EĞİTİMİN AYDINLIĞINDA YENİDEN DİRİLİŞ
İlahi ve aşkın öğretilerden uzaklaştırılmış, vahye yabancı, insanın kabiliyetlerini köreltici, tek tipleştirici ve ruhsuz eğitim anlayışlarının çocuklarımızın geleceğini ve en önemlisi kalbini ve ruhunu kararttığı bu çağda, sadra şifa olacak sahih, aydınlık ve özgün bir eğitim anlayışına ihtiyacımız var.
Batı eksenli bir eğitim sisteminin ya da modern eğitim sistemlerinin toplumları yozlaştırdığı, fıtri olanı bozduğu, bireyciliğin güçlenmesine neden olduğu gerçeğinden hareketle, değerlerimizi merkeze alan bir eğitim anlayışının gerekliliği her geçen gün kendini daha fazla hissettirmektedir.
Müslüman toplumların bugün geri kalmasının, batı karşısında yenilgi psikolojisi içerinde hareket etmelerinin, yozlaşma ve çürümenin altında yatan en önemli nedenlerden biri ilk emri “Oku” olan bir dinin müntesibi olduğunu unutuyor oluşumuzdur.
Bu hazin gerçeği Fransız Oryantalist Charies Mismere bakın nasıl izah ediyor: “Şu Müslümanlar dinlerini bıraktıkları için gerilemişlerdir. Avrupalılar ise, dinlerini bıraktıkları için ilerlemişlerdir. Batı dünyasını skolâstik kilise zihniyeti ile gömüldüğü karanlıktan kurtaran ve onların ancak asırlar sonra alıp uygulama safhasına koyarak bugünkü medenî seviyeye gelmelerini sağlayan hiç şüphesiz ki Doğu’nun okuma, öğrenme, yazma ve öğretme hasletlerinden azamî derecede faydalanmaları olmuştur.”
İkra” yani “Oku” İslam dininin ilk emridir. “İkra” İslam toplumunun güneşi, yolumuzu aydınlatan bir meşaledir. Onunla her taraf aydınlanır. Her şey onun ışığı altında yapılır. Tek Allah inancının (Tevhid Akidesi) kaybolup yerini çok tanrıcılığın aldığı, kan davalarının alabildiğine çoğalıp insanların birbirini acımasızca öldürdüğü, kuvvetlinin zayıfı daima ezdiği, insanların köle pazarlarında satıldığı, hak-hukukun unutulup, yerini zulümlerin aldığı, kız çocuklarını diri diri toprağa gömecek kadar vahşetin çoğaldığı, hülasa cehaletin karanlıklarında kötülüklerin kol gezdiği bir çağda Kuran’ın aydınlığı ve “İkra”nın ışığı ile eğitim, bilim ve insan hakları güneşi doğuyor ve ışıkları çağımızı hatta gelecek çağları da aydınlatıyordu.
Hz. Muhammed’in (sav) “İlim her erkek ve kadın üzerine farzdır”, “En faziletli sadaka Müslüman’ın ilim öğrenip sonra onu Müslüman kardeşine öğretmesidir.” “İlim Öğrenmek için yola çıkan kimse, evine dönünceye kadar Allah yolundadır.” “Peygamberler, ne bir altın ve ne de bir gümüş miras bırakmamışlar, ancak ilmi miras bırakmışlardır” hadisleri aziz dinimizin eğitime verdiği önemi bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Yine Peygamber efendimizin “Allah (cc) beni sizlere bir muallim (öğretici) olarak gönderdi.” diyerek kendisinin de insanları eğiten bir öğretici olduğunu belirtmiştir.
Eğitim ve bilime ait ayet ve hadislere kulak veren Müslüman bilim adamları bilime büyük hizmet etmişlerdir. Bugünkü batı medeniyetinin gelişmesinde, Rönesans’ın kapısının açılmasında önderlik etmişlerdir. Müslümanlar bu ayet ve hadislerin gereklerini yerine getirerek ilim için her tarafa yayılmışlardı.
Müslümanlar tarih boyunca eğitim ve bilime sarılmışlar, zamanlarının icaplarına uygun bilimsel müesseseler kurmuşlardır. Selçuklu ve Osmanlı medreselerinde faydalı olan her türlü İlim o günün şartlan içerisinde en ileri seviyede öğretilmiş, bu ilim yuvalarından Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Rüşd, İbn-i Haldun, İbn-i Tufeyl, Gazali ve Mevlâna gibi bilginler yetişmiştir. Fakat ne yazıktır ki son asırlarda ilmî araştırmaları ciddi şekilde yapmadığımızdan bilim ve teknolojide bir çöküş dönemi yaşanmıştır. Bu durum eğitime, okumaya ve araştırmaya yeterince önem vermeyişimizden kaynaklanmaktadır.
İslam, İnsanların cehalet karanlığından kurtularak eğitin ve bilimin aydınlığına kavuşmasını istemiştir. Bilimsel araştırmanın potansiyel gücü olan akla da büyük ölçüde önem vermiş; insanı düşünmeye ve aklını çalıştırmaya devamlı teşvik etmiştir. Aklını çalıştırmayan ve düşünmeyen insanların perişan olacağını, üzerlerine pislik yağacağını önemle vurgulamıştır.
İslam, toplumun topyekun ıslahını hedefleyen eğitimden erkekler kadar kadınlar da payını almasını isteyen Rabbani bir eğitim anlayışını önceler. İslam, Hz. Peygamber’in (sav)“Kolaylaştırın zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin!” ifadeleri ile insanları eğitirken ve onlara bir şeyler öğretirken kolaylık gösteren bir eğitim anlayışını amaçlar.
Temel problemimiz bu eğitim anlayışını asrın idrakine uygun bir formatta ifade edemeyişimizdir. Gayem, bu problemi dert edinmiş bir eğitimci olarak bu toprakların mayasına uygun bir eğitim anlayışının yeniden ihyası ve inşasına mütevazı katkılarda bulunmaktır.
Hülasa biz Müslümanlar, eğitimin aydınlığında örnek şahsiyetli nesiller yetiştirmek, dört başı mamur İslam medeniyetini bu yetişen öncü nesille yeniden diriltebilmek ve aydınlık yarınların olduğu müreffeh bir dünyayı ve sonsuz saadetin olduğu bir ukbayı onlar için istiyorsak bu konuda bir çaba ve cehd içinde olmalıyız.
Gayret bizden, muvaffakiyet Rabbimizden…
İdris GÖKALP