Çocuklarımız Yük Değil Emanettir

Çocuklarımız Yük Değil Emanettir


İnsanoğlu, Allah’ın yarattığı mahlûkat içerisinde en üstünü ve en şereflisidir. Bu yüzdendir ki, insan, Allah’ın, yeryüzündeki halifesi olarak kabul edilmiştir.
(Bkz. Bakara, 2/30) İnsan bu özelliğe dünyaya geldiği andan itibaren hak kazanır. İnsanın, yaratılış gayesine göre yaşaması ve davranış sergileyebilmesi için de daha çocukluk çağından itibaren eğitilmesi, hayata eğitim yoluyla hazır hale getirilmesi gerekir.

İnsanlar, tarihin ilk çağlarından beri kendi inanç ve düşünce sistemlerine göre nesiller yetiştirmeyi, onları kendi gayeleri doğrultusunda hayata hazırlamayı istemişlerdir. Bu konuda görevlerini hakkıyla yerine getirdikleri zaman, geleceğe güvenle bakabilmişlerdir. Zira bugünün çocukları, geleceğin büyükleri olacak ve dünyanın sorumluluğu onlar tarafından taşınacaktır.

Dünya’da Allah’ın bize verdiği her şey bir emanettir. Sağlığımız, malımız, mülkümüz, makamımız vs. Bu emanetler içerisinde en önemlisi ise şüphesiz neslimiz, gözümüzün nuru çocuklarımızdır. Bu nedenle çocuklarının iyi şartlarda yaşaması ve onların hem bedeni hem de ruhi anlamda iyi yetişmesi için ana-babanın yapamayacağı fedakârlık yoktur. Çocuklarımızı bize emanet eden Allah, her emanette olduğu gibi, onların bütün sorumluluğunu da bizlere yüklemiştir. Çocuklarımızı iyi insanlar olarak yetiştirmek Allah’ın bizlere yüklediği bir vazifedir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler, kendinizi ve çocuklarınızı yakıtı insanlar ve taşlar olan Cehennem azabından koruyun.” (Tahrîm, 66/6) Bu ayette nesillerin sorumluluğu ve onların Allah’ın emirleri doğrultusunda yetiştirilmesi anne-babanın üzerine yüklenmekte ve insanlardan çocuklarını dinin emirleri gereğince yetiştirmeleri beklenmektedir.

Çağımızın meşhur âlimlerinden birisi olan Mevdudî bu ayet hakkında şöyle der: “Bu ayette, kişinin, sadece kendisini Allah’ın azabından kurtarmasının yeterli olmayacağı, gücü yettiğince ailesini Allah’ın sevdiği kullar olacakları şekilde yetiştirmesinin de kendi sorumluluğu içinde olduğu bildirilmiştir. Şayet onlar cehennem yolunu tutmuşlarsa, gücü nispetinde onlara engel olmaya çalışmalıdır. Sadece onların bu dünyadaki refahlarını değil, ahirette cehennemin yakıtı olmamalarını da düşünmelidir. Buhari’de İbn-i Ömer’den rivayet olunduğuna göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Hepiniz yöneticisiniz ve yönettiklerinizden sorumlusunuz. Hükümdar halkından, erkek ailesinden, kadın kocasının evinden ve çocuklarından sorumludur.”

Seyyid Kutub da şöyle der: “Müminin hem kendisine hem de ailesine karşı olan sorumluluğu ağır ve korkunç bir sorumluluktur. İleride korkunç bir ateş. O ve ailesi bu ateşle karşı karşıyadırlar. Kendisini bekleyen bu ateşten hem kendini hem de ailesini uzak tutmak zorundadır. Evet, ateştir bu. Alev alev yanan dehşet verici bir ateş. “Yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateş…”(Tahrîm, 66/6) Bir mümin kendini ve ailesini bu ateşten korumalıdır. Henüz fırsat varken, iş işten geçmeden mazeret bildirmenin işe yaramadığı gün gelmeden ailesini bu ateşten uzaklaştırmalıdır.”

Bir Müslüman olarak çocuklarımızı nasıl eğitebiliriz, onlara sağlam temelleri nasıl kazandırabiliriz, toplumun tuzaklarından onları nasıl koruyabiliriz, temiz fıtratlarının bozulmaması için nasıl bir gayret içerisine girmeliyiz? vb. sorular ebeveynler tarafından sıkça sorulması, merak edilmesi, öğrenilmesi ve tatbik edilmesi gereken konulardır.

Öncelikle ebeveynler olarak çocukların bizlere Allah’ın bir emaneti aynı zamanda bir imtihan vesilesi olduklarını iyi idrak etmiş olmalıyız. Allah’ın birer emanetleridirler, çünkü Allah her doğan çocuğu İslam fıtratı üzerine yaratmıştır.

