“Er-Rahmânir-Rahîm”: Rahmetin Sonsuz Ufku
“الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ”
Er-Rahmânir-Rahîm
Kur’ân-ı Kerîm’in ilk suresi olan Fâtiha, bir nevi tüm ilahi kitabın özeti, kulluk yolunun haritası gibidir. Ve işte bu surenin üçüncü ayeti olan “Er-Rahmânir-Rahîm”, gökyüzü gibi sınırsız, denizler gibi derin bir anlam taşır. Arapçanın nahiv incelikleriyle yoğrulmuş bu iki isim, Allah’ın zatına özgü iki rahmet sıfatını dile getirir. Fakat mesele sadece dil bilgisi değil, insan kalbinin kavrayabileceği en büyük hakikati anlatan bir tecellidir bu ayet.
Rahmet: Yaratılışın Ana Dili
“Er-Rahmân” ve “Er-Rahîm”, köken olarak aynı kökten gelir: “Rahime” — yani merhamet etti, acıdı, kolladı… Fakat Kur’an, kelimeleri yüzeyde bırakmaz. Her kelimeye mana denizinden birer yıldız yerleştirir. “Er-Rahmân”, bütün varlığa şamil olan, zaman ve mekânla sınırlı olmayan, inanan-inanmayan ayırt etmeksizin herkese tecelli eden mutlak rahmettir. O, güneşin ışığını sadece müminin tarlasına değil, kâfirin bahçesine de ulaştırandır. O, annenin içgüdüsüne şefkati koyan, gökten rahmet damlaları indiren, merhameti varlığın dokusuna işleyen kudretin adıdır.
“Er-Rahîm” ise müminlere özel bir rahmeti müjdeler. Bu, sadece dünyada değil, ahirette de devam edecek olan bir rahmettir. Kulun Allah’a imanla yönelmesine, O’nun yolunda yürümesine ve sonunda cennetle ödüllendirilmesine sebep olacak şefkatli bir lütuf…
Aynı Rahmet, Farklı Tecelliler
Bu iki isim arasındaki incelik, bir annenin çocuğunu beslemesiyle, onu eğitmesi arasındaki fark gibidir. Rahmân, çocuğa hayat verendir; Rahîm, onu terbiye edendir. Rahmân, bütün kullarına yaşam verir, rızık gönderir; Rahîm ise hidayet nurunu kalbine yerleştirir, tövbeye kapı açar, affeder, bağışlar.
Hz. Ömer’in dediği gibi:
“Dünya hayatında Allah’ın rahmetini anlamak istiyorsan, günahlarına rağmen seni hâlâ yaşatıyor olmasına bak.”
“Ahiretteki rahmetini anlamak istiyorsan, bir damla gözyaşın için affedecek kadar merhametli olmasına bak.”
Rahmetin Kalpteki Yankısı
“Er-Rahmânir-Rahîm”, yalnızca Allah’ın sıfatlarını anlatmaz; aynı zamanda kuldan bir hâl talep eder: Merhametli olmak. Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurur:
“Merhamet etmeyene merhamet edilmez.”
Çünkü rahmet, sadece Allah’a özgü bir isim değil; aynı zamanda Allah’ın kullarında görmek istediği bir ahlaktır. Merhamet, insanın Allah’a yaklaşma biçimidir. Yetimin başını okşamak, affetmeyi seçmek, düşenin elinden tutmak… Bunların hepsi, Er-Rahîm’in kullarda tezahür etmesini sağlar.
Kâinatta Okunan Bir Ayet
Bütün evren aslında bu ayetin bir şerhidir. Arının çiçekten bal alması, annenin çocuğuna dokunuşu, bir kar tanesinin yeryüzüne sessizce düşüşü, kalbin sevdiklerini anınca ürpermesi… Bunların hepsi “Rahmân” ve “Rahîm” isimlerinin izleridir.
Her sabah yeni bir güne gözlerimizi açarken, bedenimizin farkında olmadan işleyen her hücresinde, attığımız her adımda bu iki isim saklıdır. Nefes alıyorsak, Allah Rahmân’dır. Kalbimiz affedilmeyi umut ediyorsa, Allah Rahîm’dir.
Son Söz:
“Er-Rahmânir-Rahîm” demek, sadece bir dua değil; bir yaşam biçimidir. İnsan, bu iki ismin gölgesinde yaşamalı: Hem cömert ve kapsayıcı bir merhametle çevresine bakmalı, hem de ince ve özel bir rahmetle Allah’a yönelmelidir.
Zira O, sonsuz rahmetin kaynağıdır.
Ve bu rahmet, gökten sadece yağmur olarak değil, kalpten gözyaşı olarak da iner…