
Çocukların Allah kavramına ilgi duymaya başladığı çağlarda, onları bu konuda cesaretlendirmek ve sorularına anlayışla yaklaşmak önemlidir. Çocukların sorduğu soruların, meraklarını giderme ve Allah hakkında daha fazla bilgi edinme çabaları olduğunu unutmamalıyız. Çocukları, sormaya çekindikleri soruları sormaya teşvik etmeli ve onların düşüncelerine değer vermelisiniz.
İslam’ın temel prensiplerinden biri olan hoşgörü ilkesi, çocuklara karşı da esirgenmemelidir. Özellikle çocukların hatalarını düzeltirken hoşgörülü olmalı, onları sert eleştirilere maruz bırakmamalıyız. İbn Haldun’un ifade ettiği gibi, çocuklara sert davranmanın zarar vereceğini bilmeli ve onları anlayışla eğiterek düzeltmeye çalışmalıyız.
Ancak, hoşgörü ile sertlik arasında denge kurmak önemlidir. Aşırı hoşgörü, çocukları şımarmalarına ve gereksiz özgüven kazanmalarına yol açabilir. Bu nedenle, hoşgörülü olurken çocukları aşırı şımarmadan korumak da önemlidir. Çocuklara, istediklerini kolayca elde etmenin zahmetsiz bir şekilde gerçekleşmeyeceğini öğretmeliyiz.
3. Tedricilik (Aşamalılık) Esasına Özen Göstermelidir
Allah’a iman öğretiminde, sevgi ve hoşgörü ilkelerinden sonra dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli husus, tedriciliktir. Tedricilik, azar azar, aşama aşama ilerleyerek bilgi aktarımını ifade eder. Eğitimde, kolaydan zora doğru bir yöntem izlemek büyük bir önem taşır, bu da hem Kur’an ayetlerinde hem de Hz. Peygamber’in hadislerinde vurgulanmıştır.
Allah hakkında sorular sormaya başladığı dönemden itibaren, çocuğa kısa ve doğru bilgiler, onun anlayabileceği şekilde aktarılmalıdır. Bu süreçte çocuğa sorular sorma fırsatı da tanınmalıdır, çünkü insanın doğasında bilgi edinme isteği ve soru sorma eğilimi bulunmaktadır. Ancak verilen cevapların sade, anlaşılır, ciddi, laubalilikten uzak ve tereddüt uyandırmayacak şekilde olmasına özen gösterilmelidir.
Hz. Peygamber’in “İnsanlara anlayabilecekleri şekilde konuşunuz” ilkesiyle birlikte, genel ilke olarak kabul edilen “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” hadisi de hem din eğitimi hem de Allah inancının öğretimi için rehber olmalıdır.
Tedricilik ilkesine güzel bir örnek olarak, Sehl b. Abdullah et-Tüsterî’nin hatırası verilmiştir. Bu örnekte, çocuğa Allah’ı anlatmanın, ona imanı tedrici bir şekilde öğretmenin etkili bir yöntem olduğunu görebiliriz.
İslam’ın tevhid inancını içeren temel kavramları, çocuğun konuşmaya başladığı dönemde, dil gelişimiyle birlikte tedrici bir şekilde öğretmek önemlidir. Özellikle Kelime-i Tevhid, Kelime-i Şehadet ve Amentü gibi önemli konuların çocuğa ezberletilmesi, bu süreçte temel bir adımdır. Hz. Peygamber’in “Çocuklarınıza ilk öğreteceğiniz kelime ‘Lâilâhe illallah’ olsun” tavsiyesine uygun olarak, bu kavramlar çocuğa öğretilmelidir.
Çocuğun dil gelişimiyle birlikte öğrendiği kelimeleri ezberlemesi konusunda herhangi bir zorluk yaşamayacağı belirtilmiştir. Çocukların, dinî kavramları ve duaları tekrarlayarak öğrenme eğiliminde oldukları vurgulanmıştır. Öte yandan, çocukların soruları ve merakları doğrultusunda zihinsel ve duygusal gelişimleriyle paralel olarak dinî kavramlarla karşılaşmalarının normal olduğu ifade edilmiştir.
Sonuç olarak, çocuklara Allah’a imanı tedrici bir şekilde öğretmek, onların dil ve zihinsel gelişimlerini dikkate almak ve onlara anlayabilecekleri bir şekilde bilgi aktarmak, İslam’ın temel prensiplerine uygun bir eğitim yaklaşımıdır.
4. Çocuğun Gönlüne Hitap Etmelidir
İlk çocukluk yıllarında egosantrizmin (benmerkezci anlayış) çocuğun duygu ve düşüncelerinde önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Ancak bu egosantrik anlayışın, iman esaslarının öğretiminde kullanılabilir bir potansiyeli olduğu unutulmamalıdır. Çünkü çocuk, bu anlayışla birlikte, her şeyin kendi hizmeti için var olduğuna ve her şeyin bir amacı olduğuna inanmaktadır.
Bu noktadan hareketle, çocuğa etrafındaki varlıkların Allah tarafından ona faydalı olması amacıyla yaratıldığı anlatılmalıdır. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’deki ilgili ayetler, çocuğun ilgisini çekecek ve ona bu perspektifi anlamasında yardımcı olacaktır. Ayrıca, Allah’ın yarattığı varlıkları sevdiği, özellikle çocukları daha çok sevip, onları kötülüklerden koruduğu vurgulanmalıdır. Bu açıklamalar, çocuğun benlik duygusuna hitap ederek onun ilgisini çekecektir. Ayrıca, Allah’ın insanlara çeşitli güzelliklerde ve sayısız nimetlerde bulunduğu, hataları hemen cezalandırmadığı, pişman olma fırsatı tanıdığı ve iyi davranışlara karşılık mükâfat verdiği anlatılmalıdır.
Çocuğun duygusal dünyasına hitap etmek için, musiki, şiir ve dinî hikayeler gibi öğeler önemli bir role sahiptir. Bu materyaller, çocuğun dinî duygularını güçlendirecek ve ona Allah ile ilgili bilgileri daha da artıracaktır. Özellikle Kur’an’da geçen peygamberlerin hayatlarını içeren çocuk kitapları, çocukların ilgisini çekerek onlara önemli değerleri aşılamada etkili olabilir. Hz. Peygamber’in hayatı, çocuklar için öğretici ve keyifli bir konu olabilir.
Uykudan önce anlatılan dinî hikayeler, çocuğun ruhunu saracak ve Allah ile Peygamber sevgisinin kalbine yerleşmesine katkıda bulunacaktır. Çocuğun isteklerini Allah’a yönelterek dua etmesi, onun egosantrik duygularını bir bakıma rahatlatmasına ve huzur bulmasına yardımcı olabilir. Çocukların duaları zaman içinde gelişebilir, başlangıçta maddi istekler olabilir ancak zamanla daha derin ve anlamlı duaların ortaya çıkması mümkündür.
Sonuç olarak, çocuklara Allah’a yönelmeyi ve dua etmeyi öğretmek, onların ruhsal gelişimine katkıda bulunan önemli bir faktördür. Özellikle kısa ve anlam dolu dualar öğretilerek çocuğun her konuda Allah’a yönelmesi teşvik edilmelidir. Bu, çocuğun içsel huzurunu artırabilir ve Allah’a duyduğu sevgiyi güçlendirebilir.
5. Çocuğun Dikkatini Etrafındaki Eşya ve Olaylara Yöneltmelidir
Kâinat denilen bu sırlarla dolu evrende, insan için sürekli bir ilgi kaynağı olabilecek birçok olay yaşanmaktadır. Güneşin doğuşu ve batışı, geceleyin ayın ve yıldızların ışık saçarak parlaması, mevsimlerin değişmesiyle sıcaklıkların artması, yağmur ya da karın yağması, binlerce farklı bitkinin ve yüzlerce hayvan türünün düzen içinde yaşamlarını sürdürmesi gibi olaylar, kâinattaki her şeyin bir “ilâhî düzen” içinde belirli bir görevi yerine getirdiği gerçeğiyle insanı etkilemektedir. Bu eşsiz güzelliklere ve değişmeyen düzene çocukların ilgisini çekmek önemlidir. Çocuk, etrafındaki nesne ve olaylara dikkat çekildiğinde, bu muazzam düzenin bir düzenleyicisi olduğuna karar verecek ve bu Yüce Kudret’in “Allah” olduğunu kolayca kabul edecektir. Çocuğun etrafındaki nesne ve olaylardan etkilenmesi, yetişkinlere kıyasla daha güçlüdür. Zaten onlar, eşya ve doğanın içindeki gizemli güçlere inanabilecek bir durumdadır. Bu nedenle, anne babalar, çocuklarına bu gizemli olayların yaratıcısının Allah olduğu yönünde rehberlik etmelidirler. Ayrıca, çocuğun yaş aldıkça, Kur’an’da, insanlara kâinattaki olayları ibretle gözlemlemelerini öneren ayetlerden bahsetmek de faydalı olacaktır.