Çocuğun temiz fıtratı anne-babalara emanet edilmiştir. Emanete iyi bakmak ve emaneti emanet alındığı şekliyle, bozmadan kirletmeden geri iade etmek icap eder. Dolayısıyla biz ebeveynlere düşen en büyük görev, bu fıtratı korumak ve bozmamaktır. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“O halde (Habibim) sen yüzünü bir muvahhid olarak dine yönelt. Allah’ın insanları yaratmasında esas aldığı o fıtrata uygun hareket et.” (Rum, 30/30)

Ayet-i kerimede zikredilen “fıtrat”tan maksat, yaratılma şekli, din, ihlas, İslam, tevhid inancı, Allah’a verilen ahd vb. anlamlarda yorumlanmıştır.
İşte bu fıtrata aykırı davranarak çocuklarımızın temiz fıtratına asla gölge düşürmemeli terbiyede tevhid anlayışından asla sapmamalıyız.

Çocuklar aynı zamanda bir imtihan vesilesidir. Nitekim Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandır. Büyük ecir ise Allah katındadır.” (Teğabün, 64/15)

Anne baba olarak çocuklarımıza kazandırmak istediğimiz davranışları, onlara örnek olarak kazandırmak en doğru olanıdır. Örneğin çocuklarımızın iyi bir ahlakla ahlaklanmasını istiyorsak, öncelikli olarak kendi ahlakımızı güzelleştirme yoluna girişmeliyiz. Çünkü çocuklar ilk etapta anne-babalarını örnek alırlar. Burada anne ve babanın birbirlerine karşı merhametli ve şefkatli davranması da büyük bir önem arz etmektedir. Anne babanın birbirlerine muamelesi şüphesiz ki çocuğun terbiyesinde büyük bir rol oynamaktadır. Ailede sürekli şiddet, kavga, iletişim kopukluğu, ilgisizlik gibi durumlar yaşanıyorsa, bu çocuğun şahsiyetini olumsuz yönde etkileyecektir. Şayet ailede huzur, sevgi ve mutluluk varsa, bu da çocuğu olumlu yönde etkileyecektir.

Başka bir konu ise, çocuklarımızla sürekli iletişim halinde olmaya gayret göstermemizdir. Üstelik onların hiç bir şey anlamadığını zannettiğimiz ilk aylarında/yaşlarında bile. Beşikte dahi onlarla hayır konuşmak, uyuturken tesbihler, tahmidler ve tehliller getirmek, Allah’ın ve Rasülü’nün adını sıkça anmak, Kur’an okumak gibi uygulamalarda bulunmamız, çocuğumuzun ahlakını olumlu yönden etkileyecektir.

Başka önemli bir husus ise, çocuklarımızı aldatmamamızdır. Çocuklara hayal dünyasından bahsetmek, her şeyi onlara güzel göstermek, hep iyiden bahsetmek yanlış bir yaklaşımdır. Çünkü dünyada sadece iyilik yoktur, kötülük de vardır. Bu bağlamda kötülüğün kaynağı olan şeytandan bahsetmek yerinde olacaktır.

Her şeyin açık saçık gösterildiği televizyon programları ise, çocuklarımıza edepli ve hayâlı bir şahsiyet kazandırma yolunda büyük bir engel teşkil edecektir. Çocukların hareketliliğinden başını dinlemek, rahat etmek için, çocukları yalnız başına televizyonun veya bilgisayarın karşısına oturtan ebeveynler, aslında çocuklarını nasıl bir tehlikeye attığının farkında değillerdir. Böyle bir uygulama çocuk açısından çocuğun pasifleşmesine ve tembelliğine, ebeveynler açısından ise çocuğun üzerindeki gözetim ve kontrollerini yitirmelerine yol açacaktır.

Çocuğun içerisinde yaşadığı ve ilk tecrübelerini edindiği sosyal yapı ailedir. İkincisi cemiyettir. Çocuk cemiyete atılmadan önce, anne-baba çocukta sağlam bir temel oluşturmalı, onu muhtemel tehlike ve tuzaklardan koruyabilecek bir terbiye aşılamalıdır.

Ayrıca unutulmamalıdır ki, çocuk eğitimi büyük bir sabır ve süreklilik gerektiren bir iştir. Mesela; anne babalar çocuğa yasak koyduğunda, yasakta sabit kalmalıdırlar. Yasağı neden koyduklarını çocuğun anlayacağı bir dilde iyice izah etmelidirler. Burada önemli olan bir başka husus da, anne-babaların izinlerde ve yasaklarda ortak fikirde ve kararlılıkta olmalarıdır.

Eğitim ve terbiyede orta yol takip edilmeli, ne çok yasakçı olmalı ne de çocuğu fazla serbest bırakmalıdır. Otorite anne babaların elinde olmalı, çocuklar sürekli denetim ve disiplin altında tutulmalıdır.

Çocuklarımıza ibadeti sevdirebilmenin yollarını da araştırmamızda fayda vardır. Mesela evde çocuklarımızla birlikte abdest almayı, cemaatle namaz kılmayı ve Kur’an okumayı alışkanlık haline getirebiliriz. Diğer ibadetlerde de aynı şekilde değişik uygulama ve metotlarla çocuklarımıza bu ibadetleri sevdirebiliriz.

Allah (cc)’den çocuklarımıza güzel bir terbiye vermede bize yardımcı olmasını, bize emanet edilen fıtratlarını korumamızı ve ahirette onların ebedi saadete ermeleri için Allah’ın bizleri vesile kılmasını niyaz ediyoruz.

 

Abdullah Büyük

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir