Cürüm ve Yüzsüzlük
Her şeyin hızla değişime uğradığı, birçok değerinse dumura uğradığı bir çağda yaşıyoruz. Dünyanın gözü önünde, büyük çoğunluğu kadın ve çocuk kırk binden fazla insanın katledildiği, yüz binden fazla insanın yaralandığı ve tüm yerli halkın yerinden-yurdundan edildiği, aç-susuz bırakıldığı, meskun mahallerin yıkıldığı bir çağda. Bilhassa çocuk ve kadın hak ve hürriyetlerinin korunması yönünde ileri adımların atıldığı söylemini dillerine dolayanların, katili meclislerinde alkışladığı bir çağda. Gücü elinde tutanların, kendi halklarının vicdani sesini bile dinlemedikleri bir çağda. Dünya halklarının Gazze zulmüne karşı gösterdikleri tepkinin umursanmadığı bir çağda. Gizli emellerini saklayarak geri kalmış ülkelerde okuma yazma oranını artıracağız diye beyanatlar, seyahatler ve girişimlerde bulunanların okullar bombalanıp eğitimciler ve çocuklar katledildiğinde sessiz kalarak ülkülerini, ilkelerini yitirdikleri bir çağda. Hastaneler füzelerle yerle bir edilirken, şifa arayan hastaların öldürülüp, kalanların çaresiz feryadı arşa dayanırken sus-pus olup seyredenlerin hasta haklarını metne döküp insan hakları hususunda yol aldıklarını söyledikleri bir çağda. Bir çocuğun kardeşi ve ebeveyni, bir babanın evlatları, bir ihtiyarın evlad u ıyali, bir annenin çocukları, mecalsiz ve kendi halinde insanların haksız yere katledildiği ve görüntüleri yürekleri yakarken, halklar ayaklanırken yönetenlerin katillere destek olduğu bir çağda. Evleri yıkılan ve göçe zorlanan insanların aç ve susuz ve bitap bırakıldığı bir çağda. Çocuğunun, kardeşinin, babasının, annesinin, orada yaşayan birisinin cenazesini sarmalayıp, usulünce defnetme imkânı bulamadıkları bir çağda. Muharref Tevrat’taki on emirde öldürmeyeceksin ilkesi olmasına rağmen, inançlarının ürettiği ütopyayı gerçekleştirmek adına gözlerini karartıp, bir yıla yakındır her gün masum insanları bombalayan canilerin yaşadığı bir çağda. Aile fertleri şehit olan küçük çocukların yakaladıkları kameralarla dünyaya seslenip, bu zulme dur deyin feryadının hiçe sayıldığı bir çağda.
Bu çağı kirlettiniz.
Bu çağın katilleri oldunuz.
Sınır kapılarını kapatıp, insanları aç-susuz bırakmak nedir?
Okulları bombalamak, camileri, hastaneleri, meskûn mahalleri yerle bir etmek nedir?
Yardın eli uzatan sivilleri, gazetecileri öldürmek…
Hani savaş hukuku vardı? Gazeteciler, yaşlılar, masumlar, öğrenciler, öğretmenler, hastalar, doktorlar, hemşireler, abidler dokunulmazdı.
Nerede evrensel insan hakları beyannamesi?
Nerede Birleşmiş Milletler?
İstanbul Sözleşmesi kırmızı çizginiz, hani nerede?
Sizi durduracak sizin söylemleriniz, sizin kuruluşlarınız değil elbette. Ama işlevini yitiren insan hakları beyannamesinin evrensel olduğunu Müslüman ülke çocuklarının zihinlerine kazıdınız. Farklı kuruluşlarla dünya halklarının ve ülkelerin elini kolunu bağlayıp, uluslararası kuruluşların kararlarını hiçe sayarak katliama devam ettiniz.
İsmet Özel yıllar önce ifade etmişti, bunların insan haklarından kastettikleri Yahudi haklarıdır.
Görünen köy kılavuz istemez.
Elbette zulüm payidar olmaz.
Siz iflah olmazsınız.
Lanetliler.
ŞEREF AKBABA, AY VAKTİ DERGİSİ SAYI 211