Çocuklarımıza ve Gençlerimize İnanç Eğitimi Ne Zaman ve Nasıl Verilmelidir ?
“Hocam, lisede okuyan bir oğlum var. Bizden ve inançlarımızdan nefret etmeye başladı. Çevresindeki arkadaşları kendilerini agnostik, ateist, pagan gibi sıfatlarla tanıtıyor. Bundan bir Müslüman olarak çok rahatsızlık duyuyorum. Ayrıca çocuğumla iletişim kuramıyorum. Nasıl bir yöntem izlemem gerekir?”
Bugünün dünyasında anne-baba olmak kolay değil. Yeni nesli yetiştirmek için anne ve babanın hem bilgi ve hem de duygusal birikim sahibi olması gerekiyor. Bilgi ve duygusal birikim sahibi olmayan anne ve babalar dindar bir nesil yetiştirmede başarılı olamazlar. Bir de anne ve babaların çocuklarıyla aralarında nesil farklılığının farkında olmaları gerekiyor. Bunun için ebeveynle çocuk arasındaki farklılık kaldırılmalı ve güçlü iletişim kanalları açık tutulmalıdır. Çünkü çocukların dünyaya bakış açıları çok değişti. Ebeveyn çocuk ilişkilerinde ortaya çıkacak sorunlar engellenmek yerine onarıcı bir yöntemle çözülme yoluna gidilmelidir. Bu da farklı görüşleri bastırmakla değil, bizzat konuşarak iknaya dayalı çözüm yolu tercih edilmelidir. Çocuklarımızın ve gençlerin görüşlerine değer verilmeli ve despot ve otoriter bir ebeveyn olmaktan uzak durulmalıdır.
Bilindiği gibi çocuklarımız ve gençlerimiz pandemi sebebiyle teknolojiyle daha sık tanışmış oldular. Teknoloji kullanım alışkanlıkları bu teknolojiden etkilenmeyi daha da hızlandırdı. Çünkü tabletsiz, akıllı telefonsuz ve bilgisayarsız bir yaşam neredeyse imkânsız hale geldi. Sosyal hayattan kopan gençlerimiz sosyal medyaya hapsoldu. Yeni iletişim teknolojileri onlara sanal bir dünyanın kapılarını açtı. Bu saatten sonra çocuklarımıza teknolojiyi yasaklamak değil, onlarla bu teknoloji üzerinden aktarılan konuları tartışarak doğru ve yanlışı birbirinden ayırmalarına yardımcı olmak gerekiyor. Çünkü bugünün çocukları ve gençleri ebeveynlerinden kopuk yaşıyor. Okuldan gelip odalarına çekiliyor. Onların dışarıdaki arkadaş çevresi, internet etkileri, ebeveyn arasındaki ilişkileri gittikçe zayıflatıyor ve ebeveynlerin endişeye kapıldığı istenmeyen yeni durumlar ortaya çıkıyor. Artık çocuklarımızın çevresi kimi zaman yeni uzay dini adı verilen spritualist, kimi zaman da yeni paganizm adı verilen görüşleri benimseyen akranlarla kuşatılıyor. Tamamen dini ve milli yapımıza aykırı bu oluşumlar çocuklarımızı bize yabancılaştırıyor. Ebeveynlerle çocuklar arasında sosyal kopukluğun önüne geçmede, zararlı düşünce ve alışkanlıklardan korumada önlem olarak maneviyat eğitiminden istifade edilmelidir. Ayrıca çocuklarımızla birlikte teknoloji kullanmak suretiyle onların teknolojiyi hangi amaçlarla kullanmaları gerektiğini kavratabiliriz. Teknolojinin sadece oyun ve eğlence aracı değil, aynı zamanda bilgi aracı ve gündelik işleri kolaylaştıran bir mekanizma olduğunu öğretebiliriz. Bu uygulama biçimleriyle çocuklarımıza sosyal medyanın tehlikeli ve zararlı yönleri de kavratılmış olur.
Diğer yandan çocuklarımıza ve gençlerimize, akıllı telefon ve sosyal medyayı kullanmayı yasaklamak bir çözüm değildir. Esas olan bu teknolojiyi kullanmada fayda ve risk faktörlerini birlikte öğretmektir. Bugün çocuklarımızı ve gençlerimizi tehdit eden inkârcı akımlar bu filtresiz mecralar üzerinden taşınıyor. Çocuklarımız bu engin sanal âlemde sörf yaparken birçok sosyal bloklarda yer alan insan fıtratına aykırı sapkın akımlarla ve içinde farklı inanç gruplarının propagandasını yapan etkileyici filmlerle karşılaşıyor. Hiç tanımadığı dini sembollerin etkisi altında kalabiliyor. Örneğin, satanistlerin, ufocuların, agnostiklerin, deistlerin bilumum materyalist inançların ve Yahudi/Hıristiyan gibi dinlerin haç, Davut yıldızı gibi dini sembolleriyle karşılaşıyor. Bu saf yürekler, dini bilgi alt yapıları olmadığı için bunlara imrenebiliyor, özenti duyabiliyor. İşte bunun için gerekirse bu filmleri ya da farklı sosyal bloklarda yer alan grupların görüşlerini birlikte izlemek ve dinlemek suretiyle sonunda müzakere etmek hem onlara değer verdiğimizi gösterir ve hem de bizim vereceğimiz bilgi ile onların aydınlanmalarını sağlar. Bununla birlikte İslam’ın o konulardaki görüşleri anlatılarak sosyal medya mecralarında çocuklarımızı dinlerine yabancılaştıracak olan bu zehirleyici görüşlerin tehlikesinden kurtarmış oluruz. Burada esas olan çocuklarımızla sosyal ilişkiyi kaliteli bir şekilde kuvvetlendirmek ve koparmamaktır. Hiç çekinmeden farklı inanç akımlarının ne olduğu konuşulmalı ve bizim inancımızın mükemmel olduğu örnek olaylarla anlatılmalıdır. Örneğin, izlenen bir filimde “vaftiz” olayı geçti değil mi? Bunun kökenine inilmeli ve İslam’da fıtratın ne olduğu, hiç kimsenin bir başkasının günah yükünü çekmeyeceği Hz. Peygamberin dilinden öğretilmelidir. Böylece çocuklarımıza hem doğru bir Allah tasavvuru ve hem de doğru bir peygamber tasavvuru verilmiş olur.
Duygu eğitimi verilmeden maneviyat ya da din eğitimi verilemez. Bugünün çocuklarına ve gençlerine duygu ve değer eğitimi günlük yaşam üzerinden verilmelidir. Günümüzde çocukların oyunları savaş üzerine kuruludur. Bu oyunlar çocuklarımızda duyguyu öldürmekle kalmıyor, mekanikleşme beraberinde ruhsuz, bedbin ve kötümser insanların yetişmesine hizmet ediyor. İşte bu sebepten dolayı duygu eğitimi verilmeden inançlar anlatılamaz, diyoruz. Sevgi, acıma, merhamet, sadakat gibi duyguları geliştirici oyunlar, öykü, sinema, kısa filim vidoları gibi vasıtalardan yararlanılmalıdır. Anne-babalar çocukları ile iletişim kurarken bilinçli olarak bu duyguları kullanmalı ve çocuklarının bu duyguları öğrenmesini sağlamalıdır. Yerine göre bu duygu ve değerler günlük yaşam üzerinden verilmelidir. Mesela deprem, sel baskınları ve yangınlar gibi doğal afetlere maruz kalan ailelere yardımlar çocuklarımızla birlikte yapılmalıdır. Hatta bizzat onlara yaptırılmalıdır. Arkasından da neden yardım ettiğimizi anlatırken dini referans sistemimize müracaat edilmelidir. Örneğin Hz. Peygamber (sav)’den: “Kim dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı müminden giderirse, Allah da kıyamet günü onun sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderir” rivayetini hatırlatmalıyız. Böylece hem iyilik yapmayı öğretir hem de Allah, peygamber, din sevgisine dayalı inanç eğitimini çocuklarımıza erken yaşlarda vermiş oluruz. Yine Süleyman Çelebi’nin Mevlid-i Şerif kitabından hikâye-i deve, güvercin ve geyik gibi öyküler yer alır. Bu öyküleri okumak bile çocuklarımızda ve gençlerimizde acıma, yardımlaşma, sevgi ve merhamet duygularını geliştirir
Bir başka açıdan eğer çocuklarımıza ve gençlerimize ebeveyn sevgisini verir, her konuda yeterli olduğumuzu hissettirirsek, onlara güven duygusu vermekle kalmayız aynı zamanda ailenin en önemli sosyal destek kurumu ve sığınağı olduğunu güçlü bir şekilde hissettirmiş oluruz. Bu güçlü duygu hem onları dışarıda bekleyen tehlikelere karşı korur ve hem de onlara özgüven duygusu kazandırır. Bütün bunlar çocuklarımıza ve gençlerimize hayatın içinde verilmelidir. Çünkü dinimiz, dinli hayat ve hayatlı bir dindir. Örneğin, alış-veriş yapmak için markete birlikte gidebiliriz. Orada hem ihtiyaçları ve hem de para harcamanın nasıl olması gerektiğini yaşayarak çocuklarımıza gösteririz. Alış-veriş ortamları da duygu ve değer aktarmanın iyi bir mekânıdır. Geçenlerde bir arkadaşımız altı yaşındaki bir çocuğu ile markete gitmiş. Kasiyer yanlışlıkla başka birisinin poşetini onların poşetinin içerisine koymuş. Eve geldiklerinde olayı fark eden baba, mutlaka bu poşetin sahibine verilmesi gerektiğini, eğer verilmezse kul hakkını ihlalden haksızlık yapılmış olacaklarını çocuğuna anlatmış. Ertesi günü yine çocuğunu da yanına alarak bu poşeti markete gidip kasiyere teslim etmişler. Çocuğu, baba kimse bilmiyordu neden bu poşeti verdik? diye sorunca, baba, evladım bu haksız kazançtır. Dinimizde başkasının hakkını yemek yasaklanmıştır, şeklinde hak-hukuk, helal-haram ve haksız kazanç kelimelerini çocuğuna bir güzel yaşanmış bir olay üzerinden anlatmış.
Bir başka soru çocuklarımıza ve gençlerimize “iyilik” kavramını nasıl kazandıracağız? Örneğin, evin annesi, yaptığı bir yemeği evladıyla kapı komşusuna gönderdiği zaman komşusunun güler yüzü ve teşekkürüyle karşılaşan bu çocuğumuz, yaptığı bu eylemin bir iyilik eylemi olduğunu kavrar. Anne bu iyilik davranışının arkasından, çocuğuna, Hz. Peygamber (sav): “Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa komşusuna ikram etsin” hadisini hatırlatırsa hem iyilik kavramı ve hem de Allah, peygamber ve ahiret gününe iman gibi konular onun saf gönlünde yer eder. Böyle bir atmosfer içinde yetişen çocuklarımız kolay kolay inkârcı ve sapkın akımların tuzağına düşmezler. Zaman içinde Yüce Allah onlara imanı sevdirir ve gönüllerinin süsü kılar. Onların zihin ve gönül dünyalarında inkâra karşı bir sevimsizlik oluşturur.
Sonuç olarak bugünün çocuk ve gençlerine İslam’ı sevdirmek ciddi bir emek ve sabır ister. Bizler, çocuklarımızdan ve gençlerimizden gelen din ve ahlakla ilgili duymak istemediğimiz soruları bastırmak yerine, iknaya dayalı bir şekilde cevaplandırmalıyız. Gençler bir ırmak gibidir, onların önüne set çekerseniz yıkar, geçerler. Esas olan set çekmek yerine alanı birlikte genişletirseniz onları kaybetmemiş olursunuz. Eğer bunu yapmazsak bir taraftan sosyal medya, bir taraftan kötü akran çevresi ve sokak, çocuklarımızı ve gençlerimizi hem bizden alır ve hem de bize yabancılaştırır. Şayet bu mesele ertelenir ya da başkalarının insafına bırakılırsa maliyeti çok ağır bir şekilde bize geri döner. Dolayısıyla zamanında duygu eğitimiyle birlikte değer ve inanç eğitimini vermeliyiz.