Fıtratın Çağrısı: Rûm Sûresi 30. Âyet Üzerine Derin Bir Tefekkür

Fıtratın Çağrısı: Rûm Sûresi 30. Âyet Üzerine Derin Bir Tefekkür

“Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yaratışında bir değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmez.” (Rûm, 30)

Kur’an’ın bu mübarek âyeti, insana kendi özüne, yaratılış gayesine ve aslî kimliğine dönme çağrısıdır. Bu çağrı, insanın dışarıdan ithal edilen yapay ideolojilerden, putlaştırılmış arzuların baskısından ve yozlaşmış toplumsal normların esaretinden sıyrılarak, kendisine bahşedilmiş ilahî istikamete yönelmesini ister. Âyet, bize en önce şu hakikati haykırır: İnsanın özü, Allah’a kulluk üzere yoğrulmuştur ve bu fıtratın dışında aranan her yol çıkmaz sokaktır.

Hanîf Olmak: Yalnızca Allah’a Yönelmek

Âyette geçen “hanîf” kavramı, kalbin bütün eğriliklerden sıyrılıp yalnızca Allah’a yönelmesini ifade eder. Hz. İbrahim’in tavrını hatırlatır bize: Ne güneşe, ne aya, ne de yıldızlara secde etti; tüm varlığını yalnızca Rabbinin iradesine teslim etti. Hanîf olmak, insanın hayatını çoktanrıcılığın, modern çağda ise putlaştırılan ideolojilerin, modaların, nefis ve heva ilahlarının tahakkümünden arındırmasıdır. Günümüzde bu çağrı, kimliğini tüketim kültüründe, dijital ekranlarda veya sahte özgürlük anlayışlarında kaybetmiş genç ruhlara bir kurtuluş vesilesidir.

Fıtrat: Allah’ın İnsana Mührü

Âyet, dinin aslının fıtrat olduğunu bildirir. “Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrat” ifadesi, kalplerin özünde taşıdığı hakikate işaret eder. Fıtrat, insanın iç dünyasında hak ile bâtılı, doğru ile yanlışı ayırt etmesini sağlayan ilahî pusuladır. Bu pusulayı körelten; günah, gaflet ve hevâdır. Modern psikoloji de bunu farklı kavramlarla doğrular: İnsanın doğuştan getirdiği vicdan ve adalet duygusu, toplumsal yozlaşmalarla bastırılabilir; fakat bütünüyle yok edilemez. Nitekim Resûlullah (sav), “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu yahudi, hristiyan veya mecusî yapar.” (Buhârî, Cenâiz, 92) buyurarak fıtratın aslîliğini ve çevresel etkilerin bozucu rolünü açıkça belirtmiştir.

Değişmeyen Yaratılış Kanunu

“Allah’ın yaratışında bir değişme yoktur” cümlesi, varlık düzenindeki sarsılmaz yasaya işaret eder. Tabiatta nasıl ki suyun tabiatı söndürmek, ateşin tabiatı yakmaksa, insanın tabiatı da Rabbine yönelmektir. İnsan bundan kaçtığında kendi hakikatinden kopar, ruhsal bir gurbetin içine düşer. Tarih boyunca bütün ideolojiler, fıtratı değiştirme iddiasıyla ortaya çıkmış, ancak sonunda insana yabancılaşma, yozlaşma ve çöküş getirmiştir. Komünizmin bireyi yok eden baskısı, kapitalizmin insanı eşya gibi metalaştıran düzeni ya da postmodernizmin hakikati görecelileştiren kaosu; hep fıtrata aykırı yol denemelerinin hüsranıdır.

Dosdoğru Din ve İnsanların Cehaleti

Âyetin sonunda “işte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmez” buyrularak hakikatin berraklığına rağmen cehaletin yaygınlığına dikkat çekilir. İnsanların çoğu, fıtrata uygun olanı bilmesine rağmen hevalarına uyar, dünyevî menfaatleri uğruna hakikati örter. Bugün de çoğunluk gerçeğin ölçüsü değildir. Hakikat, nicelikle değil, nitelikle ayakta durur. Kur’an’ın mesajı azınlıkta kalan hanîf ruhların omuzlarında taşınır.

Sonuç: Fıtrata Dönüşün Çağrısı

Rûm Sûresi’nin bu âyeti, günümüz Müslüman gencine kimlik ve istikamet dersidir. Ekranların, reklamların, popüler kültürün ve ideolojik fırtınaların insanı savurduğu bu çağda, fıtratın sesini duymak, içimizdeki ilahî mührü yeniden keşfetmek zorundayız. Hanîfçe yöneliş, sadece ibadetle değil; hayatın her alanında Allah’ın muradını merkeze almakla mümkündür. Çünkü hakiki özgürlük, fıtrata sadakatle kazanılır; esaret ise fıtrata başkaldırının kaçınılmaz sonucudur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir