İDRİS GÖKALP

FATİHA 2. AYETİN TEFSİRİ

FATİHA 2. AYETİN TEFSİRİ

Fâtiha Suresi’nin ikinci ayeti, “Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn” ifadesidir. Bu ayet, İslam’ın tevhid inancını ve Allah’ın rububiyetini (Rablik vasfını) yansıtan çok derin anlamlar içerir. Ayetin tefsiri, hem kelime bazında hem de genel bağlamda detaylandırılabilir.

1. “Elhamdülillâh” (Hamd, Allah’a mahsustur)

  • Hamd: Hamd kelimesi, övgü ve şükran anlamına gelir. İslam’da hamd, Allah’a yalnızca güzel isimleri ve sıfatları nedeniyle değil, aynı zamanda tüm nimetleri için teşekkür etmeyi içerir. Hamd etmek, yalnızca Allah’a yapılan, onu her türlü eksiklikten tenzih eden ve ona övgüde bulunan bir kulluk ifadesidir.
    • Şükür ve Hamd Farkı: Şükür, Allah’ın verdiği nimetlere karşı teşekkür etmeyi ifade ederken, hamd hem nimetler için şükretmeyi hem de Allah’ın zatî ve sübutî sıfatlarına övgüde bulunmayı içerir. Dolayısıyla hamd, daha kapsamlıdır ve her durumda yapılması gereken bir ibadettir.
    • Lillâh: “Li” harfi, hamdin sadece Allah’a ait olduğunu ve başkasına yöneltilmeyeceğini vurgular. “Allah” ismi ise tüm ilahi sıfatları içerir; yaratıcı, koruyucu, merhametli, hükmedici gibi tüm sıfatlar bu isimde toplanmıştır. Bu da hamdin, yalnızca Allah’a mahsus olduğuna işaret eder.

2. “Rabbi’l-âlemîn” (Alemlerin Rabbi)

  • Rabb: Rabb kelimesi, Arapça’da terbiye eden, yetiştiren, düzenleyen anlamına gelir. Allah’ın Rabb oluşu, onun yaratıcı, düzenleyici ve sürekli olarak yarattıklarını gözeten, koruyan, rızıklandıran ve terbiye eden olmasını ifade eder. Bu yüzden Rabb, yalnızca evreni yaratmakla kalmayan, aynı zamanda onu sürekli olarak kontrol eden, ona şekil veren ve onu sürdüren Allah’tır.
    • Rububiyet: Rububiyet, Allah’ın evrenin tek hakimi ve yöneticisi olduğunu, tüm kâinatın onun tasarrufu altında olduğunu belirtir. Allah’ın her şeyi idare eden yüce kudreti, her varlığın üzerinde Rab olarak tecelli eder. Bu anlamda Rabb, mutlak egemenliğin, yaratmanın ve korumanın sahibidir.
  • Âlemîn: Âlem, var olan her şey, yani evren anlamına gelir. “Âlemîn” ise bu kelimenin çoğulu olup, tüm varlık alemlerini, insanları, cinleri, melekleri ve diğer yaratılmışları kapsar. Bu da Allah’ın sadece insanların değil, tüm âlemlerin Rabbi olduğunu ifade eder. Allah, bütün varlıkların yaratıcısı, koruyucusu ve yöneticisidir. Bu ifade, İslam’ın tevhid anlayışını pekiştirir; yani Allah tek ve mutlak Rabdir, tüm varlıklar ona muhtaçtır ve onun rububiyeti altındadır.
    • Âlemler Kavramı: İslam âlimlerine göre, “âlemler”, görünür ve görünmeyen her tür varlığı içine alır. İnsanoğlunun bildiği ve bilmediği tüm evrenler, melekler, cinler ve diğer yaratılmışlar bu kavramın içerisindedir. Böylece Allah’ın ilmi, kudreti ve rububiyeti her şeyin üzerindedir.

Ayetin Genel Anlamı ve Tevhid İnancı:

Bu ayet, İslam inancının en temel ilkesi olan tevhidi vurgular. İslam’a göre, tek bir Rab vardır ve o, tüm âlemlerin yaratıcısı ve yöneticisidir. “Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn” ifadesi, Müslümanın hayatındaki tüm hamd ve şükrün sadece Allah’a yönlendirilmesi gerektiğini ifade eder. Çünkü Allah, evrenin tek Rabbi, her şeyin yaratıcısı ve yöneticisidir. O, kullarına her an sayısız nimetler bahşeden, onlara hayat veren ve onları koruyandır.

  • İbadetin Temeli: Bu ayet aynı zamanda Müslümanların ibadetinin temelini oluşturur. Allah’a hamd ve şükür, ibadetin bir parçasıdır ve bir kulun Rabbine olan teslimiyetini ifade eder. Kâinattaki her şeyin Allah’a muhtaç olduğu ve Allah’ın mutlak güç sahibi olduğu gerçeği, bu ayetle bir kez daha vurgulanır.
  • Psikolojik ve Ruhsal Etki: İman eden bir kişi için bu ayet, Allah’a olan güveni, sevgiyi ve teslimiyeti pekiştirir. Hayatındaki her şeyin Allah’ın kontrolü altında olduğunu bilmek, mümine huzur ve güven verir. Aynı zamanda, bu ayetle Allah’a şükreden bir mümin, O’nun rızasını kazanmaya çalışır ve kendisini Allah’ın nimetlerine karşı minnettar hissetme bilinciyle geliştirir.

Sonuç olarak, “Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn” ayeti, Allah’a olan hamdın yalnızca O’na mahsus olduğunu ve Allah’ın mutlak Rabbi olduğunu ifade eden bir tevhid dersidir. Bu ayet, hem Müslümanın günlük hayatındaki ibadetine yön verir hem de onun iç dünyasında Allah’a olan bağlılığını ve sevgisini pekiştirir.

2 thoughts on “FATİHA 2. AYETİN TEFSİRİ

  1. User Avatar

    SEYYİD KUTUP TEFSİRİNDEN…
    Hamd, tüm alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
    Allah’a hamd etmek, mü’min bir kulun Allah’ı anar-anmaz kalbinden taşan duygularının ifadesidir. Çünkü en başta bu kulun varoluşu bile yaratıcısına karşı hamd ve övgüyü gerektiren ilâhi bir lütuftur. Her an, her saniye ve her adım başında yüce Allah’ın sayısız nimeti ardarda sıralanmakta, birbirini izlemekte ve başta insan olmak üzere bütün yaratıkları kapsamına almaktadır. Bundan dolayı her işin başında ve sonunda Allah’a hamd etmek İslâm düşüncesinin temel kurallarından biridir: “O, kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır. En başta da en sonda da hamd O’na mahsustur.” (Kasas Suresi, 70)

    Allah’ın mümin kuluna karşı olan bağış ve fazileti o derece yüksektir ki, bu kul “Elhamdülillah (Hamd Allah’a mahsustur)” dediğinde, ona bütün ölçülere baskın gelen ağırlıkta sevap yazılır. Nitekim Sünen-i İbn-i Mace’de, Abdullah bin Ömer’e dayanarak kaydedildiğine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:
    “Allah’ın kullarından biri Ya Rabbi, sana zatının ululuğuna, saltanatının yüceliğine yaraşır biçimde hamd ederim dedi. Bu sözün değerini ölçemeyen kulun amellerini yazmakla görevli melekler ne yazacaklarını bilemediler. Bunun üzerine Allah’ın huzuruna çıkarak: Ya Rabbi! Senin kullarından biri öyle bir söz söyledi ki, onu nasıl değerlendirip yazacağımızı bilemiyoruz dediler. Yüce Allah, -kulunun ne dediğini daha iyi bildiği halde- meleklere: Kulum ne dedi? diye sordu. Melekler: Ya Rabbi! O, Ey Rabbim! Sana zatının ululuğuna ve saltanatının yüceliğine yaraşır biçimde hamd ederim dedi diye cevap verdiler. Bunun üzerine Allah o meleklere: Kulumun o sözünü ağzından çıktığı gibi yazın. O sözün karşılığını, kulum kıyamet günü huzuruma geldiğinde bizzat ben kararlaştırıp veririm. buyurdu.”

    İslam’ın Rabb Anlayışı:
    Ayetin diğer yarısını oluşturan “Rabbil alemin (tüm alemlerin Rabbi)” ifadesi, İslâm düşünce sisteminin temel dayanağını temsil eder. Gerçekten de, “mutlak ve sınırsız Rabb”lık kavramı, İslâm inancının temel ilkelerinden biridir. “Rabb”, malik ve tasarruf sahibi demektir. Sözlük anlamı ile “efendi”, “eğitmeye ve geliştirmeye yetkili kimse” anlamına gelir. Eğitme ve geliştirme ile ilgili bu tasarruf, bütün âlemleri yani bütün varlıkları içerir. Çünkü yüce Allah evreni yarattıktan sonra onu kendi haline bırakmaz, aksine onu geliştirme, gözetme ve eğitme yoluyla tasarrufu altında tutar. Bu açıdan bakıldığında tüm âlemler, tüm varlıklar, alemlerin Rabbi olan Allah’ın koruması ve gözetimi altındadır.

    “Mutlak Rabb”lık kavramı, eksiksiz ve yaygın Tevhid anlayışının açıklığa kavuşmuş, netleşmiş hâli ile bu gerçeğin bulanıklığı arasında bocalayan insan için, yol ayrımındaki işaret levhası konumundadır. İnsanlar çoğu kez hem evreni tek başına yaratan Allah’ın varlığına inanır hem de sosyal hayata egemen olan birden çok ilahın varlığına. Bu inanış biçiminin saçmalığı ve gülünçlüğü son derece açıktır. Ancak, ne yazık ki bu inanış dün olduğu gibi bugün de vardır. Müşriklerden bir grubun, taptıkları değişik ilahlarla ilgili olarak: “Biz onlara sırf bizleri Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” (Zümer Suresi, 3) dediklerini haber veren Kur’an-ı Kerim, Ehli Kitap’tan bir grup hakkında da: “Hahamlarını ve Rahiplerini Allah’tan ayrı rehber edindiler” (Tevbe Suresi, 31) şeklinde bahseder. İslam’ın geldiği dönemde yeryüzünde egemen olan cahiliye inanışlarının büyük kabul ettiği “ilah”lar yanında çok sayıda “ilahcık”lar her yanda cirit atmaktaydı.

    Bu surede mutlak Rabb’lık kavramının vurgulanması ve bu Rabb’lık kavramının tüm varlıkları kapsaması, düzenli inanç ile inanç anarşisi arasındaki yol ayrımını oluşturur. İslam’ın hedefi, çok ilahlılık yükünü insanların sırtından indirerek onları değişik ilahlar arasında şaşkınlıktan kurtarmak, tüm varlıklarla birlikte mutlak egemenliğini onayladıkları tek bir ilaha yöneltmektir. Ardından, bu varlıkların vicdanlarını, yöneldikleri tek ilahın gözetimi altında, onun kesintisiz ve ebedi korumasında güvende hissettirmektir.

    İslam’ın gelişi ile birlikte, Allah ve onun sıfatları ile Allah’ın varlıklarla ilişkisi konularında insan vicdanına istikrar kazandıran kesin ve berrak bir düşünce tarzı ortaya çıkmıştır. Bu net ve eksiksiz Tevhid inancı, İslam’ın getirdiği düşünce sisteminin temel dayanağı olmuştur. İslam, başta mutlak Rabb’lık olmak üzere Allah’ın sıfatları konusunda da kesin ifadelerle sözünü söylemiştir. Bu netlik, insan vicdanını özgürleştirme, tutsaklıktan kurtarma ve onu ilahlar, kuruntular ve masallar arasında bocalamaktan alıkoyma konusunda büyük bir önem taşımaktadır.

    İslam inancının getirdiği netlik, insanlık için bir rahmettir. Bu inanç sistemi, çekiciliği, yalınlığı, belirginliği, tutarlılığı ve içerdiği gerçeğin yalınlığı ile hem kalbe hem de akla hitap eden bir rahmettir.

  2. User Avatar

    DİYANERT TEFSİRİNDEN:

    Dilimizde övme ve teşekkür etme, Arapça’da medih ve şükür kelimeleri­nin hamd kelimesine yakın mânaları bulunmakla birlikte bunlar arasında birtakım ince farklar da vardır. Methetme (övme) bir iyilik ve güzellik karşısında yapılır; bu iyilik ve güzelliğin sahibi, kendisinin bunda iradesi ve etkisi olsun olmasın met-hedilebilir. Kişi kendi iradesinin eseri olmayan güzelliği sebebiyle övüldüğü gibi cömertlik ve cesaret gibi erdemlerinden dolayı da övülür. Halbuki hamd ancak ira­de ve istekle hâsıl olan iyilik ve güzellik karşısında yapılır.

    Şükür ve teşekkür “isteyerek yapılmış (ihtiyarî) bir iyilik ve ihsana karşı dil­le veya başka şekillerde uygun mukabelede bulunmak”tır. Bu, hem Allah’tan hem de insanlardan gelen iyilikler karşılığında yerine getirilmesi beklenen ahlâkî bir Ödevdir. Hamdetmek de dil ile yapılır; “hamdolsun, elhamdülillah…” denir, ancak bunun sebebi yalnızca nimet ve ihsan değil, irade ve ihtiyara dayalı bütün güzel­lik ve iyiliklerdir. Bu mânada hamd yalnızca Allah’a mahsustur. Çünkü başkaları­na ait olan iyilik ve güzellikler, gerçek ve kâmil manasıyla onların isteklerine bağ­lı değildir. İnsanların kendi isteklerine bağlı iyilik ve güzelliklerde Allah’ın da ira­desi vardır. Onların irade ve isteklerine bağlı olmayan iyilik, güzellik ve hizmet­ler ise doğrudan yaratıcının, fıtrat ve özellikleri takdir edip yaratarak insanlara bahşeden kudretin eseridir. Dolayısıyla bu mânada hamdın tamamı Allah’a mah­sustur, O’na aittir.

    Âlem maddî ve manevî, görülen ve görülemeyen, dünyada ve âhirette Allah Teâlâ’mn yarattığı her şeydir. Görülen, hissedilen, insan bilgisinin ulaşabildiği maddî varlıklara “mülk ve şehâdet âlemi”, madde ötesi varlıklara da “gayb ve me-lekût âlemi” denilir. Gayb ve melekût âleminin tek sahibi Allah’tır. Mülk ve şehâ­det âleminin ise gerçek sahibi Allah olmakla beraber görünürde ve mecazen baş­ka sahipleri de olabilir. Vahiy yoluyla gelen bilgilere göre şehâdet ve mülk âlemi, gayb ve melekût âlemine nispetle denizden bir damla, sahradan bir kum tanesi ka­dardır. Günümüze kadar insan bilgisinin ulaşabildiği uzay akıllara hayret verecek büyüklüktedir. Fakat bu büyüklük gayb âleminin yanında bir kum tanesi kadar kal­dığına göre gayb âleminin azametini akıl terazisi çekemez. Konuya bu açıdan ba­kıldığında evrenin büyüklüğüne ve ondaki düzenin inceliklerine dair ulaşılan her yeni bilgi, Allah’ın insana bahşettiği aklın nerelere kadar ulaşabileceğini ortaya koymasının yanında, erişeceği sırların enginliğini tasavvur edebilmesi için bir öl­çü de oluşturmaktadır. Şu halde gayb âleminin bu büyüklüğü iman ve irfanla kav­ranmakta, oradan da bütün âlemlerin rabbi (sahibi, mâliki, takdir edip yaratanı, ko­ruyanı, geliştireni) olan Allah’ın azamet ve büyüklüğü karşısında kula yakışan hayret haline ulaşılmakta; bu azamet karşısında kul secdeye kapanınca onun hay­ret hali, “huzur, güven, sevgi, yakınlık ve tatmin”e dönüşmektedir.

    Rab kelimesi tek başına söylendiği zaman bundan yalnızca “Allah” kastedi­lir, O’nun güzel isimlerinden biridir, “sahiplik ve terbiye edicilik” özelliğini ifade eder. Bu kelime “rabbü’d-dâr” (ev sahibi) gibi tamlama şeklinde başkaları için de kullanılır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir