DİRİLME VE DİRENME KARARGÂHI: AİLE
Aile Kurân’ı Kerim’in üzerinde en çok durduğu, en çok değer verdiği ve hassasiyetle korunmasını istediği müesseselerden biridir. Aile, nikâh akdi ile başlayan ve varlığını sürdüren ilk tevhidi müessesedir.
İnsan neslinin sağlıklı ve güvenli bir şekilde devamı, annenin ve babanın varlığına ve birlikteliğine bağlıdır. Toplumun en küçük birimi/yapıtaşı olan çekirdek aile en temel haliyle anne, baba ve çocuklardan oluşur. İnsanlık tarihi boyunca aile, insanın varlığını sürdürebilmesinin ve toplumların geleceğinin bir güvencesi olarak varlığını ve etkinliğini hep hissettirmiştir. İnsanoğlu, insanlığın ne anlama geldiğini, öncelikle aile içinde tanımış, sevgiyi ve saygıyı aile içinde yaşayarak öğrenmiştir. Ne var ki, insanlığın geleceği açısından yaşamsal önem taşıyan böyle bir kurum, günümüzde belki de tarihte hiç olmadığı kadar yıpranmış, ciddi anlamda bir çökme ve çözülme sürecinin içine sürüklenmiştir.
Bugün insanlığın karşı karşıya bulunduğu köklü sorunların önemli bir kısmının ailenin içine sürüklendiği çözülme süreci ile ilgili olduğu söylenebilir.
Aile, toplumun sahip olduğu değerleri yansıtan küçük bir aynadır. Toplumda müspet ve menfi olarak bulunan tutum ve davranışlar ailede yoğun bir şekilde uygulama alanı bulur. Tabir yerinde ise aile, toplumun kan tahlilinin yapıldığı bir biyo-kimya, bir patoloji laboratuarıdır. Burada her türlü pozitif ve negatif bulguları bulmak mümkündür.
Aile, düşmanın giremediği İslam’ın son kalesidir. Sosyal anlamda aile bir toplumu ayakta tutan son kaledir. Bir bina için sütun, bir doku için hücre, bir tarla için tohum ne ise, bir toplum için de aile odur. Aile, toplumun bekası ve insanlığın devam etmesi için olmazsa olmaz mesabesindedir.
Aile; sevgileri ören ellerin, sevgileri üreten dillerin, sevgileri yoğuran gönüllerin buluştuğu mekânın adıdır. Aile, geleceğin mayasıdır. Aileyi ihmal edenler geleceği ihmal edenlerdir. Aile, atideki nesillerin gıda alacağı ve erdem ufuklarına kanatlanacağı bir mekteptir.
Aile, ömürlük bir yolculuktur. Hayatın üretken merkezidir. Aile kurumunu gereksiz kılan toplumlar, tükenişlerinin altına imza atan toplumlardır.
Aile tevhidi bir kurumdur. Ailenin varlığı ve sağlığı tevhidi değerlere bağlılıkla kaimdir. Tevhidi değerlere bağlılığın kalmadığı bir yerde aile de kalmaz. Aile, İslam nizamının uygulama alanıdır. Aile, İslami hayatın anne-baba örnekliğinde ve önderliğinde provasının yapıldığı merkezdir.
Aile, Müslümanların dirilme ve direnme karargâhıdır. Aile, Müslüman toplumun rahmidir. Müslüman bir neslin meydana gelmesini isteyenler, mutlaka aileyi korumalıdırlar.
Aile, mahremiyetin bahçesi, emniyetin adresi, sükûnun güvencesidir. Aile şuuru, evlilik hususunda kadının “beyaz atlı prens” rüyasından uyanması, erkeğinde “melek” beklentisinden vazgeçmesidir. Aile şuuru zengin olsun fakir olsun her Müslüman’a lazım olan bir şuurdur. Çünkü kulluk kitabımız Kur’an’ı Kerimde evliliğe teşvik edilmiş, hatta bu hususta sadece maddi durumu iyi olanların evlenmesi değil, maddi durumu elverişli olmayanlarında evlendirilmesi istenmiştir.
Aile toplumun çekirdeğidir. Bu çekirdekte hayat varsa toplumda da hayat vardır. Aile bir toplumun kalbidir. Nasıl ki insan vücudunda kalp durunca ruh da gidiyor, aynı şekilde aile de olmazsa toplum olma ruhu, birlik ve beraberlik ruhu gider.
Aile, peygamberlerin davasıdır. Peygamberlerin mücadelesinin merkezinde aile vardır. Dolayısıyla Allah’ın mülkünde Müslüman aileyi oluşturmak, peygamberlerin mücadelesini devam ettirmektir. Müslüman aile, peygamberlerin bir mirasıdır. Bu mirasta her Müslümanın payı vardır. Her Müslüman gücü kuvveti nispetinde aile müessesesini ortadan kaldırmaya çalışan şer odaklarına karşı mücadele etmekle mükelleftir.
İslam ailesi, Allah’ın ulvi emri ve Peygamberimizin mübarek kavli ile inşa edilen, maddi-manevi tehlikelerden korunması gerekli olan, süreklilik amacıyla kurulan, ebedi hayatı ve cenneti kazanmaya vesile olan ve inşallah cennete de devam edecek olan mukaddes bir müessesedir.
Aile, okunan İslam’dan ziyade, yaşanan İslam’ın medresesidir ve de medresesi olmalıdır. Ailede eşlerin birbirlerine tebessümleri, güzel sözleri ve ikramları iman sadakatinin en önemli sadakasını oluşturmaktadır.
Aile maddi menfaat üzerine inşa edilmemeli ve huzuru da bu şekilde ölçülmemelidir. Aile cennet sevdasını hedef alırsa dünyası da cennet yuvası olur. Eşler birbirinin azap vesilesi değil, rahmet vesilesi olmalıdır. Bu sebepledir ki aile, İslam ümmetinin en küçük fakat en değerli cemaat oluşunun ifadesi olmalıdır. Gerçek anlamda “biz” şuurunun kazanıldığı yer olmalıdır.
Ailenin tekrar etkin olabilmesi için, peygamberlerin sünnetine ihtiyaç olduğunu düşünmekteyiz. Önemli olan, hiçbir komplekse kapılmadan, herkesin üzerine düşen sorumluluğun bilincinde olması ve gerekenleri yerine getirmeye çalışmasıdır. Yüce Allah Rum suresinin 21. ayetinde şöyle buyurmaktadır: “İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır.”
Aile ile ilgili sorun, temelde “sevgisizlik, ilgisizlik ve sorumsuzluk” sorunudur. Aile, zemini rahmet olan bir sevgi müessesidir. İnsan fıtratının muhtaç olduğu sevgiyi insana ancak aile verebilir. Aile, insanın sevme ve sevilme hususunda kendisini rahat hissettiği en güvenli ortamdır. Aile ortamında kendisini rahat hissettiği en güvenli ortamdır. Aile ortamında edinilen sevgi, insanoğlunun fıtratı için su gibi, hava gibi elzemdir. Hz. Peygamber (sav), eşler arasındaki sevgi ve saygıyı da imanla irtibatlandırarak, “İmanı en mükemmel olan mü’min, ahlakça en güzel olandır. Sizin en hayırlınız da eşlerine en güzel davrananızdır.” (Ahmed b. Hanbel, el-müsned)
İslam, ailenin oluşumunu sağlam ve sarsılmaz temellere dayandırmıştır. Ailenin korunmasını toplumun korunması olarak kabul etmiştir. Kadın erkek ilişkilerine meşru bir ölçü getirmiş ve ancak nikâh akdi vasıtasıyla kurulan birlikteliklere izin vermiştir.
Hz. Peygamber (sav), aileyi ve aile hayatını, dolayısıyla toplumu çözülmekten ve bozulmaktan korumak için gayri meşru ilişkileri yasaklamıştır. Nitekim bu hususta Yüce Allah, “Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.”(isra/32) “…kötülüklerin açığını da gizlisine de yaklaşmayın…”(Enam/51) buyurmaktadır.
Aile bireyleri birbirlerine daima dua etmelidir. Bu konuda Kur’an’da bizlere güzel dua örnekleri takdim edilmektedir. Nitekim müminlerin özeliklerinden bahseden bir ayette Yüce Allah: “(Müminler): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bize takva sahiplerine önder kıl’ derler.”(Furkan/74) Yine Zekeriyya (as) dilinden başka bir dua örneği de şöyledir: “Orada Zekeriya, Rabbine dua etti: Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin, dedi.” (Ali İmran/38)
Aile fertleri daima birbirine iyiliği tavsiye etmeli, kötülüklerden de sakındırmalıdır. Nitekim Yüce Allah, “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunuz…”(Tahrim/6) buyurmaktadır.
Aile içi problemler, dua, sabır, karşılıklı anlayış ve kanaatle çözülmeye çalışılmalıdır. Bu hususta Yüce Allah: “Eşlerinizle iyi geçininiz. Şayet onlardan hoşlanmayacak olursanız, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur.”(Nisa/19)
Hz. Peygamberin aile örnekliğinde şiddete kesinlikle yer yoktur. Kadın, kocası karşısında kendine has bir kişiliğe sahiptir. Ailede boşanma en son müracaat edilecek husustur.
İslam, aileye çok büyük bir ehemmiyet atfeder. Aileler toplumun tohumları mesabesindedir. Tarihi bir gerçektir ki; sağlam temeller üzerine inşa edilen aileler, cemiyet yapısını koruyup güzelleştirirken, bozuk münasebetlerle veya yanlış şekilde kurulmuş yuvalar cemiyeti çökertir. Bu açıdan İslam, koyduğu muhabbet ve hak ölçüleri itibariyle mesud ve dengeli bir aile yapısı tesis eder. Yani aile huzur ve saadeti hedefler. Öyle ki: “Kişinin cenneti evidir…” buyrulmuştur.
Müslüman aile ahiret merkezli bir dünya evidir. O eve girmenin tek meşru yolu nikâhtır. Yüzünde şeytani bakışların lekesi olmayan kızlarla, kadınlarla; gözünde şehevi bakışların izi ve isi olmayan erkeklerin evliliğinden meydana gelen aile, bir saadet-i dareyndir.
Aile; tarihin derinliklerinden engin yarınlara bir sevgidir, selamdır. Aile, herkesin yüz çevirdiği insanlara son ana kadar ümittir. Çünkü o insanlığın adası olan İslam’ın son odasıdır.
Aile yargılamak, sorgulamak değil; sarıp sarmalamak, kucaklamaktır. Suçu nefsinde, görevi kendinde bilip; istiğfar ve hizmettir.
Aile; sevgiliden bir mektup, bir haber, bir seherdir.
Aile; çirkine alışmanın rahatlığı değil, güzelliklerin çilesini tercihtir.
Aile; yaradılanı Yaradan’dan ötürü sevmek ve bunu hizmet ile ispattır.
Aile, rahmet zemininde hep birlikte bilgiye sevgiye saygıyla yürüyüştür.
Aile; kıbleye dönüvermiş nurani bir yüz, gönüllerde muhabbet için yanan bir köz, hareme namahremin elini değdirmemek için hakikati gören göz, cehalet yaprağını döken güzdür.
Aile her toplumun olduğu gibi. Müslüman toplumun da beşiğidir, teknesidir, potasıdır. İslam toplumu oradan aldığı terbiye ile kişiliğini bulur. Kur’an’dan öğrendiğimize göre peygamberler, insanlığa önderlik görevini ifa ederken öncelikle çevrelerinden işe başlayan, evladı ıyalin Müslümanca bir kişiliğe sahip olması derdine düşen insanlardır.
Hülasa aile, muvahhid nesil hassasiyetidir.
Yazımızı Hz. İbrahim’in (as) oğlu İsmail’i (as) kastederek yaptığı duayla nihayetlendirelim.
“Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.”
İDRİS GÖKALP