Gençler Neden İslam’a İlgisiz?

Gençler Neden İslam’a İlgisiz?

Bazı gerçekler zehir gibi acı da olsa, bir ucu bize dokunsa da, yaramızı kanatsa da yine de onları gündeme getirmek zorundayız. İnsanlarımız, özellikle gençlerin birçoğu dine /İslam’a karşı ilgisiz, bir kısmı dini vecibeleri yerine getirmede isteksiz, diğer bir kısmı da dine ve dini olan her şeye karşı. Bu günlerde en ciddi sorunumuzun “gençlerin İslam’ı öğrenmeye karşı ilgisizliği” sorunu olması gerektiğini düşünüyorum. Evet, gençlik neden İslam’a ilgisiz?

Gençlerimizin İslam’a bu ilgisizliğinin nedenleri araştırılıp önlemler alınmazsa ateizm, agnostizim, deizm… canavarlarına yem olmaktan kurtulamayacaklar gibi görünüyor.

Çiftçinin ekip yetiştirdiği mahsulü bir sonraki yıl için ne kadar gerekliyse, fabrikaların depolarındaki hammaddeleri o fabrika için ne kadar elzemse, bir ordunun silahları, mühimmatı ne kadar önemliyse, milletlerin gelecekleri için de gençlik o kadar önemli ve değerlidir. Çünkü genç insan, mevsimlerin baharı, arazilerin en verimlisi, yarınların ümididir. Çünkü gençlik, milletlerin devamının garantisidir, yarınlarının ya yapıcısı ya da yıkıcısı olacaklardır.

Batıda Hıristiyanlığın başına gelen musibetin bir benzeri ne yazık ki bugün İslam’ın başına da gelmek üzeredir. Batıda Hıristiyanlığı temsil edenler o kadar kötü örneklikler oluşturdular ki, gençlik ve geniş halk kitleleri Hıristiyanlığa sırtlarını döndüler, ateizm canavarına sığındılar, Allah’ı ve ahlakı yok sayan bir hayatı benimsediler. Sanırım İslam’ı temsil durumunda olan biz Müslümanlar da İslam’ı yaşama konusunda çok ciddi hatalar yapıyoruz, kötü örnekler oluşturuyoruz.

Yakın geçmişte düzeni ve toplumu dönüştürmek için yola çıkan Müslümanlar kendileri dönüştüler. İnandıkları gibi yaşamadıkları için yaşadıkları gibi inanmaya başladılar. İyiliği emredip kötülükten men etmeyi bıraktılar. Çıkarlarını dinin buyruklarından üstün tutar oldular.

Ülkemizde ve diğer İslam ülkelerinde Yüce İslam’ı kullanarak sağlanan avantajlarla bir yerlere gelen, güç ve otorite sahibi olan, zenginleşen Müslümanlar kötü örneklikler oluşturdular. Ahlaki yozlaşmadan bahsettiler ama ailesine, çocuklarına gerekli terbiyeyi vermeye zaman ayırmadılar, söylediklerini kendileri yaşamadılar. Genç nesil, Müslümanlarda gördükleri bu hataları İslam’a mal edip; “Müslümanlık buysa ben yokum” noktasına geldi.

Bir gencin dindar kişilik geliştirmesinde en önemli etken ve çevre ailesidir. Çocuklar aile büyüklerinin ibadetlerini, davranışlarını merakla-ilgiyle izlerler, gözetlerler ve ona göre şekil alırlar. Ergenlik çağı gençleri dini inanç ve ibadetlerin reddedildiği bir ailede yetişmişlerse, dini değerleri saçma olarak görürken, özellikle dindar ailelerde samimi ancak, pedagojik olmayan baskı ve şiddete dayalı, korkutucu, cezalandırıcı şekilde sunulan din eğitim ve öğretimi gençleri olumsuz yönde etkilediği bir başka gerçektir.

Ayrıca okul hayatında bazen karşılaşılan din-bilim çatışması varmış gibi gösterilen tartışma ortamları öğrencilerin dine mesafeli durmalarına neden olabilmektedir. Yine öğrencilerin sevgisini ve güvenini kazanmış öğretmenlerinin dine karşı söylemleri ve tutumları(olumlu –olumsuz)derinden etkilemektedir.

Gençlerin çevrelerinde duyup gördükleri din istismarları, gerek medyada, gerekse başka alanlarda İslam adına konuşanların yanlış söz ve tutumları, dini anlatım dilinin yetersizliği dinle aralarına mesafe koymalarına neden olabiliyor. Dinin kötü temsil edilmesi, aileden aldığı doğruların günlük hayatla çelişiyor gözükmesi dine yönelimleri olumsuz etkiliyor.

Bir de sadece dindar gençlerle ilgilenme hatasına düşülüyor. Bu gençler zaten kendilerince bir yol çizmişler. Ya diğerleri? Dini hakkında bilgisi olmayan veya önyargılı olan gençleri ne yapacağız? Onların temiz ve duru gönülleri din düşmanlarının insafına mı bırakılacak?

