Evrenin düzeni, büyüklüğü ve karmaşıklığı düşünüldüğünde, bu düzenin bir tesadüf eseri oluştuğunu söylemek hem bilimsel hem de mantıksal olarak oldukça zor bir iddiadır. Evrenin işleyişine baktığımızda, her şeyin ince bir hesapla ve mükemmel bir ahenkle yaratıldığını görmek mümkündür. Bu düzeni birkaç temel açıdan değerlendirelim.
Evrenin başlangıcına dair bilimsel veriler, Büyük Patlama (Big Bang) teorisi ile açıklanır. Bu teori, evrenin yaklaşık 13.8 milyar yıl önce yoğun ve sıcak bir noktadan genişleyerek oluştuğunu söyler. Ancak bu başlangıç, rastgele bir patlama değildir; aksine, bugün var olan kozmik düzenin oluşabilmesi için olağanüstü hassas ayarlamalar gereklidir. Örneğin, evrenin genişleme hızı biraz daha yavaş ya da hızlı olsaydı, ne yıldızlar ne gezegenler ne de yaşam mümkün olabilirdi. Bu hassas dengeler, evrenin bilinçli bir tasarımla yaratıldığını düşündürür.
Dünya’ya baktığımızda, üzerinde yaşamı mümkün kılan sayısız ayrıntıyı fark ederiz. Atmosferin yapısından suyun döngüsüne, güneş ışığının doğru miktarda ulaşmasından gezegenimizin ideal uzaklığa yerleşmesine kadar her şey, yaşamın sürdürülebilmesi için mükemmel bir uyum içindedir. Bu kadar detayın rastgele bir şekilde meydana gelmiş olabileceğini düşünmek, bilimsel ve matematiksel olarak oldukça düşük bir olasılık taşır.
İnsanın biyolojik yapısına odaklandığımızda ise, bu düzenin tesadüf olamayacağı daha da belirgin hale gelir. İnsan bedeni, trilyonlarca hücreden oluşur ve her bir hücrenin içindeki DNA, adeta bir bilgisayar kodu gibi çalışarak organizmanın tüm işleyişini düzenler. DNA’nın sahip olduğu bilgi yoğunluğu ve karmaşıklık, bilinçli bir tasarımın varlığına işaret eder.
Bu düzen, sadece fiziksel ve biyolojik alanlarda değil, evrendeki matematiksel kurallarda da görülür. Doğa yasaları dediğimiz fizik kuralları, evrendeki her şeyin bir denge içinde çalışmasını sağlar. Yerçekimi, elektromanyetik kuvvetler ve diğer temel güçler, belirli sabitlerle işler. Bu sabitlerin her biri farklı bir değer taşısaydı, evren bugün bildiğimiz haliyle var olamazdı. Bu durum, evrenin tesadüfler zinciriyle değil, bilinçli bir irade tarafından yaratıldığını düşündürür.
İslam inancı açısından bakıldığında, Kur’an-ı Kerim de evrendeki bu düzeni sıkça vurgular. Allah, birçok ayette göklerin ve yerin yaratılışındaki hikmeti düşünmemizi emreder. Örneğin, “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardı ardına gelişinde, akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.” (Ali İmran, 3/190) Bu ayet, evrendeki düzenin bir tesadüf olmadığını, aksine Allah’ın varlığı ve kudretini gösterdiğini açıkça belirtir.
Sonuç olarak, evrende gördüğümüz düzenin bir tesadüf olduğunu söylemek, hem bilimsel veriler hem de akıl yürütme açısından tutarlı değildir. Her şey, bilinçli bir şekilde düzenlenmiş ve tasarlanmıştır. Bu düzen, Allah’ın varlığının ve kudretinin en büyük delillerinden biridir. Evrene baktığımızda gördüğümüz her detay, bizlere Yaratıcı’nın hikmetini ve sonsuz gücünü hatırlatır. Bu nedenle, evrendeki düzenin tesadüf değil, Allah’ın bir yaratma sanatı olduğunu kabul etmek, hem aklın hem de vicdanın doğal bir sonucudur.