Ünlü pedagog Salzmann, çocuğun gördüklerinden ve duyduklarından çok etkilendiğini ve bu nedenle din eğitiminde duyuların eğitimine önem verilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Kendi din eğitiminde babasının önemli bir rol oynadığını belirten Salzmann, babasıyla kırlara çıkarak Tanrı’nın büyüklüğünü anlattığını ve bu deneyimlerin kendisine sonsuza kadar süren bir saygı ve sevgi duygusu kazandığını söyler. Çocuğun çevresindeki nesneler ve tabiat güzelliklerine karşı ilgilerini canlı tutmak, çocuğun duyumları, gözlemleri, duyguları ve tasarımları ifade etmesine olanak tanımak, okul öncesi dönemde Allah inancının temel ilkelerinden biridir. Çünkü Allah, çevremizde gördüğümüz varlıkları yaratan ve koruyandır. İnsanları sevmenin ve saymanın, yaratılanlara değer vermenin, Allah’a yakınlık vesilesi olduğu benimsetilmelidir.
Çocuğa, çevresindeki varlıklara ve olaylara olan ilgisini sürdürme konusunda rehberlik etmek, onun kâinattaki düzenin ve güzelliklerin farkında olmasını sağlamak, bu düzenin yaratıcısı olan Allah’a duyulan sevgiyi pekiştirmek ve çocuğun çevre duyarlılığı kazanmasına katkıda bulunmak önemlidir. Allah’a olan sağlam bir inanç, çocuğun içsel huzurunu artırabilir ve çevresine karşı duyarlı bir birey olmasına yardımcı olabilir.
SONUÇ
Çocuklara Allah inancını öğretmek, hem zihinsel hem de duygusal yönde etkili bir eğitim gerektirir. Çünkü çocuklar, doğuştan getirdikleri “Yüce Kudret’e inanma” yeteneği (fıtrat) ile bu inancı sevgi ve bağlanma duygularıyla doğal bir şekilde birleştirme eğilimindedir. Sağlam bir inanç bilgisi, bu inancın çocuğun kalbinde kök salmasını sağlamak için duygusal bir bağ kurmayı gerektirir. Bu nedenle, anne babaların özellikle çocukların dil gelişimini yakından takip etmeleri, konuşma dönemini önemsemeleri, çocuğun çevresindeki nesneleri algılama ve soru sorma süreçlerine dikkat etmeleri önemlidir.
Verilen bilgiler, çocuğun sorduğu sorulara göre aşama aşama olmalı ve çocuk asla eleştirilmemelidir. Onların duygusal dünyasına hitap eden şiirler ezberletilmeli, dinî hikayeler okunmalıdır. Ayrıca, çocuklar zaman zaman doğaya çıkarılmalı, geceleri ay ve yıldızları gösterilmeli, çiçeklerin, dağların, taşların, bitkilerin güzellikleriyle birlikte bütün bunları yaratan ve yönetenin Allah olduğu vurgulanmalıdır. Özetle, çocuk, Allah’ın varlığına ve yüce kudretine dair en büyük kanıtı, işleyen muazzam evrenle; süslenmiş yeryüzüyle; içindeki tüm canlıları barındıran dünyasıyla keşfetmelidir. Çünkü tüm bunlar, onu Yüce Yaratıcı’ya yönlendirecektir.