Dindarların çarpık yaşantıları, yersiz dini tartışmalar din konusunda gençleri tereddüde düşürüyor, dini sorgulamaya götürüyor. Kur’an bize helal dairesinin genişliğini:

“Ağzınıza geldiği gibi yalan yanlış konuşarak, bu helaldir, bu haramdır, demeyin.” (Nahl, 16/116) buyurarak uyarır. Problem dinle hayat arasındaki bağlantıyı sağlıklı şekilde kurup gençlerin önüne koyamamaktır. Din ile hayat arasındaki bağlantıları şöyle özetleyebiliriz;

Din-insan ilişkisi: İslami olanla insani olan karşı karşıya getiriliyor. Sanki dinin bütün özgürlükleri kısıtlamak için geldiği, yanılgısına sebep oluyor. Bu çelişkide gençler insani olanı tercih ediyorlar.Aslında dinî olan insanidir, insani olan İslamidir.

Din-dünya ilişkisi: Yanlış din söylemleri, din ile dünyayı karşı karşıya getirerek dünyayı aşağılıyor, yeryüzünü imar etme görevini unutturuyor. Bu çatışmada gençler tercihini hayattan ve yaşadığı dünyadan yana yapıyor. Elbette kitap ve sünnette dünyaya yönelik eleştiriler yok değil. Ancak kötülenen dünya değil, ahireti yok sayan dünyevileşmedir.

Din-akıl ilişkisi: Aklı kötüleyen anlayış İslami değildir. Akıl, vahyin biricik muhatabıdır. Vahiy aklı yüceltir. Kur’an’ın bizi en çok sarsan sorusu; akletmez misiniz, sorusudur. Kur’an, iman etmek için insanın aklını bir kenara koymasını değil, aklını kullanmasını (Bkz.Mülk, 67/10) ister.

Din-bilim ilişkisi: Bilim açıklar, din anlamlandırır. Tecrübeye dayalı bilimsel tespitleri ister İbn Sina-Farabi yapsın, isterse Newton-Einstein yapsın, bu tespitler Allah’ın kâinata yerleştirdiği sünnetullah dediğimiz yasalarından başka bir şey değildir. Allah’ın kâinata koyduğu yasalarla vahiy yoluyla gönderdiği yasalar /din arasında asla çelişki yoktur.

Din-ahlak ilişkisi: Ahlak dinin özü, ibadetin gayesidir. Allah’ın Resul’ü: “Güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” (Müsned, II, 381) buyurmuştur. Bazı Müslümanların ibadetlerini yapmakla güzel ahlaka ihtiyacı yokmuş gibi davranışları anlaşılır bir durum değildir.

Dindarlık için kazanılması gereken ilk şey, iyi bir ahlaka sahip olmaktır. Dindarlığa giden yolun güzel ahlaktan geçtiği unutulmamalı. İnsan dünyaya gelirken iyiye, güzele meyilli yaratılsa da güzel ahlak zamanla kazanılan/kesbi bir şeydir.

Kısacası yanlış din söylemleri; sekülerizmi eleştireyim derken dünyayı kötülemek, rasyonalizmi eleştirirken aklı kötülemek, pozitivizmi eleştirirken bilimi kötülemek gibi hatalara düşülüyor. Allah-insan ilişkisi yanlış temellendiriliyor. Öncelikle dinin tebliğ dili yenilenmeli ve temsil/örneklik boyutuna geçilmeli. Çünkü sorunun büyüğü; tebliğden çok temsil sorunudur.

“Bir neslin kaderini bir önceki nesil tayin eder” sözünde ifade edilen gerçeğe göre, gençliğin geleceği için önce dinle problemi olan yetişkinleri konuşmalı. Gençlerin sadece karınlarını değil, gönüllerini de doyurmak için bir şeyler yapılmalı. Ortada gençlerle ilgili bir sorun varsa bunun sorumlusu gençler değil, biz büyükleriz diye düşünüyorum.

Din ve ahlak, toplumu güvenle birbirine bağlayan dünya ve ahiret için huzurlu bir hayat sunan,toplumun kimliğini oluşturan en önemli değerdir. Yüce Allah, ibadetleri sadece ihtiyarlar için emretmemiştir. İslâm, ihtiyarlar dini değil, her yaştaki insanın hayat kılavuzudur.

Gençlik; ayarlanan bir makine, format atılabilen bir teknolojik aygıt, yazılımı yapılan bir program, üzerine rahatça yazılıp silinebilen sınıftaki yazı tahtası ya da istediğimiz şekli verebileceğimiz oyun hamuru değildirler.

Öncelikle her insanın bir âlem, her varlığın bir ayet olduğu bilinciyle hareket ederek onları anlamaya çalışalım. Nebevi metotlaonlarla yaklaşarak hayatı paylaşalım, onlara yetki ve sorumluluk verelim, onları kucaklayalım, elimizden kayıp gitmelerine seyirci kalmayalım.

Yargılamadan, sorgulamadan, dikte etmeden onları dinleyelim ve yardımcı olalım.

 

Ramazan KAYACIK – Ribat Dergisi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir