Çocuklarda Sevgiye Sınır Koymadan Korunan Sınırlar
Mesleğim gereği, okul ortamında öğrenci davranışlarını bolca gözlemleme imkanına sahibim. Okul bahçesinde veya koridorunda yürüyen, koşan, oynayan her bir öğrencinin davranışlarındaysa genelde içinde yetiştikleri aileye dair izler görürüm. Yine öğrencilerin kullandığı kelimeler, oynadığı oyunlar ve arkadaş ilişkileri, bizlere geldikleri ortama yönelik bolca sinyal verir. Özellikle ilkokul çağı çocuğu, rol model aldığı kişileri taklit ettiğinden, hayatına etki eden kişilerle ilgili bizlere fazlasıyla ipucu verir. Bu durum bize şunu gösteriyor ki; bir çocuğun dünyaya gelmesine vesile olan ebeveyni aynı zamanda onun kişiliğinin örülmesinde de çok büyük bir etkiye sahip. Diyebiliriz ki; çocuğun bir ömür nesnelere ve olaylara yüklediği anlam, anne babasının kendisine gösterdiği tutum ve davranışlarla şekilleniyor.
Geçen haftalarda çocuklarımıza karşı biz ebeveynlerin takındığı tutum ve davranışların önemi ile ilgili yaptığım bir konuşmanın akabinde, bir öğrenci velimiz bana şöyle bir soru yöneltti: “Hocam, çocukların her istediğini sınır koymadan yerine getirmek, çocuğun gelişimine zarar verir, diyorsunuz. Ama aynı zamanda, çocuklarımızın bedensel ihtiyaçlarını gözettiğimiz kadar duygusal ihtiyaçlarını da karşılayarak onları sevdiğimizi hissettirelim, diyorsunuz. Ben bu ikisini aynı anda nasıl yapacağımı kestiremedim.” Şeklinde çocuk eğitimiyle ilgili sıkıntısını dile getirdi. Birçok ebeveynin bu ve buna benzer sorunlarla çocuklarına karşı nasıl davranacakları çıkmazına düştüklerini gördüğüm için bana yöneltilen bu soruyu kaleme alma ihtiyacı hissettim.
Bu soruda; çocuklarımıza karşı sevgiye sınır koymadan, kural ve sınır koyma endişesini taşıyan bir anne var karşımızda. Öncelikle çocuğu sevmek demek; onun her istediğini yerine getirmek, demek değildir. Yine çocuğa yerine göre “hayır” demek, ona sınır çizmek, kurallar koymak; onu cezalandırmak veya reddetmek anlamına da gelmiyor. Çocuğa konulan sınır ve kurallar onun sağlıklı gelişimi için olmazsa olmaz olumlu disiplin yöntemidir. Çünkü çocuklar, bu kural ve sınırlarla kendilerini daha güvende hissedeler. Ayrıca toplumla uyum içinde yaşamak, sorumlu ve saygılı davranma becerilerini geliştirmek için de buna ihtiyaç duyarlar. Bununla ilgili hiçbir kurum kuruluş veya ülke gelişigüzel ve kuralsız bir şekilde hayatı idame ettiremez. Ülkelerin ve evlerin sınırları vardır. Sınır ihlali, problem demektir. Bu yönüyle, bir düzen içinde yaşamak, kural gerektirir diyebiliriz.
Çocuklara sınır koyarken kurulan iletişim dili, çok önemli. Olumlu disiplin yönteminin temelini ilişki kurmak oluşturuyor. İlişki kurmaksa, özel zaman isteyen bir durum. Çocuğun kendisinin, duygularının kabul edildiğini hissettiği; saygı, empati ve nezaketin hakim olduğu bir iletişim ortamındaki kararlılık, çocuğun öz saygısını zedelemeyecektir. Emir kipinden ziyade; net, açıklayıcı ve olumlu dil kullanmak, kararlı ve sakin bir ses tonu ile konuşmak etkili olacaktır. Çocuğa karşı kullanılan “hayır” kelimesinin kendine yönelik değil, duruma dair olduğunu gösteren sevgi ve güven temelli bir duruş, önemli duruyor. Bir de ebeveynin, “Çocuğumun hangi ihtiyacını karşılamak için ben buna “hayır” dedim? Ya da “Benim koyduğum bu sınır, çocuğumun gelişimine nasıl katkı sağlayacak?” sorularını kendisine sorması gerekir. Herşeye “hayır” diyen ya da olur olmaz şeylere kural koyan bir ebeveyn, belli bir süre sonra çocuk tarafından ciddiye alınmayacak hatta dinlenilmeyecektir.
Bu olayı bir örnekle netleştirelim: Çocuğumuzla bir market alışverişine gidecek olalım. Diyelim ki, orada sağlığına zarar verecek birşeyi almasını istemiyoruz. Bu durumda markete gitmeden önce alışverişimize ve çocuğumuzun alacakları ile ilgili kurallarımıza dair bir ön açıklama yapmamız gerekir. Kurallarımızı ve sınırlarımızı, nedenlerini açıklayarak tekrar konuştuktan sonra uyulmadığında neyle karşılaşabileceğini (sonucu yaşama) anlayacağı bir dille anlatabiliriz. Burada sınırlandırılmış seçenekler arasından bir tercih yapmasını isteyeceğimiz gibi birşey almasını da istemiyor olabiliriz. Ama markete gittiğimizde çocuğumuz konuştuğumuz kuralları unuttu ve almaması gereken şeyi almak istedi, diyelim. Burada beden ifademizle nötr bir halde, ilişkiyi zedelemeden kararlı bir şekilde durmak gerekir. Yine sakin, soğukkanlı ve sevecen bir tavırla, “Bunu istediğini biliyorum, fakat şuan bunu almamız senin sağlığına zarar verdiği için veya daha önce buna benzer aynı amaca hizmet eden birşeyi aldığımız için bunu alamıyoruz”, diyerek “hayır” deme nedenimizi çocuğun anlayacağı bir dille izah etmemiz gerekir. Çocuklar istedikleri birşeye hemen sahip olmak istediklerinden bizim açıklamamıza büyük bir çoğunluk itiraz edip karşı koyacaklardır. Burada daha önce konuşulan kurala uyulmadığında, ihlal edilen kurala yönelik sonucu yaşatma devreye sokulabilir. Bu bir dahaki sefere markete gitme hakkının iptal olması vs olabilir. Sonucu yaşatma davranışı eğitici bir amaçla, çocuğa zarar vermeyecek şekilde olmalıdır. Burada çocuğunun üzülmesini istemeyen aile korumacı bir tutum sergileyerek çocuğu kurtarıcı bir rol üstlenebilir. Çocuğun hiç hayal kırıklığı yaşamaması adına alınan önlemler, çocuğun bu duyguya karşı dayanıklılık geliştirmesini de engelleyecektir.
Çocuğumuzun ilerde kendi davranışlarının sorumluluğunu alan, hayatın zorlukları ile başetme becerisi gelişmiş bir birey olabilmesi için, onun iç denetimini geliştirecek sınırlar ve kurallar mutlaka olmalıdır. İnsan kumaşı maharetli ellerde sevgi ve ilgiyle dokunursa ancak o zaman ortaya güzel bir ürün çıkacaktır. Sevgiye sınır koymadan, kendi sınırlarını bilen çocuklar yetiştirebilmek duasıyla…
Asuman Düzgün